Genel

2.Abdülhamid'in mirası kime kalacak?

İçerisinde; Galatasaray Adası, Musul-Kerkük petrolü, Bakırköy’de, Nişantaşı’nda arsalar, dükkânlar... Boğaz’da yalılar, sayısız çiftlik bulunduğu iddia edilen 2. Abdülhamid’in mirası gerçek mi şehir efsanesi mi?

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karmaşık miras meselesi bu. Neredeyse bir asırdır çözülemiyor ve belirli aralıklarla yeniden alevleniyor. Peki neden bir başka padişahın değil de 2. Abdülhamid’in mirasını tartışıyoruz? Bu konuya dair en kapsamlı yanıtı, 1892-1985 yılları arasında yaşamış, avukatlık, milletvekilliği ve Maliye Bakanlığı’nda hukuk müşavirliği yapmış bir devlet adamı, Vasfi Şensözen veriyor. Bakanlıktaki 20 yılı 2. Abdülhamit’e ilişkin davaları inceleyerek (ve devlet adına müdahil olarak) geçmiş Şensözen, 1982’de Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan (güncel baskısını Okuyanus Yayınları 2013’te yayımladı) ‘Osmanoğulları’nın Varlıkları ve 2. Abdülhamid’in Emlaki’ isimli eserinde meseleyi ayrıntılarıyla tartışıyor.


Yazarın bakış açısı net: 2. Abdülhamid, mülk edinme konusunda kendinden önceki ve sonraki padişahlardan çok farklı bir yol izledi. Devlet adamı kitabında, padişahın, Musul’daki petrol yataklarından Rumeli’deki çiftliklere kadar muazzam bir serveti kendi üzerine geçirdiğini yazıyor.



Sultanın küçük kızı Ayşe Sultan'a ait özel eşyalar açık arttırmayla satılmıştı. 


Peki bunu nasıl yapmıştı? Şensözen’e göre, 2. Abdülhamid emlak edinme ve özel gelir sağlama konusunda aşırı gayretli ve ihtiraslıydı. Bu şekilde kendinden önceki teamülü altüst etti. Babası Abdülmecid’in Maliye Hazinesi’ne devrettiği Emlak-i Şahane’yi (padişah soyu mülkleri) geri aldı, daha önce örneği görülmeyen bir şekilde kendi adına tapuladı. Bunları idare için yeniden teşkilatlandırılan Hazine-i Hassa’nın (Padişah hazinesi) da gayretiyle, geniş bir emlak edinme faaliyeti alıp yürüdü.


Bu alanda Osmanlı hanedanının tek örneği oldu.


Bu yüzden dillere destan bir miras bıraktığı söyleniyor. 2010’da açılan ve bugün bilirkişi sürecinde olan davanın konusu işte bu efsane miras.


MİRASTA NELER VAR?


Vasfi Şensözen, iddia olunan mirasın 11 bin parçaya yaklaştığını söyleyerek bazı örnekler veriyor:


- Dolmabahçe’de 39 bin 667 arşın miktarında bostan 

- Eyüp’te 18 dönümlük eski Bahariye Kışlası arsası

- Bakırköy’de mera ve halen 10 parçada 78 bin 469 arşın miktarında arazi 

- Teşvikiye’de Harbiye şimalinde 1000 arşın arsa

- Beşiktaş’ta Serencebey Yokuşu’nda evvelce açılan saray yolu üzerinde 2 bin 837 arşın bağ yeri ve arsa

- Arnavutköyü’nde Akıntı Burnu’nda gazino ve müştemilatı 

- Ortaköy’de Ali Saip Paşa Yalısı ve müştemilatı 

- Kuruçeşme önünde 12 bin arşın miktarındaki ada (Bugün Galatasaray Adası)

- Paşabahçe’de İncirli Köyü’nde 45 bin 500 arşın miktarındaki müştemilatıyla ispermeçet-şişe fabrikası 

