Avrupa'nın en çok altın madenciliği yapılan ülkesi Türkiye'de uzmanlar ikiye ayrıldı! Altın mı, çevre ve insan mı?
Avrupa kıtasında en çok altın madenciliği yapılan ve 19 adet aktif altın madeni bulunan Türkiye'de, altın madenciliği tartışmaları yeniden alevlendi. Uzmanlar, altın madenciliğinin çevreye ve halk sağlığına olan etkilerine ilişkin konuştu... Altın Madencileri Derneği tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye'de 19 adet aktif altın madeni bulunuyor ve son 22 senede 421 tondan fazla altın üretimi yapıldı
Avrupa kıtasında en çok altın madenciliği gerçekleştirilen ülkeler arasında yer alan Türkiye'de maden mühendislerinin fikir ayrılıkları gündeme geldi. Altın Madencileri Derneği tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye'de 19 adet aktif altın madeni bulunuyor ve son 22 senede 421 tondan fazla altın üretimi yapıldı. Ülke genelinde 2012 yılından bu yana maden ruhsatı için yapılan başvuru sayısı 20 binden fazla olurken, düzenlenen arama ruhsat sayısı 19 bin oldu.
Altın madenciliğinin çevreye ve insan sağlığına olan etkileri, altın madenciliğinin ekolojik yöntemlerle yapılıp yapılamayacağı uzun zamandır tartışılan konular arasında yer alıyor. Altın madenciliği tartışmaları, Erzincan'a bağlı olan ve 2010 yılından beri faaliyet gösteren İliç bölgesindeki Çöpler Altın Madeni'nde kapasite artışı yapılmak istenmesiyle tekrar gündem oldu.
Uzman isimlerin altın madenciliği konusunda gerçekleştirdiği açıklamalar dikkatleri çekti. Altın madenciliğindeki üretim yöntemleri ve denetimler uzmanları ikiye böldü.
Bazı uzmanlar, madencilik faaliyetlerinin doğada beklenmedik etkileşimlere ve tepkilere neden olduğunu, kimyasal kullanımının da geri dönüşü olmayan sonuçları olduğunu belirtiyor.
Diğer yandan ise uzmanlar, doğru yönetim ve denetim uygulamalarıyla altın madenciliğinin güvenli şekilde sürdürülebileceğine, hasar gören alanların da onarılabileceğine dikkat çekiyor.
Altın madenciliğine ilişkin görüşlerini bildiren bazı uzmanlar orman ve tarım alanlarının tahrip edildiğine, su kaynaklarının kirlendiğine ve tükendiğine vurgu yapıyor. Altın madenciliğinin insanların zehirlenmesine kadar varan kötü sonuçları olduğunun altını çizen uzman isimler, bu alanlarda üretim yapılamadığına ve dikilen ağaçların yeşermediğine de dikkat çekiyor.
Uzmanlar, altın madenciliğini; su kaynakları, uzun vadeli etkileri, üretimde siyanür kullanımı, halk sağlığına olan etkileri ve metal kirliliği açısından değerlendirdi.
Peki altın madenciliğinin çevreye ve insan sağlığına etkileri neler? Altın madenciliği ekolojik yöntemlerle yapılabilir mi? Uzmanlar altın madenciliğiyle ilgili neler diyor? İşte uzmanların o açıklamaları ve altın madenciliğinin uzun vadeli etkileri...
Altın madenciliğine ilişkin açıklamalarda bulunan uzman isimler, konuyu kayaçlarda bulunan ve bazen gözle görülmeyecek küçüklükteki altın parçacıklarının konumunun belirlenmesi için yapılan arama ve sondaj çalışmalarının ekolojik yıkımı başlattığının altını çizerken, bu yıkımın onarabileceğini belirten uzmanlar da dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, Metalurji Yüksek Muhendisi ve TMMOB üyesi Cemalettin Küçük, Maden mühendisliği alanında akademisyen Dr. Caner Zanbak ve Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Halk Sağlığı uzmanı olan Prof. Dr. Kayıhan Pala'nın altın madenciliğine ilişkin BBC'ye yaptıkları değerlendirmeler şu şekilde:
ORMAN VE VERİMLİ TARIM ALANLARI TAHRİP EDİLİYOR
BBC'den Asya Robins'in haberine göre; TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, Türkiye'de 2012-2018 yılları arasında maden arama ve işletme için tahsis edilen orman alanı miktarının 65 bin 884 hektar olduğunu söylüyor.
