Emlak Konut

Babacan: Gayrimenkuldeki ölçüsüz işlemleri önlemeliyiz

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Sadece sanayiyi daha cazip hale getirmek değil gayrimenkuldeki bu ölçüsüz işlemleri de önleyici adımlar atmak lazım. Biz bunları söyledikçe de bazı tepkiler oluştu, bundan sonra da tepkiler olacaktır." dedi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Sadece sanayiyi daha cazip hale getirmek değil gayrimenkuldeki bu ölçüsüz işlemleri de önleyici adımlar atmak lazım. Biz bunları söyledikçe de bazı tepkiler oluştu, bundan sonra da tepkiler olacaktır. Şimdiye kadar o tür işler yapanlar rahatsız olabilirler. Ama bu hiç önemli değil. Yapılan açıklamalara baktığımızda 'bizden sonra kim ne dedi' diye, tam hedefi on ikiden vurduğumuzu da gösteriyor" dedi.


Babacan, TRT Haber'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 


-"(İnşaat) Milli gelir içerisindeki payı artırılmalı"-


Başbakan Yardımcısı Babacan, "İnşaat sektöründe ölçüsüz rantların kontrolü nasıl sağlanacak, inşaat kazaları da gündeme geldi. Nasıl tedbirler düşünülüyor" şeklindeki soruya, bu konudaki ilk açıklamasını İstanbul'daki asansör kazasından önce yaptığını anımsattı.


Bu konunun neredeyse bir yıl önce ekonomi ekibi tarafından tespit edildiğini, şahsi bir açıklamada bulunmadığını ifade eden Babacan, "İnşaat sektörü ülke için önemli bir sektördür. Hatta toplam milli gelir içerisindeki payı artırılması gereken bir sektördür. Bu gerek kamu altyapı yatırımları, gerekse özel sektörün fabrika, konut ve ticari gayrimenkul projeleri için" diye konuştu.


Sanayide rekabetin işlemediği durumlarda Rekabet Kurumunun devreye girerek cezalar kestiğini anımsatan Babacan, "Ağırlıklı olarak problem büyük çaplı ve münferit projelerde gerçekleşiyor. Bir gecede bir kalem oynatarak belediye meclis kararıyla şunla bunla bir anda arsanın, projenin değeri birdenbire farklılaştırılabiliyorsa onun öncesi ile sonrasında buradan kimler kazandı, kimler kaybetti bunun tam hesabı kitabı yapılamıyorsa bu kazanılan yeterince vergilendirilemiyorsa bu büyük bir problem" ifadesini kullandı.


İnşaat sektörüne yönelik nasıl bir mekanizmanın kurulacağı yönündeki soru üzerine Babacan, bu konunun mevzuat olarak komple ele alınması gerektiğini ifade etti. Bazı belediyelerde bunun gelir kaynağı olarak görüldüğünü ancak her yerde bu kadar düzgün çalışmadığını belirten Babacan, alınan bir dairenin piyasadaki değerinin artması halinde değerlenmesinin gayet doğal olduğunu da dikkati çekti. Sektörün tümünü töhmet altında bırakacak bir yaklaşım içerisinde olmadıklarını vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Sadece sanayiyi daha cazip hale getirmek değil gayrimenkuldeki bu ölçüsüz işlemleri de önleyici adımlar atmak lazım. Biz bunları söyledikçe de bazı tepkiler oluştu, bundan sonra da tepkiler olacaktır. Şimdiye kadar o tür işler yapanlar rahatsız olabilirler. 'Bundan sonra önü mü kapanacak, izin vermeyecekler mi?' diye. Ama bu hiç önemli değil. Yapılan açıklamalara baktığımızda 'bizden sonra kim ne dedi' diye, tam hedefi on ikiden vurduğumuzu da gösteriyor. Burada korkmadan uygulamaya bakmak lazım. Hem adaleti sağlamak lazım hem de 77 milyonun fırsat eşitliği içinde, alnının teri, bileğinin gücüyle para kazandığı bir ekonomik yapıyı oluşturmamız lazım."


"Türkiye'nin kredi derecesi geriden geliyor"


"Kredi derecelendirme kuruluşları Avrupa'ya bonkör davranırken, Türkiye'ye gelince neden bundan vazgeçiyorlar" sorusu üzerine Babacan, şunları kaydetti:


"Türkiye'nin bu son 12 yılda elde ettiği ekonomik başarılar gerçekten bütün dünya tarafından tescil edilmiş durumda. Çok şükür o hakkımız teslim ediliyor. Ancak bunun kredi derecelendirmesi gibi somut göstergelerine geldiğimizde bu değerlendirmelerin biraz geriden geldiğini görüyoruz. Türkiye ilerliyor, kalkınıyor, kredibilitesi sürekli artıyor ama kredi derecesi biraz geriden geliyor açıkçası. Bu sadece bizim tespitimiz değil, Türkiye'ye yatırım yapan, iyi tanıyan uluslararası iş çevrelerinin de ortak kanaati. Bugün 100 yatırımcıya sorun bunlardan 80 tanesi size (Türkiye bu kredi notunun çok daha üzerinde bir notu hak ediyor) der."


