BDDK: Konut kredilerinde ciddi potansiyel var!
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2010 yıl sonu itibariyle "Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler" raporunu yayımladı. Raporda konut kredilerinin önemli bir potansiyel taşıdığına dikkat çekildi
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2010 yıl sonu
itibariyle "Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler" raporunu yayımladı.
BDDK; bankacılık sektöründeki verilerin büyük bölümünü aylık ve üç aylık
dönemler itibariyle yayımlıyor. Bunun yanında, bankacılık sektörü ile banka dışı
finansal sektörde (finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri) yaşanan
gelişmelerden yapısal nitelikte olanlara dair değerlendirmeleri içeren
Bankacılıkta Yapısal Gelişmeleri yıllık olarak yayımlıyor.
Bugün BDDKnın internet sitesine konan ve bankacılık sektöründeki 2010
yılındaki yapısal gelişmeleri içeren rapor, 7 bölümden oluşuyor. Yayında,
bankacılık sektörünün piyasa yapısı analizine, bankacılığa ilişkin kapasite,
davranış, performans göstergelerine, banka dışı finansal sektörlerin yapısına ve
finansal derinleşme konularına dair gelişmelere yer veriliyor.
Raporda, 2010 yılı itibarıyla sektörün aktif büyüklüğünün yüzde 92,6sını
mevduat bankaları, yüzde 4,3ünü katılım bankaları, yüzde 3,1ini kalkınma ve
yatırım bankalarının oluşturduğu belirtilirken, son 5 yılda, kalkınma ve yatırım
bankaları ile mevduat bankalarının payında gözlemlenen azalışa paralel olarak
katılım bankalarının payında istikrarlı bir artış gözlendiğine dikkat çekildi.
Mevduat bankaları sektöre hakim durumunda bulunurken, en büyük 7 mevduat
bankasının sektör payları yüzde 7-15 arasında değişiyor.
Aynı döneme ölçek açısından bakıldığında, büyük ölçekli bankaların toplam
aktifi, sektörün yüzde 75ine ulaşıyor. Orta ölçek grubu yüzde 17, küçük ölçekli
grup yüzde 6,6 ve mikro ölçekli grup ise sadece yüzde 1,8;lik bir paya sahip. Son
10 yıllık dönemde büyük ölçekli bankaların payının artış eğilimde olduğu, buna
karşın orta ve küçük ölçeklilerin payının hafif azaldığı görülüyor. Bununla
birlikte söz konusu eğilim, 2010 yılında orta ve küçük ölçekli bankaların lehine
bir değişim gösterdi.
Rapora göre, 2010 yılı itibarıyla, Türk bankacılık sektöründe faaliyet
gösteren 49 bankanın yüzde 75inde küresel sermayenin payı bulunuyor. Küresel
sermaye en fazla mevduat bankalarında bulunuyor. Sahiplik yapısı itibariyle en
yüksek mülkiyet yoğunlaşması küresel sermayeli bankalarda olurken,mülkiyet
yapısındaki yoğunlaşmanın finansal hizmetlere erişim imkanlarını sınırlama
ihtimali bulunduğuna dikkat çekildi.
Ulusal ve uluslararası ortamda 2002 sonrasında yaşanan olumlu
gelişmelerin, küresel sermayenin Türk bankacılık sektörüne olan ilgisini
artırdığı, sektörün piyasa yapısında önemli değişiklik yaratan statü
değişikliklerinin 2004-2006 yıllarında gerçekleştiği, 2007-2009 arasında borsa
kanalıyla yatırımların devam ettiği anlatılan raporda, 2010 yılında ise statü
yapısında önemli bir değişiklik görülmediği kaydedildi. Bu süreçte yeni
bankacılık lisansının verilmemiş olmasının sektörün piyasa yapısının önemli
belirleyicilerinden birisi olduğuna işaret edildi.
