Genel

Batılı İstanbul'da Ermeni mimarların imzası var!

Saraylardan camilere kadar günümüze yüz yıl önceden kalan çekici yapıların önemli kısmı Ermeni mimarların elinden çıkmış. Ermeni mimarların Batılılaşmadaki rolü bir sergiye konu edildi

Bir zamanların İstanbul'u ve onun kültürü söz konusu edildiğinde Rumlardan ve Ermenilerden bu şehrin ayrı tutulamaz bir parçası olarak sıkça bahsedilir. Fakat belki de yeterince farkında olmadığımızdan, duyduklarımız genellikle nostaljik anlamlar ifade eder. Böyle bir durumda Yıldız Sarayı'ndan Nusretiye Camii'ne, Harbiye Askeri Müzesi'nden Darphane-i Amire'ye kadar geçmişten kalan pek çok resmi yapının, sarayın, caminin ve görkemli apartmanın Ermeni mimarlar tarafından yapıldığını görünce insan işin ciddiyetini kavrayabiliyor.

Benzer bir mekanizma mimar Hasan Kuruyazıcı için de işlemiş. Çoğunun yıkılmasına karşın, 19. yüzyıldan kalma binaların her yerde karşısına çıkması, bu binaların mimarları hakkındaki merakını sürekli diri tutmuş ve uzun sayılabilecek bir çalışmaya girişmesini sağlamış. Amatör bir merakla başlayan bu çalışmasının sonucunda iki sergi ortaya çıkmış.

Önceki haftalarda İstanbul'un Rum mimarlarını konu edinen bir sergi hazırlayan mimar Hasan Kuruyazıcı'nın yeni sergisi, 'Batılılaşan İstanbul'un Ermeni Mimarları' adını taşıyor. 19. yüzyılın sonlarına doğru yaşamış, İstanbul'un görünümünün Batılı bir havaya bürünmesinde büyük rol oynayan 40 Ermeni mimarın 100'ü aşkın eseri, çizimler, belgeler, görüntüler eşliğinde anlatılıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın ve Hrant Dink Vakfı'nın desteğiyle İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde açılan sergi 2 Ocak 2011'e kadar gezilebilecek. İşin ilgi çekici yanlarından biriyse bu süre boyunca rehberler eşliğinde sergide anlatılan yapılara turlar düzenlenecek olması.

Sergiyi gezerken aklınıza Ermeni mimarların mimarlık geleneğindeki bu ağırlığının nedeni hakkında sorular gelebilir. Cevapları kısa sayılmaz ama yakında bazı tarihçilerin ve mimarların makaleleriyle birlikte kitaplaştırılacak sergi metinlerinin, merakınızı giderebileceğini söyleyelim.

Müslüman mimarlar ilgisiz kaldı, gayrimüslimler öne çıktı

Osmanlı Devleti'nde saray ve kamu binalarının inşaatlarını yönetmekle görevli Hassa Mimarları Ocağı'nda gayrimüslim mimarlar da bulunurdu. Bu kurumun düzenli bir okul olduğunu söylemek zor. Gayrimüslim mimarların ağırlıklarının artması ve Batı tarzına yönelmeleri bir tercihten çok dönemin ruhuyla ilgili. Zira bu durumun hızlandığı

19. yüzyılda hemen her alanda Batılılaşma eğilimleri hayata geçmeye başlamıştı. Resmi ve toplumsal yaşamdaki yenilikler okul, hastane, postane, istasyon, apartman gibi yeni bina türlerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Osmanlı mimarisinin yabancısı olduğu bu binalarla, şehrin en azından bir bölümünün görünümü ciddi anlamda değişmeye başladı.

1883'te, bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturan Sanayi-i Nefise Mekteb-i ålisi'nin açılmasını, ciddi biçimde mimarlık eğitiminin başlangıcı olarak görebiliriz. Bu dönemde İstanbul'daki gayrimüslim mimarlara Avrupa'dan gelen, kendi ülkelerinin sefarethanelerini inşa ettikten sonra İstanbul'da kalarak başka işler de alan Avrupalı mimarlar eklendi. Müslüman Osmanlı kesiminde ise mimarlık artık 'tutulan' bir meslek olmaktan çıkmış görünüyordu. Sanayi-i Nefise Mektebi'nin mimarlık bölümü öğrencilerinin çoğunu, uzun süre Rum ve Ermeni gençleri oluşturdu.

Böylece Osmanlı Modernleşmesi diye anılan ve bütün 19. yüzyıla yayılan Batılılaşma sürecinde, başta Balyan Ailesi olmak üzere Ermeni mimarlar İstanbul'un fiziksel çehresinin değişmesinde çok büyük rol oynadı.
Akaşm/EYÜP TATLIPINAR