2008-2009 krizinin kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını çok olumsuz etkilediğini anlatan Babacan, en iyi notu verdikleri finansal enstrümanların bir gecede değerini tamamen kaybettiğini, bu tecrübe sonrasında daha muhafazakar davranmaya başladıklarını söyledi. Türkiye açısından son 12 yılın en yüksek kredi derecesine bu kuruluşlar açısından ulaşıldığını ifade eden Babacan, Türkiye ile ekonomik göstergeleri mukayese edilebilir herhangi bir Avrupa ülkesine daha yüksek kredi notunun verildiğini vurguladı.


Avro kullanan ülkelerin yüzde 90-100 oranında kamu borçluluğu bulunduğunu kaydeden Babacan, Türkiye geçen yıl bu 28 ülkenin hepsinden daha hızlı bir büyüme ortaya koyduğunu aktardı. AB'ye üye 28 ülkenin geçen sene yüzde 0,1 büyüdüğüne işaret eden Babacan, "Biz geçen seneyi yüzde 4,17 ile tamamladık. Yüzde 4,17 üzerinde bir tek ülke bile yok. Bu yılki tahminlere bakıyoruz. Bu yıl bizim ilk öngördüğümüz yüzde 4'ten belki bir miktar daha aşağıda bir büyümeyle kapatacağız ama o oran dahi 2014'ün o büyüme oranı dahi Avrupa'nın en yüksek büyüme oranlarından bir tanesi olacaktır" ifadesini kullandı.


-"Türkiye'yi derinlemesine incelesinler"-


Kredi derecelendirme kuruluşlarının hala Türkiye'nin hakkını teslim etmediğini ancak Türkiye'nin hakkını talep etmeye devam edeceğini bildiren Babacan, küçük ekiplerle çalışan bu kuruluşlardan geniş ekiplerle Türkiye'yi derinlemesine incelemeleri tavsiyesinde bulundu. 


Babacan, "Derecelendirme kuruluşlarının daha derinlemesine çalıştığı ülkeler var mı" sorusu üzerine Londra ve New York'un merkezler arasında bulunduğunu ve buralarda çok sayıda personel istihdam edildiğini anlattı. Çok yüksek yatırım yapacak şirketlerin kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarına bakmak yerine derinlemesine incelemeler yaptıklarını söyleyen Babacan, krizden sonra büyük çapta yatırım yapanların kredi derecelendirme kuruluşlarına itibarlarının azaldığını ancak hala bazı büyük ve eski emeklilik fonlarının ana sözleşmeleri gereği ülkenin kredi notuna baktıklarını bildirdi.


-"Kendilerini yenilemezlerse meşruiyetlerini kaybediyorlar"-


Başbakan Yardımcısı Babacan, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Bankası, IMF gibi birtakım uluslararası kuruluşlara yönelik bazı eleştilerileri vardı. Bu sorunların aşılmasında önemli bir eşik değil mi" sorusu üzerine bunlardan bazılarının İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulduklarını, o dönemin şartlarını da yönetim yapılarına aksettirdiklerini belirtti. Babacan, şöyle konuştu:


"Böyle yapılar eğer kendilerini yenilemezlerse meşruiyetlerini kaybediyorlar. Örneğin Suriye gibi bir insanlık dramında, 250 bin kişinin öldüğü bir vakada, bugün Birleşmiş Milletler hiçbir şey yapamadı, tamamen etkisiz kaldı. Öte yandan Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarda da küçük küçük hareketlenmeler var. Eski Hazine Müsteşarımız şu anda Uluslararası Para Fonunda İcra Direktörü olarak artık yöneten masada oturuyor. Yönetilenler grubundan yönetenler grubuna geçmiş olduk."


Dünya Bankasının biraz daha geriden geldiğini ifade edenn Babacan, "Birleşmiş Milletler maalesef o eski, köhne yapısına kilitlenmiş durumda" değerlendirmesinde bulundu. 