- Fenerbahçe’de tarla, çayır ve kahvehane

- İzmit civarında 3 bin 500 arşın miktarında bahçe

- Hereke Fabrikası ve civarındaki arazi 

- Yalova’da 2 bin 500 dönüm orman

- Mihalıççık Akköprü Köyü’nde 280 bin dönümlük Paris Bey arazisi

- Ortaköy’de Dalyan mahalli

- Bakırköy’de Veliefendi Çayırı’nda küçük bostan, kahvehane ve havuz

- Beşiktaş’ta Ihlamur Caddesi’nde 3 bin arşın miktarında arsa

- Nişantaşı’nda Ahmet Celâlettin Paşa Konağı



SİYASİ KOŞULLAR YÜZÜNDEN VARİSİ ÇIKMAMIŞTI


2. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından 2. Abdülhamid, mülkünün bir kısmını beraber yeniden devlet hazinesine devretti. 2. Abdülhamid 10 Şubat 1918’de öldü. Ama o tarihte üzerinde tapulu görünen mallar mirasçılarına devrolmadı. Bu konuda geniş bir araştırması bulunan tarihçi Cemil Koçak, muhtemelen İttihat ve Terakki iktidarındaki siyasi koşulların bu devri engellediğini söylüyor.


KİMLER BAŞVURDU?


Ağırlıkla 2. Abdülhamid’in torunları bu davanın içinde. Bir hukukçu, bir tarihçi-Osmanlı paleografya uzmanı ve bir Osmanlıca uzmanından oluşan bilirkişi heyeti, dava çerçevesinde 2. Abdülhamid’in 1863-1904 arasında yaptığı 13 evliliği ve bu evliliklerden kaynaklanan miras taleplerini dikkate alıp raporunu İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne verdi. Abdülhamid’in şehzade-veliaht ve padişahlık dönemindeki ailesiyle, kız ile erkek çocuklarından devam eden soyunu inceleyen uzmanlar bazı veraset ilamlarının sahte olduğunu da saptadı. Şu an 11 kişinin gerçek vâris olduğu ortaya konmuş olsa da bu rakamın yeni belgelerle artması bekleniyor.


TÜM DÜNYAYA YAYILAN BİR MÜCADELE 


- Abdülhamid’in Türkiye’den çıkarılan akrabaları, padişahın mirasından, önce yurt dışında hak talep etti. İlk teşebbüs olarak İngiliz, Fransız ve İtalyan muhtelit (Türk tarafıyla beraber karma) mahkemelerine başvurdular. Bu mahkemeler 1930’da davaları reddetti. 

- Fransa, Irak ve Yunanistan’da dava açılmaya çalışılsa da bu ülkeler davaları reddetti. 

- Musul ve Kerkük’teki petrol havzalarının 2. Abdülhamid’in şahsi mülkü olarak tapulandığı öne sürülse de bu yönde herhangi bir girişimde bulunulmadı. 

- Mirasçılar, en çok Filistin’de, emsal olabilecek bir arazinin davası için çalıştılar. 11 yıl süren bu dava da sonuçta kaybedildi.


 

SULH YOLUYLA BİLE ÇÖZÜLEBİLİR


Davayla ilgili görüştüğümüz iki avukat, Görür Avukatlık Bürosu’ndan Bülent Görür ve Ümit Yılmaz bu işin çözüme yakın olduğunu söylüyor. Firma hanedan vârisi dört ismin vekâletini almış durumda; bu isimlerin 2. Abdülhamid’in mirasçısı statüsünde olduğu ön bilirkişi raporuyla belirlendi. (Görür ve Yılmaz, durum ikinci bilirkişi raporuyla kesinlik kazanmadan belirtmenin sakıncalı olduğunun altını çizdiğinden, isimleri yazmıyoruz).


Daha önceki davalar akamete uğramışken neden yeniden bir süreç yaşanıyor?

2004’ten önceki uygulamalarla sonrakileri ayırt etmek lazım. Bizim davamız açısından mihenktaşı 2004 yılı. Bu yıldan önce Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde ve dışında, 2. Abdülhamid’in (ve benzer durumda olanların) miras haklarına ilişkin meseleleri esas almak mecburiyetinde değiliz.


Ne oldu 2004’te?

