Kent Haberleri

Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu projesi ticareti nasıl etkileyecek?

829 kilometreden oluşan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı projesi 30 Ekim'de açıldı. Peki, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu projesi ticareti nasıl etkileyecek?

Dünya Gazetesi köşe yazarlarından Hakan Güldağ bugünkü yazısında ''Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu'' projesini değerlendirdi. İşte,  Hakan Güldağ'ın yazısı... 

 

‘Demir İpek Yolu’ nihayet ulaşıma açıldı… ‘Nihayet’ diyorum çünkü projenin ilk filizlenmesinden bu yana neredeyse çeyrek asır geçti…

 

Konu ciddi anlamda ilk kez 1993 yılında Gürcistan-Türkiye Karma Ulaştırma Komisyonu Toplantısı’nda gündeme gelmişti…

 

Görünmeyen eller yıllar yılı bu projenin hayata geçirilmesini önledi…  İhaleleri tamamlanıp, yapımı bittikten sonra bile açılışı defalarca ertelendi…

 

Nihayet, ilk tren seferinin bu hafta başlatılmasıyla 24 yıl sonra bir sona gelinebildi…

 

Tabii, bu bir son değil, aslına bakarsanız bir başlangıç…

 

Belki etkilerini şimdiden zihnimizde tam canlandıramıyoruz…

 

Ancak hadise sadece bir demir yolu açılışı değil…

 

Dünya ticaretinin önümüzdeki dönemde yeniden şekillenmesinden, politikaya ve de finans hareketlerine çok yönlü etkileri olacak bir gelişme bu…

 

Ve sadece Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye üçlüsünü değil, Çin’den başlayarak, bölgeyi yakından ilgilendiriyor.

 

BTK, Pekin’den Londra’ya kadar kesintisiz bir demiryolu ulaşımı sağlaması nedeniyle, Çin’in bir süredir hazırlıklarını yürüttüğü ‘orta koridor’ projesinin en kritik ayağı…

 

DÜNYA olarak biz de bu önemli gelişmeyi ayrıntılarıyla sizlere yansıtmaya çalıştık…

 

Ticareti nasıl canlandıracağı, kaç milyon yolcu, kaç milyon ton yük taşınacağının verilerini paylaştık…

 

Her üç ülkenin bölgeye yönelik politikalarında ne tür roller oynayacağına da az çok değinildi…

 

Ben izninizle, işin farklı bir boyutuna, 838 kilometrelik hattın, Çin’deki son gelişmelerle birlikte ele alındığında, ‘büyük resim’ açısından ne gibi etkileri olabileceği konusunda sizleri biraz düşündürmek istiyorum…

 

Bunu da izninizle, İngilizce olarak hazırladığımız ‘DÜNYA Executive’ yayınımızdan faydalanarak yapacağım…

 

DÜNYA Executive’in başekonomisti Gündüz Fındıkçıoğlu bu yayının son sayısında önemli bir analiz yaptı…

 

Yazısının başlığı; “Türkiye, istikrarlı bir Çin’den kazanabilir mi?”

 

Fındıkçıoğlu’nun ‘Çin okuması’ndan, bana esinlendirdiği kimi noktalara da değinerek bir özet yapacağım…

 

Ama şiddetle yazının bütününü okumanızı öneririm.

 

Prof. Dr. Fındıkçıoğlu’nun, geçen hafta yapılan Çin Komünist Partisi 19. Kongresi sonrasında kaleme aldığı yazısı özetle şunları söylüyor:

 

Bir; Çin ordusunun yapısı değiştiriliyor.

 

Kara ordusu merkezli ve ‘merkezci’ biçimde yönetilen ordu ‘esniyor’…

 

Donanmanın rolünün arttığı Çin Ordusu, ABD tipi ‘ortak komuta’ biçimine geçiyor.

 

Askeri personel arasında görülmedik ölçüde değişikliğe gidiliyor. Kongrede de net bir şekilde görüldü: ‘Gençler’ geliyor. Merkez Komite’nin asker kökenli üyelerinin sadece yüzde 17’si yerini koruyabildi. Kongreye katılan 300 askeri delegenin yüzde 90’ı da ilk defa katılıyordu…

 

 

İki; Beklendiği gibi ÇKP Genel Sekreteri ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping gücünü ve kontrolünü genişletiyor…

 

Kongrede olduğu gibi partide de benzeri bir hamle yapılarak Şi taraftarları öne çıkıyor.

 

Yeni politbüro üyelerinin yaşları 54-64 aralığında ve bu Çin Komünist Partisi açısından oldukça genç bir politbüro…

 

Bazı yorumcular, Şi’nin eriştiği gücü Mao ile bazıları da Deng ile karşılaştırıyor. Kimileri ‘henüz değil’ demeye devam etse de, belli ki durum değişiyor. Şi kongreye de, partiye de damgasını vurmuşa benziyor…

 

Çok önemli olan konu şu:

 

Çin halkının bir bölümü ilk defa gerçek anlamda ‘tüketiyor’!

