Genel

Baran Bozoğlu 3. Köprünün güzergahının değiştirilmesini değerlendirdi!

3. Köprünün imar planında yapılan değişimle güzergahı değiştirildi. Dün de planda yapılan değişikliler ortaya çıktı. Çevreye zarar vermeyeceği söyleniyor ama çoktan verdi. Sorularımızı Çevre Mühendisjeri Odası Başkanı Baran Bozoğlu cevapladı...


3. Köprünün imar planında yapılan değişimle güzergahı değiştirildi. Dün de planda yapılan değişikliler ortaya çıktı. Çevreye zarar vermeyeceği söyleniyor ama çoktan verdi. Sorularımızı Çevre Mühendisjeri Odası Başkanı Baran Bozoğlu cevapladı Kuzey Marmara Otoyolu Projesi Haritası  Bu kadar büyük bir projenin ÇED raporunun olmaması ne demek? 

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) aslında özünde, yapılacak olan projelerin, tesislerin veya faaliyetlerin başlamadan önce çevresel, sosyal ve kısmen ekonomik etkilerini ortaya koymaktır. Farklı meslek disiplinlerinin ve bilimsel alanların katıldığı çalışma ile oluşturulan ÇED Raporları aslında bir sürecin sonucudur. Tesislerin planlama aşamasından itibaren, inşaat sürecinden kapanması sonrasına kadarki olası etkileri, tüm paydaşların görüşlerini kapsayacak şekilde ÇED raporlarına aktarılır. Halkın projeye dair görüşlerinin alınması için yapılan toplantılar, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması, projenin yapılacağı alanın yapısına göre oluşturulacak bilimsel-teknik ekibin hazırlıkları ve incelemeleri gibi birçok aşamayı içinde barındıran bu sürecin sonucunda ÇED raporu oluşturulmaktadır. ÇED raporu içerisinde çevresel etkiler ve bu etkilerin nasıl önleneceğine dair taahhüt ve ön görüler yer alır. Yapılacak tesisi, projeyi veya faaliyeti hukuken ve çevre mevzuatı kapsamında bağlayan ÇED Raporları, aynı zamanda hukuki metinlerdir. 


TAHRİBAT KAÇINILMAZ 

3. köprü geniş bir coğrafyayı, geniş bir ekosistemi, geniş bir nüfusu etkiliyor. İki kıtanın 3. bağlantısı, milyonlarca insanın kullanabileceği bir köprü. Tabii, bu sadece iki kara parçası üzerinde bir beton, çelik yapı değil aynı zamanda bu köprüyle bağlantılı kilometrelerce otobandan, yoldan bahsetmek gerekiyor. Böylesi bir projede, ÇED raporu hazırlama sürecini yürütmezseniz, sadece çevresel etkilerini değil, mevcut durumu da değerlendiremezsiniz. Çünkü bu geniş alanı etkileyen 3. Köprü projesinin farklı paydaşları (tarım arazileri, orman arazileri, koruma alanları, su kaynakları, kamulaştırma süreci, arsa spekülatörleri, bu bölgede yaşayan halk ve tüm bu konuların ilgili kamu ve özel sektöre bağlı kurum ve kuruluşları), temas ettiği farklı bilimsel alanları (kimya, biyoloji, çevre mühendisliği, inşaat v.b.) var. Tüm bunları bir bütün olarak göremeden projeye başlarsanız hatalar yapmanız, ülkeyi zarara uğratmanız ve çevresel tahribatlar yaratmanız kaçınılmazdır. O nedenle, bu gibi projeleri Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinden muaf tutmanın, ülkeye, ekonomiye, halkımıza ve hatta projeye ciddi zararlar vereceği açıktır ki bugün yaşanan olayda bu zararları ortaya koymaktadır. Eğer ÇED süreci işletilmiş olsaydı, projeye dair daha net bilgiler kamuoyu ile paylaşılmış olacak, ilgili kamu kuruluşları (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bunlara bağlı il müdürlükleri, Üniversiteler v.b.) görüşlerini iletebilecek ve tek bir raporda tüm bu bilgiler toparlanabilecekti. Öte yandan, meslek odaları, ilgili kişi ve kuruluşlar, bölgedeki halk sürece katılabilecek, görüşlerini iletebilecekti. Her nekadar ülkemizde ÇED raporu süreci yeterince sağlıklı yürütülemiyor olsa da, derli toplu bilgi oluşacak, bugünkü güzergah değişikliğine gerekçe olan konular irdelenebilecekti. Plansız yapılan her türlü çalışma hatalara mahkûmdur ve bu hataların bahanesi de yoktur. ÇED bir planlama sürecidir aynı zamanda ve hükümet bu planlama sürecini yapmamak için akla karayı seçmiş, sadece yönetmelik değil Çevre Kanunu'nu geçtiğimiz günlerde yine "torba kanun" ile değiştirmiştir. 


KAMU VİCDANINI YARALADILAR


 Bu gibi projelere ÇED uygulanmaması için bu kadar çaba harcayan bir iktidarın, çevreye, doğaya sahip çıktığını söylemek ne yazık ki çok zor. Keşke zamanında bu bilimsel konuları dile getirdiğimizde dinleselerdi, hem daha sağlıklı bir süreç yürütür hem de kamuoyunun vicdanını yaralamamış olurlardı. 


» 2. Köprünün ÇED raporu var mıydı? 