Tuncaelli, ülkede çok sayıda bölgenin madenlere ruhsatlandırıldığını, buralarda orman ve verimli tarım alanlarının tahrip edildiğini aktarıyor.
Tuncaelli, "Kaz Dağları yöresinin yüzde 79'u, içinde altının da olduğu dördüncü grup maden ruhsatlarının tehdidi altında. Yörede 2000'li yılların başından bu yana işletmeler 30'un üzerinde siyanürlü altın madenciliği projesini ilgili bakanlıklara sundu" diyor.
SU KAYNAKLARI TÜKENİYOR
Tuncaelli, madencilik faaliyetlerinin başlatıldığı bölgelerde gerçekleştirilen kazı çalışmalarının sonucu olarak yer altı sularının akış yönünün değiştiğini ve su miktarının azaldığını anlatıyor.
Tuncaelli, "Bugün Ordu, Fatsa ve Kütahya Kışladağ'da maden projelerinin çevresinde yaşayan halk, yaşamsal ihtiyacı için gerekli güvenli içilebilir suya ancak evlerine taşıdıkları damacana su ile erişebiliyor" diyor.
Kaz Dağları bölesindeki Kirazlı Altın Madeni'nin ÇED raporunda, madenin işletmede kalacağı 6 yıllık süreçte 2 milyon metre küp su tüketmesinin beklendiğini söyleyen Tuncaelli, bu rakamın 10 milyon 500 bin kişinin günlük su tüketimine eşit olduğunu belirtiyor.
DOĞADA BEKLENMEDİK ETKİLER YARATIYOR
Metalurji Yüksek Muhendisi ve TMMOB üyesi Cemalettin Küçük, en büyük sorunlardan bir tanesinin kazılan alanlardan çıkartılan ve metrelerce yükselen atık yığınlarının su ve hava ile etkileşimiyle asit oluşturması olduğunu, bunun etkilerinin görülmesinin bazı yerlerde 10 yıl sürebileceğini söylüyor.
Bugünlerde tek bir gram altına ulaşmak için bazı yerlerde 25 ton kayacın yerinden sökülmesi gerektiğini söyleyen Küçük, oluşan bu atık dağlarının maden faaliyetlerinin bitiminde ortamda olduğu gibi bırakıldığını ve toksik hale geldiğini bildiriyor.
Bunun sürdürülebilir bir yöntem olamayacağını söyleyen Küçük sözlerine şöyle devam ediyor:
"Örneğin Uşak Eşme'de altın madeni çalışmaya başladığında güçlü bir yağmur yağdı ve atık dağının yüzeyindeki kimyasal yapıyı tamamen değiştirdi. Bu, insanlarda zehirlenmeye yol açtı. Erzincan Çöpler Madeni'nde de atık dağının dibine badem ağacı dikmişler. 3 yıl sonra o ağaç kurur."
Geçmiş yıllarda Bergama ve Uşak gibi bölgelerde altın madenciliği faaliyetlerinin tarımı, endemik biyolojik çeşitliliği ve insan sağlığını ve yaşamını olumsuz etkilediğini söyleyen Küçük, TMMOB'nin Erzincan'da düzenlenen bilirkişi gezisinde tüm bu alanları temsil edecek ve değerlendirebilecek uzmanların bulundurulmasını istediğini, ancak bu talebin reddedildiğini anlatıyor.
Küçük, "Maden şirketleri madencilik faaliyetlerinin sosyolojik etkilerini ve halk sağlığı tehlikelerini değerlendirmeden işletmelerini kuruyor. Halbuki bunlar uzun süreli takip edilmesi gereken etkenler" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Bugünlerde Bergama yakınındaki Bakırçay Ovası'ndan söz edemiyoruz. Türkiye'de pamuğun, tütünün, zeytinyağı ve ayçiçeği yağının en yoğun görüldüğü yerdi burası ve artık hiçbiri yok. Köylüler ise madende işçi olarak çalıştıktan sonra bölgeden göç etmeye başladı" diyor.
SİYANÜRÜN ÇOK TEHLİKELİ SONUÇLARI OLABİLİR
Maden Mühendisleri Odası'na göre dünyada altın üretiminin yaklaşık yüzde 85'inde siyanür kullanılıyor. Uzmanlar, siyanürün en etkili ve ekonomik yöntem olduğunu söylüyor.
