Ali Ağaoğlu: Babamı kollarımda kaybettim!
Sözcü Gazetesi muhabirlerinden Selin Kök, gazetesinin bugünkü sayısında Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu ile röportaj yaptı. Ağaoğlu, röportajda babasının ölümünden bahsetti...
-”Annemden telefon geldi, baban fenalaştı diye… Tam gaz eve gittim, içeri girdim, babamı kucakladım… Son kez bana baktı, o bakışı ve o günü unutamam”
Başarılı, ünlü insanları görünce hep bir duyguya kapılırız. Sanki bu insanların hiç derdi tasası yokmuş gibi gelir bize… Ama öyle değil, herkesin bir hikayesi var. İşte şimdi ben de bir hikaye anlatacağım, içinde bütün duyguları ve yaşanmışlıkları barındıran…
Bir baba-oğul hikayesi…
1970’li yıllar… Dönemin meşhur Moran Koleji’nde okuyan Ali, bir yandan ders çalışır bir yandan da okulun futbol sahası inşaatının ihalesine girer ve kazanır. Tenefüslerde herkes bahçede oynarken o projesini inceler , işini takip eder. Babasından öyle görmüştür çünkü…
O yılları anlatırken, “Zengin çocuğuydum ama şımarık değildim. Babam daha ilkokul çağındayken beni çalışmaya alıştırdı.” diyor.
Gün gelir baba Miktat Bey rahatsızlanır, iş başa düşer. Şimdinin Ali Ağa’sı o günün liselisi okulu bırakır, ekmek parası derdine düşer. Babasının işlerini takip etmeye başlar lâkin patronluk uzun sürmez. Baba Miktat Bey iyişleşir ve tekrar işlerinin başına geçer. İşte o günlerde neredeyse hepimizin başına gelen baba-oğul kuşak çatışması Ali’nin de başına gelir. Baba-oğulun yolları ayrılır, evden bir valizle çıkılır. “Artık kendi ayaklarımın üzerinde duracağım” diyen oğul Ali, günlerce simit bile alamadan tanıdık bildik kim varsa kapısını çalar ama sonuç alamaz, ama pes de etmez.
Nihayet , “Karadenizli inadı” hakkını verir ve ilk şirketini babaocağından ayrıldıktan 4 yıl sonra kurar. Artık Ağaoğlu şirketler grubunun ayak sesleri duyulmaya başlamıştır. Neden anlattım bu hikayeyi biliyor musunuz?
Çünkü bu yaşanmışlıkları bilirseniz, yıllar sonra Türkiye’nin Of’lu Trump’ı diye tanınan, dünyanın sayılı emlak zenginleri arasına giren Ali Ağaoğlu’nu babasının ardından hissettiklerini daha iyi anlayacağınızı düşündüm.
Konuşurken gözleri doluyor
En son eylül ayının son günlerinde gördüm Ali Ağaoğlu’nu… Babası Miktat Ağaoğlu’nun cenazesinde kardeşleriyle saf tutuyordu. Yorgundu… Konuşamadık pek fazla, zaten öyle bir durumda ne konuşabilirsiniz ki… Sonrasında da hiçbir yerde görünmedi. Son model arabalarıyla attığı Bebek turlarına bile çıkmaz oldu. Ne yalan söyleyeyim merak ettim, çat kapı ziyaretine gittim. Biraz acısı dinmiştir diye düşünüyordum, ama yanılmışım. O tanıdığımız şen şakrak adam gitmiş yerine durgun, zaman zaman uzaklara dalan bir adam gelmiş. Daha ben sormadan anlatmaya başladı.
“Neredeyse 2 ay olacak. Ama sanki dün gibi hiç aklımdan çıkmıyor. Bildiğin gibi değil. Bütün dünyam hayata bakışım değişti.”
“Çocuk gibi oldum. Sabah kalkıyorum aklımda, gece yatıyorum aklımda… Hep söylerlerdi, inanmazdım. Ama şimdi onunla geçiremediğim her günüm için öyle pişmanım ki… O benim babamdı ama şimdi yok. Bilseydim böyle olacak…
Beklenen bir ölüm müydü?
Yok canım… 86 yaşındaydı ama delikanlı gibiydi. Her sabah güne yürüyüş yaparak başlardı. İnan bana onun yürüdüğü yolu sen ben yürüyemezdik. Beslenmesine çok dikkat ederdi. Her şeyi ölçülü yer, uykusuna da dikkat ederdi. Nasıl oldu anlayamadım.
En son siz görmüşsünüz öyle mi?
Öyle ya… Sabah bir telefon geldi annemden. “Baban fenalaştı” diye. Şaka sandım önce ama baktım iş ciddi, tam gaz eve gittim. Bir de baktım, kapıda ambulans duruyor. İçeri girdim, kucağıma aldım, sedyeye yerleştirdim. Kollarımdaydı, son kez bana baktı. Sonra da “kurtaramadık” dediler, ne garip değil mi?
Nedir garip olan?
Hayat garip… Hem de çok garip… Her gün hiç farkında olmadan bir telaşe içindesin. Mücadele ediyorsun. Daha çok iş, daha çok kariyer ve daha çok kazanmak için… Ailene daha iyi bir hayat sağlamak için neredeyse her gün çalışıyorsun. Ama sonra bir sabah uyanamıyorsun. Hani nerede onca emek, onca mücadele? Ne için tüm bunlar?
Her canlı ölümü birgün tadacak ama öyle değil mi?
Tabii tadacak… Ama insan yine de üzülmekten hayatı, kendisini ve çevresindeki insanları sorgulumaktan kendini alıkoyamıyor. Sonra annem anlattı, babam o sabah öleceğini hissetmiş, söylemiş anneme… Bunları duyunca kalbim sıkışıyor.
İnsan hayatta her şeyi ana-babadan öğreniyor
Çok değişmiş gördüm sizi? Durgunlaşmışsınız.
Değiştim. Artık hiçbir şeyde gözüm yok, ne parada, ne pulda. Baba çok başka birşeymiş Selin. İnsan yaşarken kıymetini anlamıyor. Kimi zaman kızıyorsun kimi zaman küsüyorsun ama yok, baba işte. Şimdi kızacaklar belki ama, okul filan değil insan her şeyi ana-babadan alıyor.
Türkiye’nin en ünlü en güçlü işadamından bunları duymak şaşırtıyor beni…
Neden şaşırıyorsun şaşırma… Ben de annemin babamın çocuğu değil miyim en nihayetinde… Babasını kaybetmiş bir erkek evlat değil miyim? Ben ömrüm boyunca babamın hep hayır duasını almak için uğraştım. Aldım ki bugün bu noktalara ulaştım. Ben bugün bu kadar başarılıysam bunda en çok babamın payı vardır.
Sizin de evlatlarınız var. Şimdi daha da güçlü olmanız gerekmez mi?
Öyleyim zaten. Güçlüyüm. Onların babası olarak başlarındayım. Ama ben kendimi yetim gibi hissediyorum. Neyi anladım biliyor musun?
Neyi?
Ne kadar zengin olursan ol, ne kadar şöhretin olursa olsun… Ve yaşın kaç olursa olsun aslında hepimiz çocuğuz.
Selin Kök/Sözcü Gazetesi