Anayasada değişiklik oldu. Milletlerarası anlaşmalarla Türkiye’nin kanunları arasında bir çelişki varsa milletlerarası anlaşmaların hükümlerinin esas alınması gerektiği anayasaya eklendi. Bizdeki 431 Sayılı Kanun (Halifeliğin Kaldırılmasına Dair Kanun) “Padişah malları millete aittir” diyor. Kanunu yapanlar bunu derken neyi kastetti tam olarak açık değil. Biz bir hukukçu olarak yaklaşınca ‘O sırada kim padişahsa ona ait mallar milletindir’ diye bakarız. 2. Abdülhamid 1918’de öldü; yani kanunun çıktığı 1924’te padişah değildi. Dolayısıyla ölümle beraber tapularda işlem yapılmış olsun olmasın bütün mallar mirasçılarına geçmiş sayılıyor. Aslında 1949’a dek açılan davalarda hukuksal açıdan çözülmüş mesele. Yargıtay İçtihat Dairesi 1946’da davacıları haklı bulmuş ama 1949’da siyaset müdahale etmiş. TBMM, 1949’da bir ‘tefsir’ yani yorum yayımlayarak, 431’in 2. Abdülhamid’i de kapsadığını öngörmüş. Yani önü kapanmış davanın. Şimdi açık.


Nasıl açık?

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi sayesinde... Orada ‘1 No’lu Protokol’, mülkiyet hakkının kutsallığıyla ilgili. “Mülkiyet hakkını, ancak rıza  veya kamu yararı varsa alabilirsin, kamu yararında da bedelini ödemekle yükümlüsün” diyor. Yani yargı yolu çok net, açık. Biz bu mülklerin 2. Abdülhamid’e ait olduğunu ortaya koyarsak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre mülk hakkının tesis edilmesi lazım.



Sultan II. Abdülhamid'in kızı Refika Sultan


Ne aşamadasınız? 

İşin en basit ve en zor kısmındayız. Veraset ilamında. Yani biri mirasçı mı değil mi, bunun saptanması aşamasındayız.


Zorluk nerede?

Mirasçıların derlenmesinde. Çok yere yayılmış durumdalar; çok evrak var.


Sizin kaç müvekkiliniz var?

Dört. Ön bilirkişi raporu dördünün de yasal mirasçı olduğunu belirledi.


Kaç kişi var mirasçı olarak geçen?

Bilirkişi 32 kişiyi inceledi. Bunlar davaya bu aşamaya kadar katılanlar. Yarın rakam büyüyebilir. İkinci bilirkişi raporu çıkmadan kesin bir rakam belirtmek doğru değil.


Sizce büyüyecek mi dava?

Bizimkiyle beraber iki dava vardı; birleştirildi. Sonradan başvuranlar da bizim davamıza dilekçe koydu. Bilirkişi heyeti başvuranların vârislerin tamamı olmayabileceğini söyledi. Genişliyor süreç.


Nasıl genişliyor?

2. Abdülhamid’in bir torunu evlenmiş, ABD’ye gitmiş, 92’de vefat etmiş, eşi hayatta mı, çocuğu var mı? Bunları bilmek lazım. Bunun Lübnan’ı, Suriye’si var. Tüm vârislere ulaşmak zorunda değil mahkeme ama yine de belli bir süre alacak.


Araştırma yapmışsınızdır. Kaç kişiye ulaşılabilir?

Tahminlerimiz 100 kişiyi biraz aşabileceği yönünde.


Vârislerin saptanması işinden sonra ne olacak?

Sonrasında mahkemeden beklenen bu isimlerle ilgili mirasçılık belgesi vermesi. O zaman herkesin elinde yasal bir belge olacak. “İşte biz mirasçıyız, gayrimenkuller de bunlar, intikalini talep ediyoruz” denilecek. Devlet de bu talebe karşı 431’i gösterecek muhtemelen. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni öne süreceğiz biz de. Biz aslında bu zaman zarfında meselenin sulhle çözüleceğinden ümitliyiz.


Neden?

Türkiye’nin yöneticileri hiçbir zaman zaten hanedana olumsuz bakış içinde olmamış, hukuki zemin devreye girdiğinde sulhen de çözülür.


Peki ne tür bir malvarlığından bahsediyoruz burada?

Biz malvarlığı aşamasına gelmedik daha. Şu kadarını söylesek yeter: İşin bir kolay olan kısmı var, bir de zor kısmı. Kolay olan şu: Tapuları incelerseniz, ‘Maliye Hazinesi’ olarak görünen yerlerde edinme sebebi olarak ‘431 No’lu Kanun’ yazdığını görürsünüz. 


Birçok yer ismi dolaşıyor haberlerde... ‘Kabataş Meydanı’ diyen var örneğin? Mümkün mü?

Bakın işte zor olan nokta bunlar. Bu tür konular henüz gündemimizde yok ama bir nokta açık, meydan gibi yerlerin tapusu olmaz.


Hürriyet