"YENİ FİNANSAL FAALİYET KONULARINDAKİ ARTIŞ, SEKTÖRÜN BÜYÜMESİNİ VE
EKONOMİYİ OLUMLU ETKİLER"
Bankaların büyük çoğunluğunun geniş bir alana yayılan finansal konularda
faaliyet gösterme lisansları bulunduğu belirtilen raporda, yeni finansal ürünler
ve bu ürünlerin kullanımına ilişkin yeni lisansların ihdas edilmesi halinde,
sektörün büyüme potansiyelinin artırılmasının mümkün olabileceği, bu durumun
banka, sektör ve ülke ekonomisi açısından sayısız yarar sağlayacağı kaydedildi.
Raporda, "Katılım bankalarının sermaye piyasasında da faaliyet
gösterebilmeleri ve faaliyet ilkelerine uyan iş modelleriyle halen faaliyet
göstermedikleri alanlara girmeleri, büyüme stratejilerinin daha kolay
gerçekleşmesini sağlayacaktır" denildi.
"YURTDIŞI FAALİYETLER ARTIRILMALI"
Rapora göre, Türkiyede kurulu bankaların, başta AB ülkeleri olmak üzere
31 farklı ülkede sınır ötesi faaliyeti bulunuyor.
Bankalar, geçen yıl, dönem net karının yüzde 97,2sini yurtiçi şubeleri
tarafından elde etti. Küresel sermayeli kuruluşların gelirlerinin yaklaşık yüzde
60ını sınır ötesi faaliyetler aracılığıyla elde ettikleri göz önüne alındığında,
Türkiye;de faal kuruluşların sınır ötesi yatırımlara önem vermeleri, Türk
ekonomisinin yeni sürecinde sektör ve ülke açısından yarar sağlayabileceği,
büyüme stratejileri dikkate alındığında, küresel düzeyde banka çeşitliliği
yaygınlaşmasının, sektörün gelişimine katkıda bulunacağı ifade edildi.
Türk bankacılık sektörünün toplam aktiflerinin geçen yıl yüzde 20,8
artarak 1 trilyon liranın üzerine çıktığı hatırlatılan raporda, başta AB üyesi
olmak üzere gelişmiş ülkelerin ortalama aktif büyüklüğü gelişimi ile
karşılaştırıldığında, Türkiyenin yüksek aktif büyüme hızına sahip olduğuna
dikkat çekildi.
Sektörün toplam aktifler açısından yoğunlaşmamış bir görünüm arz ettiği
kaydedilen raporda, Türk bankacılık sektörünün piyasa yapısının, son 11 yıllık
dönemde yaşanan temel gelişmeler çerçevesinde önemli bir dönüşüm geçirdiği, çok
sayıda bankanın sistem dışına çıkması, yeniden yapılandırma, birleşme ve
devirler, hisse alımları, stratejik yatırımlar, düzenleyici çerçeve, risk
yönetimi, küresel sermaye katılımı ve piyasa dinamikleriyle yeniden şekillenen
sektörde, bankaların göreli paylarının değiştiği anlatıldı.
Rapordaki değerlendirmede, toplam kredilerde, ticari kredilerde, küçük ve
orta ölçekli işletme kredilerinde ve konut kredilerinde yoğunlaşma olmadığı ve
yüksek derecede rekabetin olduğu bir pazar yapısı görüldüğü, öte yandan, bireysel
kredi kartları, mevduat ile sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinde ılımlı
derecede yoğunlaşma görüldüğü belirtildi.
"KONUT KREDİLERİNDE ÖNEMLİ POTANSİYEL VAR"
Küresel kredi pazarında ABD, İngiltere, Almanya, İspanya, Fransa, Çin,
Hindistan, Güney Afrika ve Arjantinden daha istikrarlı büyüyen Türkiyenin kredi
büyüme hızının muadil ekonomiler olan Rusya ve Brezilyaya göre daha yavaş
olduğuna işaret edilen raporda, bunun "gelişme potansiyeli" bulunduğu anlamına
geldiği kaydedildi.