-"Kapalı dönemin ekonomisi kuş serisi araçları getirir"-


Babacan, "İthalatı önleyici önlemler neler olacak, yerli malına teşvik için neler yapılacak, ithalat nasıl önlenecek" sorusunu yanıtlarken, bu çalışmanın amacının Türkiye'nin kapılarını tamamen ithalata kapatma amacını taşımadığını vurguladı. Babacan, "(Bu 1970'lere dönelim, Özal öncesi döneme dönelim, gümrük duvarlarımızı yükseltelim, kendi yağımızda kavrulalım) gibi bir anlayış kesinlikle Türkiye'yi çok geri götürür. O zaman kuş serisi araçlar vardı eskiden. O kapalı dönemin ekonomisi beraberinde onları getirir. Kötü ürünleri, hizmeti çok pahalıya almaya başlarız. Açık bir ekonomi olmaya devam etmek zorundayız" değerlendirmesini yaptı. 


Önemli olanın Türkiye'nin çok miktarda ithal ettiği ürünlerde rekabet gücünün artırılması gerektiğini belirten Babacan, bunun enerji kalemlerinde gündem dışı olduğunu söyledi. Sanayi ürünlerinde çok akıllı hareket edilmesi gerektiğine işaret eden Babacan, çok ithal edilen ama Türkiye'de yatırım yapıldığı zaman bir miktar teşvikle rekabet gücünün oluşabileceği "stratejik sektörleri" tespit ederek bunlara özel yatırım teşvikleri verildiğini kaydetti. Babacan, devletin ağırlıklı olarak vergi istisnalarıyla destek verdiğini, kimsenin cebine para koymadığına dikkati çekti. 


Türkiye'nin girdi kalemlerinin bir miktar üretiminin nasıl sağlanabileceğine ilişkin çalışmaların devam ettiğini anlatan Babacan, bu çalışmalarla rekabet gücünün korunacağını ancak açık ekonomi sisteminin de devam edeceğini bildirdi. 


-"Yüzde 80'ini gerçekleştirirse çağ atlatacak sonuçlar getirir"-


Ali Babacan, başka bir soru üzerine de bazı sektörleri ülkenin tabiat ve insan kaynağı yapısının güçlü kıldığını, Türkiye'nin de bu bağlamda rekabette güçlü olabileceği alanları iyi tespit etmesi gerektiğini vurguladı. Elindeki kupa bardağı gösteren Babacan, Türkiye'de üretilmiş olsa bile ürünün üzerinde bulunan yazının petrol kaynaklı olduğunu, petrolün de ithal edildiğini anımsattı. "Yüzde 100 yerli ürün" ifadesinin çok zor gerçeğe dönüşeceğine dikkati çeken Babacan, ülke üretimindeki katma değeri artırmanın ve sürdürülebilir şekilde rekabet gücünün var olduğu alanların tespit edilmesinin önemine işaret etti.


Babacan, bu konunun 2018 sonuna kadar devam edecek Kalkınma Planının özünü oluşturduğunu belirterek dünkü Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında 25 planının 5'ini takvime bağladıklarını, eylem planı haline getirdiklerini, buna yönelik bin 200 adımın takvimi bulunduğunu söyledi. Kalan planları gelecek haftalardaki toplantılarda tamamlayacaklarını aktaran Babacan, 2018 yılı sonunda Türkiye'nin bu taahhüt ettiklerinin yüzde 80'ini gerçekleştirmesi halinde çağ atlatacak sonuçları beraberinde getireceğine vurgu yaptı. 


AK Parti iktidarının son derece başarılı bir geçmişe sahip olduğunu dile getiren Babacan, reformların hayata geçirilmesinin bazılarını rahatsız edeceğine dikkati çekerek tüm milletin menfaati için korkulmadan adım atılması gerektiğini ifade etti.


Türkiye'nin 1 Aralık'tan itibaren G20 dönem başkanlığını üstleneceğini anımsatan Babacan, G20'de de kalıcı olarak büyüme politikasına ülkenin sokulması için mutlaka yapısal dönüşümün sağlanması gerektiğini belirttiklerini aktardı.


-"Temel ilkeler 12 yıl öncekiyle aynı"-


Babacan, "12 yıllık modelinizin sadece ya da ağırlık finans üzerinden şekillenen bir model olduğunu, üretim ve finans boyutunun zayıf olduğunu düşünenler var. Modelinizin yenilenmeye ihtiyacı olduğunu mu söylüyorsunuz" sorusunu yanıtlarken, ekonominin canlı ve yönetilmeye ihtiyaç duyan bir alan olduğunu söyledi. Kuralların olmadığı ekonomik yapının kaosa yol açacağına dikkati çeken Babacan, Türkiye ekonomisindeki temel ilkelerin 12 yıl önce neyse bugün de aynı olduğunu, bir değişiklik yapılmadığını kaydetti. Türkiye'nin daha yüksek katma değer üreten bir ekonomi olması gerektiğini bildiren Babacan, geçmişte gereken adımların atılarak ekonominin bugünkü seviyesine getirildiğini ifade etti.