 

Yatırım/tüketim grafiği, tüketim lehine açılan bir makas görüntüsü çiziyor. Tüketim artıyor, yatırım düşüyor.

 

Çin’in yüzde 20’si, (neredeyse AB nüfusu kadar bir kitle) tarihte ilk defa bu kadar refaha kavuştu.

 

Şi de, Çin’in son yıllarda yaptığı strateji değişikliğini vurgulayarak, “refahtan” bahsetti. Şi, bazı kesimlerde rahatsızlık yaratan ‘aşırı zenginleşme’ konusunu da bizzat ele alacak. Yolsuzlukla mücadele kampanyasıyla, parti-burjuvazi ilişkilerini ÇKP’nin kontrol edeceğinin altını kırmızı kalemle çizdi.

 

İstikrarı sürdürebilirse, Çin gibi dev bir ekonominin önümüzdeki yıllarda da, yüzde 6-7 arası bir büyüme patikasına yerleşmesi mümkün…

 

Bu oranda büyüme, Çin’in şu anda geldiği yer açısından bakılırsa, 10 yıl gibi kısa bir sürede bile Batı ile mesafeyi hayli kısaltabilir…

 

Bölge ve dünya için çok daha önemli olansa, Çin’in finansal entegrasyon tarzının değişmekte oluşu…

 

Artık Çin dünyaya yatırım yapıyor, dış ticaret fazlası iyice daraldı ve tüketim talebi ithalatı körüklemeye devam edecek..

 

Çin, ihtiyacı olan malların ithalatını sağlamak için bile ilgili ülkelerde ihracat finansmanını kolaylaştırıcı banka satın alma gibi hamleler yaptı. Bu devam edecek. Devlet destekli ‘Yeni İpek Yolu’ açılımı da muazzam finansman gerektiriyor.

 

Bir yandan, son 9 yılda gelişmekte olan ülkelere verilen kredilerde azalma olmasına rağmen Batı bankalarından yüksek miktarda kredi almaya devam eden Çin, Avrupa bankalarının yurt dışı operasyonlarını daralttıkları son yıllarda da boşluğu dolduran ülke olarak öne çıktı..

 

 

Bir önceki Editörden yazısında değindiğim gibi, Çin'in özellikle Afrika’da iş yapan Türk şirketlerinin peşine düşerek ‘finansman sağlama’ teklifi ve ısrarcılığı dikkat çekici...

 

Çin’in en büyük bankalarından ICBC’nin “Türkiye’nin Varlık Fonu’na 5 milyar dolar kredi sağlayacağı” yönündeki bilgiler de bu çerçevede ele alınabilir....

 

29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonunda Enerji ve Tabii kaynaklar eski Bakanı ve şimdi ICBC’nin yönetiminde bulunan Hilmi Güler’in verdiği, “ICBC, Türkiye’ye kaynak sağlamaya çok istekli. Mehmet Bostan Türkiye Varlık Fonu Başkanlığı’ndan ayrılmadan önce bağlantı kurmuştuk. Kullandırılacak kaynak 3.5 milyar dolarla başlayıp, 5 milyar dolara çıkacaktı. Varlık Fonu başkanlığına yeni atama sonrası tekrar görüşülebilir” bilgisi bu yöndeki iştahı göstermesi açısından da anlamlı…

 

Son dönemde iki nokta özellikle dikkat çekiyor:

 

Bir; Çin’in büyüme stratejisi iç talebe dönüyor. Artık ucuz ihracat dönemi de düşük ücret dönemi de sona eriyor.

Şi, 1990-2000 dönemi büyümesini de, 2005-2010 dönemini de geride bırakarak adeta ‘Çin 3.0’ sürümünü dünyaya ilan etti…

 

İki; Çin artık dünyada olup biten her gelişmede rolü olan bir ülkeye dönüşüyor. Finansta da global bir oyuncu haline geliyor. Ticaret ve finansman imkanları daha da büyük bir hızla artacak.

 

 

Dünya tarihinde bu kadar büyük kalabalıkların bu kadar hızlı biçimde ‘refaha kavuşma’ şansı hiç olmadı…

 

Bu, Çin ile sürekli büyük ticaret açığı veren Türkiye açısından pek çok açıdan kurgu yapmayı gerektirecek önemli bir gelişme…

 

Tabii, Bakü-Tiflis-Kars demiryoluna nasıl tek başına ‘demir yol’ olarak bakılmamalıysa, Çin’deki bu gelişmelere de sadece ticaret açığı/fazlası penceresinden bakılamaz…

 

Çok açık ki, büyük ekonomik ve politik kırılımlar yaratacak gelişmelerin, yeniden şekillenen dünyada 'pazar pozisyonlanması' çabalarını içeren geniş bir perspektifl e ele alınması gerekiyor.

 

Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu’na da, Afrika’ya da, Varlık Fonu’na da bakarken Çin’e dikkat!