Rapora göre, reel sektöre verilen kredi büyüklüğünde, Çin ilk sırayı
alırken, bu ülkeyi Japonya ve ABD takip ediyor. Çinde 2009 yılı itibarıyla
toplam kredilerin yüzde 67si reel kesime kullandırılırken, bu oran, ABDde yüzde
19, AB-27;de yüzde 30, Türkiyede yaklaşık yüzde 66 oldu.
Konut kredilerinde küresel krizin etkisiyle 2009 yılında tüm ülkeler
genelinde bir yavaşlama söz konusu olurken; konut kredilerinin toplam krediler
içindeki payı ABDde yüzde 56, Almanyada yüzde 30, İngilterede yüzde 20 iken
Türkiyede yüzde 11 civarında gerçekleşti.
Raporda, "Söz konusu oranlar ve büyüme hızları küresel boyutta
değerlendirildiğinde, özellikle konut kredisi pazarında Türkiyenin önemli bir
potansiyele sahip olduğu görülmektedir" denildi.
Raporda, Türkiyede mevduatın büyüme hızının, ABD, İngiltere, Almanya,
Fransa, İspanya, Portekiz ve Polonya gibi ülkelerden daha yüksek, Rusya, Güney
Afrika ve Brezilyaya göre daha yavaş olduğuna dikkat çekildi.
Küresel finans sektöründe önemi giderek artan ve faizsiz bankacılığının
uygulandığı ülkelerde toplanan küresel mevduatın, 2010 yılında 362,7 milyar
dolara ulaştığı hatırlatılırken, bu pazarda yüzde 5 payı olan Türkiyenin büyük
bir potansiyeli bulunduğu vurgulandı.
Küresel boyutta sendikasyon kredilerinde en yüksek payı yüzde 34,9 ile
ABD alırken, Türkiyenin payı yaklaşık yüzde 1 düzeyinde.
Raporda, katılım bankalarının bütün kapasite göstergelerinde sektörün
üzerinde performans sergilediği ve çok hızlı bir gelişim süreci içinde olduğu,
küçük ölçekli bankaların ise kapasite göstergeleri açısından en az gelişim
sağlayan grup durumunda bulunduğu kaydedildi.
Rapora göre, sektörde kredi kartı sayısı, bankaların pazar payı ve kar
stratejilerinin de etkisiyle son 10 yılda yaklaşık 3 katına ulaştı ve 2010 yılı
itibarıyla kişi başına neredeyse bir banka kartı düşer hale geldi.
"AB ORTALAMALARININ YAKALANMASI İÇİN, PERSONEL VE ATM SAYISI
ARTIRILMALI"
Gerek kredilendirme gerekse mevduat toplama sürecine ilişkin olarak
müşteri adedi, işlem adedi ve işlem hacmi açısından, sektörün mevcut durumdan çok
daha fazlasını kaldıracak kapasiteye ve alt yapıya sahip olduğu belirtilen
raporda, "Mevcut duruma göre sektörde çalışan sayısının yaklaşık 1,5 katına,
şube sayısının iki katına, ATM sayısının ise 2,5 katına çıkması halinde Türkiye,
AB ortalamalarını yakalayabilecektir. Bu durum, küresel uygulamalara yaklaşma ve
rekabet edebilme bakımından ülkemizin gelişim sahasının oldukça geniş olduğunu ve
gelişim sağlandıkça rekabet gücünün daha da artacağını göstermektedir"
denildi.
Rapora göre, Türk bankacılık sektöründe büyük bölümü 2001-2006 döneminde
olmak üzere 16 adet devir ve birleşme oldu. 2010 yılı itibariyle sektördeki
mevcut yoğunlaşma derecesi göz önüne alındığında devir ve birleşme işlemlerinin,
etkinliği artırmak amacına yönelik olarak orta ve küçük ölçekteki bankalar
tarafından tercih edilebileceği belirtildi.
Büyük ölçekli bankaların promosyon giderlerinin sektörün toplam promosyon
giderleri içindeki payının son 3 yıldır arttığı, orta ölçekli bankaların payının
ise azaldığı, büyük ölçekli bankaların müşteri çekmek için, son yıllarda
promosyon faaliyetlerine daha fazla önem verdikleri kaydedildi.
AA