Avrupa da ÇED Yönetmeliği 1985 yılında, ülkemizde ise 1993 yılında yayımlanmıştır. 2. Köprü yani Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 1985-1988 yıllan arasında yapılmıştır. Dolayısıyla 2. Köprünün ÇED sürecini yaşamaması doğaldır. Dünyadaki çevresel konulara dair gelişim sürecini göz ardı etmemek gerekir. Projelerde yaşanan sorunlarla birlikte ÇED raporlarına ihtiyaç duyulmaya başlanmış ve kısa, orta ve uzun vadedeki sorunları görmek, önceden çözebilmek adma bu konu mevzuata aktarılarak zorunlu kılınmıştır. 2. Köprü sonrası çarpık yapılaşma ise bu gibi projelerde ÇED'in önemini bir defa daha ortaya koymaktadır. Herhangi bir taahhüdün, sorumluluğun olmadığı projeler kuşkusuz kenüerin yoksunlaşmasına sebep olacaktır. Bugün Avrupa Birliği'nde ve diğer dünya ülkelerinde Stratejik Çevresel Etki Değerlendirme (Stratejik ÇED) süreci etkin hale getirilirken ülkemizdeki projeler ÇED sürecinden kaçırılmaya çalışılıyor. 

Bu ilerici, ülkemizi geliştiren bir tarz değildir. ÇED bir maliyet, bürokratik engel değil, aksine yaşanacak sorunları önceden görmeye sağlayan bir enstrümandır. Bu enstrümanı iyi kullanma ve geliştirmek ülkemizi daha da ilerletecek ve halkımızın sağlıklı çevrede yaşama hakkını sağlayacaktır. 


YAPILMASIN DEMİYORUZ AMA... 

Tekrar vurgulamak isterim ki, meslek odaları olarak bizler ülkemizde herhangi bir proje, havalimanı, liman, köprü v.b. 

yapılmasın demiyoruz. Bizzat bizler de mühendisler, plancılar olarak bu süreçlerin içerisindeyiz. Bizim söylemimiz, yapılacak işlerin doğru bir biçimde yapılmasıdır. Kamu yararı, halk sağlığı gözetilerek ve uzun vadeli düşünülerek projelerin gerçekleştirilmesidir. 

» Çevreye özen gösteriyoruz deniyor ama 245 bin ağacın kesildiğini devamının da yolda olduğunu biliyoruz. Çevre talanı yapmadan yeni bir çözüm olabilir miydi? 

Sayın Bakan Binali Yıldırım, "400 ağaç kestik 1400 ağaç dikeceğiz" şeklinde bir açıklama yaptı. Ağaç sayılarını "tekerlemelerle" ifade etmek çok üzücü. Sayın Bakan "çukur verdik,90 milyar aldık" açıklamasını da 3. Havalimanı için söylenmişti. Bu bir algının yansımasıdır. Bu çevre, doğa sevgisi, halkın sağlıklı bir çevrede temiz suya, havaya, sağlıklı gıdaya ulaşması kaygısı ile bağdaşmamaktadır. Bizleri endişelendiren bu algı biçimiPAŞAKÖY dir. Ağaç sayılarındaki tartışmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Bazen 300 ağacın bile, bulunduğu ekosistemde değeri vardır. Öte yandan, bu bölgede hangi türlerin yok edildiğine, ülkemizin biyolojik zenginliği için önemli olan endemik türlerin yok edildiğine dair görüşleri Bakanlık nasıl yok sayabilir? Kesinlikle böyle bir şey olmadı diyebilirler mi? Diyemezler, çünkü ellerinde veri yok, herhangi bir çevresel çalışma yok. Olsaydı iddia ettikleri güzergah değişikliği gerekçeleri baştan bilinirdi. 

Ağaçların bulundukları yerlerden taşınabüecekleri veya kesilenlerin yerine başka yerlerde (refüjlerde, parklarda) yeni ağaçlar dikilebileceğini belirtmek zihinler de olumlu algı yaratmakadına sürekli olarak dillendiriliyor. On yıllardır büyüyen ağaçların kesilip yerine başka alanlarda ufak gruplar halinde fidan dikmek ekosistemin, doğanın bilimsel temellerle algılanamadığmı göstermektedir. Kesilen ağaçlar "orman" alanından kesilmektedir, bu unutulmamalıdır. 

TMMOB'nin kent sempozyumları var. 

Buralarda yıllardır neler yapılması gerektiği tartışılıyor ve ilgili kurumlara, valiliğe, belediyeye iletiliyor. Kent ve ülke yöneticilerimiz zahmet edip bu bilimsel-teknik çalışmaları okusalar uzun vadeli çözümleri göreceklerdir. 


BÖYLE GİDERSE 4. KÖPRÜ DE GELİR 

İstanbul'a 3. Köprüyü yapmak belki birkaç yılda ulaşıma dair rahaüama sağlayabilir ancak sonrasında büyük bir göçün yine İstanbul'a doğru kayacağı kesindir. 

Çözüm çok açık. İstanbul'un bu sınırsız, umursamaz büyüme sorunu çözülmelidir. Diğer kentlerde yaşayan halkımıza da yatırım yapmak gerekir. Erzurum, Sivas, İğdır, Manisa, Denizli bu ülkenin kentleri değil midir? Eğer İstanbul'a giden göç önlenmez ve tüm kenderde bir kalkınma süreci yaratılmazsa 4. değil belki de 5. Köprüye ihtiyaç olacaktır. Sorunlar daha da kronikleşecektir. 


Seçil Türkkan /Birgün Gazetesi