'Avn-i Fir'avn ile Şeddadî binalar yapmak'
Zaman Gazetesi Yazarı Beşir Ayvazoğlu, Dubai'de açılan Burj Halife'yi eleştirdi
Yemen'deki Âd kavminin hükümdarı Şeddad, hem Hud peygambere itaat etmemiş, hem de İrem adını verdiği cennet taklidi bir bağ ve bu bağı seyretmek için taştan yüksek bir köşk yaptırmıştı. Efsane, inşaat tamamlandıktan sonra adamlarıyla birlikte bağı görmeye giden Şeddad ve etrafındakilerin, gökten ansızın gelen bir haykırışla (sayha-i âsmânî) helâk olduklarını söylüyor.
Şeddad'ın ismi o günden sonra, çok sağlam ve yüksek binalar yapanların sembolü oldu ve onun yaptırdığına benzeyen binalara da "Şeddadî" denildi.
Bu efsaneye Kur'an-ı Kerim'de de atıfta bulunulmuştur: "Görmedin mi, Rabbin Ad kavmine ne yaptı? Yüksek sütunlarla dolu İrem'e ne oldu? Ki onun benzeri, başka ülkelerde meydana getirilmemiştir. Vadide kayalar yontan Semud kavmine, o kazıklar sahibi Firavun'a neler ettiğini görmezler mi?" (89/6-10) Bu âyetlerle birlikte "Siz her yüksek yere bir alâmet bina edip boş şeyle mi uğraşırsınız" (16/128-129) âyeti, şehircilikte İslâmî yaklaşımı belirleyen temel ilkelerden birini verir. "Şeddadî" binalar yapmaktan bu sebeple kaçınılmış, özellikle mesken mimarisinde son derece mütevazı ölçüler tercih edilmiştir. Asırlarca dünyanın en güçlü imparatorlarını barındıran Topkapı Sarayı bile, Batılı kralların ve derebeylerin saray ve şatoları yanında çok mütevazı durmaktadır.
Totaliter rejimlerin insanı ezen, ufalayan mimarilerini düşününce, İslâm'ın bu yaklaşımının ne kadar insanî olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bu konuda daha açık seçik fikirler edinmek istiyorsanız, lütfen merhum Turgut Cansever'in kitaplarını okuyunuz.
Bizde devâsâ köşkler ve saraylar, hem dünyaya kazık kakma arzusu, hem de tabiattaki ilahî düzenin kudsiyetine müdahale olarak görülürdü. "Avn-i Fir'avn ile Şeddadî binalar yapmazız" mısraında, yukarıda zikrettiğim âyetlere ve Osmanlı şehircilik anlayışına atıf vardır.*
Osmanlı mesken mimarisinde hemen her zaman ahşap, kireç ve kerpiç gibi dayanıksız malzemelerin kullanılması, sanki insanlara bâki olanın sadece Allah olduğunu ima etmek içindi. Le Corbusier'nin Türk şehirlerinin bu hususiyetini hemen fark ettiği şu notlarından anlaşılmaktadır: "İstanbul'da her ev ahşaptır ve çatıları aynı eğimde olup aynı cins kiremitle örtülmüştür. Bütün büyük binalar, camiler, mabetler, kervansaraylar ise taştandır. Bütün bunların temeli bir standardın varlığıdır (...) İstanbul'da veciz bir doku görülür; bütün fânilerin evleri ahşap ve Allah'ın evleri ise taştandır."
"Şeddadî" denebilecek binalar klasik Osmanlı sistemi çözüldükten sonra yapılmaya başlandı. Dünyaya hükmedecek kadar güçlüyken mütevazı saraylarda ikamet eden padişahlar ve devlet adamları, imparatorluğun inkıraza yüz tuttuğu zamanlarda borç harç ihtişamlı saraylar ve konaklar yaptırarak kaybettikleri gücü ve ihtişamı gösterişle telafi etmeye çalıştılar. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'de "İşlerin bozulduğu XVII. asırdan itibaren bilhassa devlet adamları arasında büyük binalar yaptıranlar hoş görülmüyordu" tesbitinde bulunduktan sonra, "Taştan binaya şark hasedi 'Şeddadî bina' adını vermişti" diyerek temel bir anlayışı "şark hasedi"ne bağlamış olması tuhaftır.
Tanpınar'ın yaklaşımı doğruysa, dünyanın en yüksek binasını yaptıran Birleşik Arap Emirlikleri Başkan Yardımcısı ve Başbakanı Prens Muhammed b. Raşid el-Maktum'un görgüsüzlüğünden söz etmek hasetlik olur.
Kaç gündür bütün haber kanalları, Prens'in bir buçuk milyar dolara mal olan 828 metre yüksekliğindeki gökdeleninden söz ediyor. "Burj Halife", yani "Halife Kulesi" adı verilen 160 katlı gökdelenin açılış töreni bile başlı başına bir "olay"... Fransız Pierre Marcout ve 250 kişilik ekibi tarafından ses ve müzik efektleriyle düzenlenen su gösterilerinin yapıldığı açılış için 868 adet yüksek güçlü 'stroboskop' ışık, binanın dış cephesine 'entegre' edilmiş ve bir dizi 'hipnotik' ışıklandırma yapılmış. Patlatılan havai fişek sayısı ise on bin... Binanın mimarı Adrian Smith adında biriymiş; inşasını ise Güney Koreli Samsung Mühendislik ve İnşaat, Belçikalı Besix Grubu ve Arabtec firmaları üstlenmiş. Bu, "avn-i Fir'avn'le Şeddadî bina yapmak" değilse, nedir?
Burj Halife'yle ilgili haberlere göre, 160 katta yaklaşık 35 bin insan yaşayacakmış. Küçük bir şehri dolduracak bir nüfusu bir gökdelene tıkmanın mantığını anlamakta zorlanıyorum.
Kim ne derse desin, gökdelenler bana insanın kendini küçük, âciz ve çaresiz görmesine yol açan yapılar -yani totaliterliğin başka bir çeşidi- olarak görünüyor.
* "Bâde-nûşân gibi doğru yolumuzdan sapmazız/ Avn-i Fir'avn ile Şeddadî binalar yapmazız." Bu beyit, Kubbealtı Lugatı'nın "Şeddad" maddesinde Yahya Kemal'e ait gösterilmiş. Ancak bu beyit, Bitmemiş Şiirler de dâhil, Yahya Kemal'in hiçbir kitabında yok..
Beşir Ayvazoğlu/Zaman