Madencilik sürecinde kayaçtan elde edilen cevher siyanürlendikten ve içindeki altın ayrıştırıldıktan sonra geriye kalan siyanürlü atıklar su ile arındırılıyor ve atık havuzunda tekrar kullanılmak üzere tutuluyor.Fakat bazı uzmanlar siyanürün atıklardan tamamen arındırılamadığını ve atık su depolarına karıştığını öne sürüyor, bu havuzlarda yaşanacak en ufak bir kazanın çok tehlikeli sonuçları olabileceğini söylüyor.
Maden şirketleri bu havuzların çok dikkatli bir şekilde yönetildiğini söylese de Birleşmiş Milletler Çevre Programına (UNEP) göre son 10 yılda 40'tan fazla ciddi ölçekte atık maden barajı kazası yaşandı, yüzlerce insan yaralandı ve temiz suya erişim sağlanamadı.
Jeoloji Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi ise Türkiye'de de en son Kasım 2021'de Giresun'da bir madenin atık havuzunun patlamasıyla 4 bin 500 tondan fazla kimyasal atığın çevreye yayıldığını tespit etti.
Erzincan Çöpler Altın Madeni'nde çevre aktivistleri, atık havuzunda yaşanacak en ufak bir kazanın yakınındaki Fırat Nehri'ni zehirleyebileceğini söylüyor. Diğer taraftan maden mühendisleri, siyanürün kayaçlarla temas ettiğinde hapsolmuş arsenik, kurşun ve çinko gibi zehirli ağır metalleri de hareketlendirdiğini belirtiyor, bunun çevre ve insan sağlığı için çok büyük bir risk olduğu yönündeki kaygılarını dile getiriyor.
Cemalettin Küçük, böyle bir vakanın daha önce Uşak'taki Kışladağ Altın Madeni'nde meydana geldiğini, madende kullanılan siyanürün kayaçlardaki ağır metalleri çözmesinin ardından yakındaki bir içme suyu tesisinde arsenik tespit edildiğini anlatıyor.
MADENLER DOĞRU YÖNETİLİRSE GÜVENLİ
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Halk Sağlığı uzmanı olan Prof. Dr. Kayıhan Pala, madencilik faaliyetlerinin küresel ölümlerin yüzde 23'ünden sorumlu çevresel kirliliğe yol açtığını söylüyor.
Pala, çevreye toz, katı atık, ağır metal, kirli sıvı ve zehirli gazların yayılmasına neden olan madenciliğin yarattığı sağlık sorunlarının Türkiye'de sistematik olarak izlenmediğini, dolayısıyla bu konuda net veri olmadığını söylüyor.
Pala, hastalıkların meydana geldiğini ancak kamusal bir izleme ve değerlendirme sisteminin eksikliği yüzünden takip edilemediğini aktarıyor.
Pala, "Elimizdeki veriler, bu madenlerde bir kaza olması halinde ortaya çıkan sağlık sorunları ve araştırmacıların bulgularıyla sınırlı" diyor.
60 YIL SONRA BİLE METAL KİRLİLİĞİ OLUYOR
Geçmişte başlayan ve günümüze kadar devam eden bazı madenlerin uzun vadeli etkilerini görmeye başlıyoruz.
Prof. Pala, 20. yüzyılın başlarında kurşun, çinko ve gümüş madenciliği yapılan Balıkesir Balya'da yapılan bir araştırmaya göre bölgeden alınan topraklarda 60 yıl sonra ağır metal kirliliği tespit edildiğini belirtiyor.
Öte yandan Giresun Espiye'deki sülfürlü maden yatakları üzerine yapılan bir araştırma, maden atıklarının bulunduğu bölgeden alınan su örneklerinde yüksek asit ve metal özellikleri tespit ediyor.
Uzmanlar, bugünlerde yeryüzünden edinilen altının büyük bir kısmının uzun süre kullanılmadan atık haline geldiğini aktarıyor. Yapılan araştırmalara göre 2014 yılında elektronik atıklardan elde edilen altın miktarı 300 tondu.
Dünyanın iklim krizi ve biyolojik çeşitlilik kaybı tehlikeleriyle karşı karşıya olduğu ve enerji kaynaklarını gözden geçirmek durumunda kaldığı bu dönemde madencilik politikaları da muhakkak gündemde olmaya devam edecek.
Analistlerden altın fiyatlarında büyük çöküş için net tarih! 1 Mayıs milat olacak