2B Yasası ormanlarımızın idam fermanı
2B ile Türkiye yüzölçümünün binde 5'i oranındaki 4 bin 500 kilometrekare alan orman dışına çıkarılmaktadır.
ve kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı" belirtilmek suretiyle Hazine adına tescil edileceği belirtilmektedir.
2B uygulaması ülkemiz ormanlarının idam fermanı olacaktır. Ülkemizde 2B ile orman dışına çıkarılan alan miktarı 4 bin 500 kilometrekaredir. Bu da Türkiye yüzölçümünün binde 5'i demektir.
200 bin km2 olan Türkiye ormanlarının ise binde 20'sidir. Bu miktar 3 bin 600 km2 olan KKTC'den büyüktür.
12 milyon köylü
Orman içi ve orman kenarında yaşayan 11-12 milyon dolayındaki köylüyü ilgilendiren bu alanları, güncel (rayiç) değer üzerinden köylü alamayacağı için iş yine İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Bursa, Adana, Mersin, Yalova, Muğla, Aydın, Balıkesir, Tekirdağ, Edirne, İzmit, Adapazarı gibi sahil kesimlerindeki yakılarak konuta dönüştürülmüş, rant aracı haline gelen orman alanlarındaki kaçak ultra-villalara yarayacak. Acar-İstanbul, Acar-Kent, Unakıtan villaları, Çavuşbaşı, Beykoz v.s. gibi elit sınıfın rantiyesine hizmet edecek.
1990 öncesinde çıkarılan 4070, 4071, 4072 sayılı yasalarla 2B arazileri güncel değer üzerinden zilyet edenlere satılmak istenmiş, fakat köylü ekonomik yetersizlik nedeniyle alamamıştır. Bu konu köylüyü düşünmekten öte bir durumdur. Orman köylüsü, kendi arazisinden `miktar fazlası' kesilen ormandaki tarlasını atalarından bu yana kullanıyor. Bunu ondan geri almak yerine sembolik bir değer üzerinden
tarıma kazandırmak gerekir ya da orman köylüsü ormana uyum sağlayabilir. Orman sanayii kurularak çözüm bulunabilir.
`Ormanlarımızın yarısı 50 yılda yok olmuştur'
Ülkemiz ormanlarının yarısı elli yılda yok olmuştur. Bu konuda, orman köylüsünü de suçlamak yanlıştır. Ormanların açmalarla kaybı, kente göç olgusunun getirdiği hızlı ve acımasızca ve vahşice yok ediliş kadar olmamıştır.
Anayasa'nın 44.maddesi "Devlet topraklarımızın verimli kılınmasını sağlamakla yükümlüdür" demektir. Öyleyse, orman dışına çıkarma, orman niteliğini kaybetme, çorak arazi, fundalık, harnupluk, makilik alanların konut alanlarına, tarım alanlarına kaymasına göz yummak yerine, ağaçlandırmaya tabi tutulması; bu alanların orman olarak kullanılmasından amaç bu olmalıdır. Toprağın sırtını, derisini kazımak, inceltmek yerine çok daha güçlü ağaç organizmaları ile beslemek vazgeçilmez
koşul olmalıdır.
Anayasal açıdan ormanlar: Ormancılık ile ilgili hükümler ilk defa 1924 Anayasası'nda yer almıştır. İlk Anayasa olan 1921 Anayasası'nda bu konuda herhangi bir hükme rastlamak mümkün değildir.
Daha sonra da 3116 Sayılı Orman Kanunu yürürlüğe sokulmuştur. Bu yasa ile ormancılığın düzenlenmesi belli esaslar çerçevesinde ve daha geniş bir perspektif içerisinde ele alınmıştır. Anayasa'nın sadece bir maddesiyle bu konunun çözümlenemeyeceği belirlenmiş ve 1956 yılına kadar uygulamada kalacak olan 3116 Sayılı yasa çıkarılmıştır. 1945 yılında özel ve tüzel kişiler elinde bulunan tüm ormanlar 4785 sayılı yasayla devletleştirilmiştir. Belediyelerdeki, özel idareler elindeki vakıflara ait ve kamu tüzelkişilerine ait ormanlara devlet el koymuştur. Tüm bu çabalar orman arazilerini korumak için gerçekleştirilmiştir.
1961 Anayasası 15/10/1961 tarihini baz kabul ederek geriye doğru af getirmiştir. Orman suçlarının hiçbir şekil ve şartta affedilmesi olanaksız olduğu halde, "15/10/1961 tarihinden önce, bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden, tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi tarım alanları, hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan yerler; şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler orman dışına çıkartılabilir" hükmüyle, af gündeme getirilmiştir.
1974 yılından itibaren yoğun olarak ormandan çıkarma olayı devam etmiştir. 1982 Anayasası'nın 169. maddesinin 4.fıkrası olayın daha da içinden çıkılamaz hale gelmesine neden olmuştur. 31.12.1981 tarihinden geriye doğru 20 yıllık bir süre af kapsamına alınmıştır. Gerekçe olarak da, "orman niteliğini yitirme ve orman olarak kalmasında bilimsel ve teknik açıdan fayda sağlamayan" tanımı ile son derece çarpıcı bir çelişki ortaya konmaktadır. Amaç olarak "Orman köylüsünü kalkındırmak" gibi soyut bir gerekçe öne sürülmektedir. Ancak Bebek sırtlarında, Sarıyer'de, Boğaz'da, Beykoz'da, Çavuşbaşı'nda Şile'de ve ülkenin en güzel kıyı ormanları ile kent ormanlarında orman köylüsü domates, biber yetiştirmek için tarla açmış değildir. Bu yerler ülkenin en güçlü rant ekonomisinin kadeh tokuşturduğu çevrelerin yağmasına açık hale gelmiştir. Orman köylüsünün orman toprağını tarım toprağına dönüştürmesi olanak dışıdır. Köylü mümkün mertebe ormanını korumaktadır.