Türkiye'de bugün sanayi yatırımı yapmak isteyenlerin finansal kaynak sorunu yaşamadığını anlatan Babacan, Türkiye'nin bundan sonraki süreçte büyümek için daha iyi yetişmiş insan kaynağına ihtiyacı olduğunu dile getirdi.


-"Bu kuruluşların geliri bizim KOBİ'lerimizin, esnafımızın gideri"-


Başbakan Yardımcısı Babacan, "Ticaret ve sanayi odalarının gelir kalemlerinin ellerinden alınmasına yönelik bir düşünceniz var mı" sorusu üzerine Türkiye'de üyeliğin ve aidat ödemenin zorunlu olduğu bazı yerler olduğu gibi gönüllü kuruluşların da bulunduğunu anımsattı. Babacan, şunları kaydetti:


"DEİK meselesi biraz koordinasyon eksikliğinden ya da DEİK'deki bazı gelişmelerden hükümetin daha sonra haberdar olmasından kaynaklanan bir uygulama problemi de oluşturmuştu zaman içerisinde. Bir ülkenin hükümet başkanı DEİK tarafından davet edilebiliyor fakat bizim başbakanımızın  haberi yok, bakanlıklarının haberi yok. Diyorlar ki (sizin ülkenize ziyarete geleceğiz), muhatapları habersiz. Biraz daha derli toplu bir süreç başlar. O sivil inisiyatifin, gönüllülüğün de ayrı bir yeri olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla DEİK'in hükümetimizin bünyesi içine alınması sivil inisiyatifin önüne bir engel değil. Birileri çıkıp da (Biz başka ülkelerle ticari ilişkileri geliştirebilmek için şöyle bir gönüllü yapılanmaya gidiyoruz ya da kendi bünyemizde şöyle çalışmalar da yapmak istiyoruz) derse bunun önü açık. Bugün herhangi bir gönüllü kuruluşumuzdan bir tanesi gidip örneğin Fransa'daki karşıtıyla ile bir anlaşma yapsa etkinlikler yapsa bunun önü açık, engel yok. Yaptığımız ön kapatan, benzer girişimleri engelleyen bir yapı değil, sadece o gördüğümüz aksaklıkların biraz daha toplu ve koordinasyon içerisinde gitmesini sağlayacak bir adım. Böyle okumakta fayda var."


Ticaret ve sanayi odaları için gelir azaltıcı bir düzenlemeye gidilip gidilmeyeceği yönündeki soruyu yanıtlarken de Babacan, "Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok ama bu kuruluşların geliri bizim KOBİ'lerimizin, esnafımızın gideri. Bunu öyle okumak lazım. Türkiye'de iş yapmanın maliyetini de mümkün olduğunca düşük tutmamız lazım. Kuruluşlar çok yüksek aidatlarla kendi üyelerini sıkıntıya sokacak bir tutum içerisinde olurlarsa bunu da arzu etmeyiz. Şu anda öyle bir tablo var mı. Açıkçası ben çok görmüyorum" değerlendirmesinde bulundu.


-"Irak'taki olaylar ticari yollarımızı olumsuz yönde etkiledi"-


Babacan, içinde bulunduğu coğrafyadaki şartların beraberinde getirdiği güvenlik sorunlarının Türkiye'yi nasıl etkilediğinin sorulması üzerine, Irak'ta yaşanan olayların Türkiye'nin ticari yollarını olumsuz yönde etkilediğini anlattı.


Türkiye'nin Suriye ile ticari ilişkilerinin çok olmadığına dikkati çeken Babacan, bu ülkeden gelen 1,5 milyon Suriyeli'nin Türkiye'de yaşıyor olmasının ekonomik sonuçlara yol açtığına dikkati çekti. Çevre ülkelerdeki olumsuzlukların Türkiye üzerinde bazı olumsuzlukları beraberinde getirdiğini belirten Babacan, sorun yaşanan ülkeler konusunda Türkiye'nin "tek başına bir adım atmamak ve ikili bir problem haline getirmemek" yönünde kararlar aldığını, bu kurallara çok dikkat ettikleri için ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerin sınırlı kaldığını söyledi. Babacan, "Irak'ta da yine çok dikkatli bir çizgi izliyoruz. Adeta nakış örer gibi çok dikkatli bir çizgi izliyoruz. Her iki ülkedeki istikrarsız tablonun ülkemize yansıması minimum olsun. Türkiye bir istikrar adası olarak güçlenmeye devam etsin" diye konuştu.


AA