Zira ormanın odunu, havası ve yağışı onun en değer verdiği özelliktir. Ayrıca arıcılık için de ormanı bilinçle korumaktadır. Ormandan açma ile kazandığı alan kendisinden kadastro esnasında `miktar fazlası' olarak kesilmektedir. Bunun bilincinde olduğu için ormandan kazandığı kültür arazi, sözü edilemeyecek kadar az olmaktadır.
Yapılan son düzenlemeyle, 31/12/1981 tarihinden önce tarım alanına dönüştürülmüş, imar ihya yapılarak işgal edilmiş orman alanları, konuta dönüşmüş ve yerleşim yeri haline gelmiş ormanlar orman tanımından çıkarılmaktadır.
Sonuç olarak:
1- Ormanlar, ulusal boyutta ele alınması gereken değerler olarak algılamanın ötesinde, insanlığın ortak mirası ve geleceği olarak ele alınmalı. Bu konuda bilimsel düşünceye değer verilmeli.
2- Ormanla ilgili tüm olumsuz yasa ve yönetmelikler iptal edilmeli, Anayasa'nın 169. ve 170.maddeleri yerine 6831 Sayılı Orman Yasası güçlendirilmeli, özellikle 6831 Sayılı Yasa'nın 2B maddesi ile orman köylülerine yarar sağlamayan 2924 Sayılı `Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun' yürürlükten kaldırılmalı.
3- 3194 Sayılı İmar Yasası yeniden ele alınmalı. Orman alanlarına tecavüz önlenmeli. Orman alanlarının talanına neden olan `Mevzii İmar Plânı', `Plân Tadilâtı' gibi uygulamalar tamamen yasaklanmalı. Yerleşim alanları yeşil alanlardan, orman alanlarından uzakta ve deprem analizleri dikkate alınarak seçilmeli.
4- Deprem zonları özellikle yeşil alan ve ormanlık alan haline dönüştürülerek, yer kabuğundaki fay hareketlerinin zararlarının bu alanlarda kalması sağlanmalı. Enerjinin rahatça açığa çıkması bu alanlarda daha kolay hale getirilmeli.
5- İmar aflarının çıkarılması, gecekondu ve kaçak yapıların oturtulduğu hazine arazileri, ormanlara tecavüz edilerek yapılan yapılar, yeşil alanların yapılaşması, mera, kışlak, yaylak ve otlak, harman yerlerinin yapılaşarak imar affı kapsamına alınması sonucu karşımıza içinden çıkılmaz bir ülke yerleşim çarpıklığı ortaya koymuştur. Bütün yönetimler bu alanları nasıl satıp paraya çeviririz hesabı yapmıştır. İmar Yasası'nda, bitişik nizam yapılaşmanın yerine bahçeli ve üç katı geçmeyen yapılaşma tercih edilmeli. İmar Yasası'nın 18.maddesi uygulamasında kat yüksekliği ve kat sayısı sınırlandırılmalı. Yüksek kat tercihi yapılmamalı ve üç kat bahçeli nizama göre uygulama yapılmalıdır.
6- Orman alanları `sit' alanları gibi `Koruma Alanı', `Ulusal Park', `Doğal Sit Alanı', `Çevre Koruma Alanı' adı altında kesin kurallarla korunmalı.
7- Kesilen, yanan ağaç yerine yenisi dikilmeli, ormanın vasfını değiştirmesi diye anlamsız bir bahane türetilmeden, bu alanlar yine orman olarak değerlendirilmeli.
8- Orman alanları havadan ve karadan kesintisiz olarak, `Orman Güvenlik Örgütü' tanımıyla kurulacak çok güçlü bir organizasyonla korunmalı.
9- Üniversite, Orman Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve demokratik kitle örgütlerince kurulacak dayanışma ile yeni orman alanları, halkın katkıları ile oluşturulmalı.
10- Orman alanlarında yapılaşma ağır yaptırımlarla kesin olarak önlenmeli. Kıyılarımızı, ormanlarımızı, yeşil alanlarımızı, denizlerimizi ancak sevgi ile koruyabiliriz. Doğaya karşı savaşarak, doğayı yok etmek, doğal afetleri yenmek olanaksızdır. Doğa kendisinden koparılan parçalarını, sonra tekrar geri toplamaktadır. Doğa ile birlikte hareket ederek onun verebileceği zararları önleyebiliriz. Doğal afetleri, doğaya karşı vereceğimiz savaşla değil, onunla birlikte vereceğimiz savaşla yenebiliriz.
Özellikle 2B diye bilinen ve orman vasfını yitirdiği iddia edilen orman alanlarının satışı ile ilgili yasa defalarca çıkartılmış olmasına karşın köylünün yoksulluğu dolayısıyla, bu yasalar sadece kaçak yapılaşma yapanlara yaramıştır. İktidar 2B satışlarından
25 milyar dolar beklediğini açıklamıştır. İktidarın, önceki Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesine, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olmasına karşın tekrar yeni bir tasarı ile gündeme getirmek son derece sakıncalı ve üzücüdür.
Orhan Özkaya/Radikal