Kentsel Dönüşüm

Belediye Tarlabaşı'nı dönüştürecek!

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı olan Murat Sabuncu bugünkü köşe yazısında Beyoğlu Tarlabaşı'ndaki yaşamı ve toplumsal sorunları anlattı. Sabuncu, belediyenin bölgeyi dönüştüreceğini söyledi.

Tarlabaşı, bir nevi geleneksel Orta Oyunu. Her tipe, her millete rastlamak mümkün burada. Bir dönem Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler; bugün ötekileştirilip suçlulaştırılan; Kürtler, Romanlar, Suriyeliler, Afrikalılar, seks işçileri ve kentsel dönüşümden geriye kalanlar... Peki ya oyun nasıl bitecek? Her şeyi bildiğini sanan, düşüncesiz Pişekar rolüne bürünmüş devlet mi; yoksa Pişekar’ın yalanlarını ortaya çıkaran ve onun karşısında öteki konumuna düşen, halkı temsil eden Karagöz mü kazanacak?


‘Gidin diyorlar’


Beyoğlu Belediyesi’nin büyük dönüşüm diye lanse ettiği “Tarlabaşı”ndayız. 10 yıldır dönüşümün kötü bir örneği olarak sancı çeken Tarlabaşı’nın sokaklarına girecek bir aralık bulamıyoruz. Devam eden inşaat alanı Tarlabaşı Bulvarı’nın ortasını kaplamış. Yokuş aşağı inerken ellerinde poşetlerle bize doğru yaklaşan bir amca inşaat alanını gösterip “1974’ten beri buradayım. 10 yıldır kentsel dönüşüm diyorlar. Devlet bizi suçlu görüyor. İnsanları dağıttılar, gidin diyorlar da nereye gidelim, gidecek yerimiz mi var?” diye isyan ediyor.


Suriyeliler de öteki


Duvarlarda iş ilanları. Overlokçu, ütücü, bulaşıkçı... Erhan’dan öğrendiğimize göre burada yaşayan insanlar çevredeki inşaat projelerinde günlüğü 20 liraya sigortasız ve güvencesiz çalışıyormuş. Bakkaldan çok emlakçının olduğu mahallede ev ilanları Türkçe ve Arapça. 2 sene önce 350 lira olan bir ev bugün 1200 liraya kiralık. Sebep olarak Suriyeyileri gösteriyorlar. Bu da Suriyelileri ötekilerin mahallesindeki öteki konumuna düşürmeye yetiyor. İnşaatlardan birinde kum taşıyan bir Suriyeli “Çok iş var mı” sorumuza gülerek “inşaattan bol ne var” diyor. Savaştan kaçıp başka bir savaşa düşmüş: “3 oda bir evde 7 aile kalıyoruz. Bir tek ben çalışıyorum. Bebeğim var. Ne çektiğimi bir Allah biliyor.


Uyuşturucuyu polis bitirir


Mahalle turumuzda fahiş ceza kesilmesiyle gündeme gelen kâğıtçılara rastlıyoruz. 25 yıldır Tarlabaşı’nda yaşayan, 10 yıldır kağıt toplayan Ayhan Taş “Bekliyoruz. Yasa çıkacak dediler de nasıl çıkacak. Aç kalırız. Hırsızlık mı yapalım” diye sitem ediyor. Esnaf da polisten ve devletten dert yakınıyor. Kentsel dönüşüm yetmezmiş gibi her olayda polisin gazlı müdahale ettiğini söyleyen esnaf, uyuşturucu satışına da devletin müsaade etttiğini iddia edip kepenk kapatma durumuna geldiğini anlatıyor. Tornacı Aziz Şen (65) “Polis istese bitirir. Suçlulaştırmayı tercih ediyor” ifadesini kullanıyor.


Mutfak dayanışması


Dönerken Göçmen Dayanışma Mutfağı’na rastlıyoruz. Mutfakta gönüllüler kazanlar kaynatıyor ve mahallenin çocuklarına ücretsiz yemekler dağıtıp, değişik atölyeler düzenliyor. Bize vedayı semt sakini Mehtap Abla yapıyor: “Kimse kalmadı burada. Dönüşüm sürecinde herkes yerini satıp gitti. Mahalle, komşu kültürü kalmadı.


Uyuşturucu satıcılığı arttırıldı. Gece ışıklandırma bile çoğu yerde yok. Ben de buradan taşınacağım.” Kentsel dönüşüm sürecinde mahalle sakinleri çok sayıda dava açtı ve bir kısmını kazandı. En son Danıştay’ın kararıyla başa dönülerek davanın yeniden görülmesine karar verildi ve bu süreçte mahalle sakinlerinin çoğu göç edip gitti...


İnceden bir yağmur yağıyor... Dudağımda Murathan Mungan’ın dizeleri...


Ya dışındasındır çemberin...Ya da içinde yer alacaksın... Sokaklarını adımladığım yer “dışındakilerin” mekânı... Kötü mü çemberde yer almamak peki? Değil elbet hatta çoğu zaman güzel, çünkü daha özgür...İstanbul’un merkezi Taksim...Merkezin merkezinde Tarlabaşı... Ve adım başı... Yıkık ya da yıkılmaya yüz tutmuş binalar... O binaların içinde sürdürülmeye çalışılan hayatlar... Devletin, gücün, kuvvetin karşısına dikildiği kim varsa, burada... Köyleri boşaltıldığı için zorunlu göç eden Kürtler de...Yaşadıkları yeri gökkuşağı renklerine boyayan Romanlar da... Savaştan kaçan Suriyeliler de... Gelmişler buradaki mahallelere... Ve tutunmuşlar önce hayata sonra birbirlerine...Belediye “dönüştürecek” şimdi buraları... Çok katlı lüks binalar yapılacak...


Oralarda yanındaki kapı komşusunu tanımayan hayatlar kurulacak... Kendilerine göre “Seçkinleştirecekler” buraları; kazanacak ve kazandıracaklar...Ve burada yaşayanlar yerlerinden kopartılıp “uzağa” yollanacak... Bir kahvede karşılaştığım Roman şöyle diyor bana:


Sulukule’den söktüler bizi buraya diktiler... Şimdi de buradan itecekler, e biz nerede yaşayacağız? Sokakta bir küçük çocuk... Elinde ucu koparılmış bir bütün ekmek... Yüzünde koca bir gülümseme... Bir ekmeğin sıcağında mutlu olan hayatlar... O sokağın duvarında Türkçe- Kürtçe politik sloganlar... Tepkisini sert ve net koymuş, gazı bolca yemiş bir mahalle burası...


Çarpıcı bir detay...


Nerede depodan bozma bir yer varsa...Ya da yıkılmak üzere olan bir bina...Oraya Suriyeliler sığınmış durumda...Dört yıldır burada yaşayan Erhan Kahraman ile sohbet ediyoruz.“Bak” diyor, “sana bir cümlede burasının nasıl bir yer olduğunu anlatayım:

Kimsenin kapısını kapatmadığı, yardımlaşmanın, dayanışmanın çok olduğu”...


İlk geldiği yıl şahit olduğu bir olayı da anlatıyor:

“Bir cam şangırtısı duydum, dışarı çıktım, bir kadın bir adamın yakasına yapışmış, aynı yerde yaşıyoruz nasıl soyarsın sen benim evimi” diye sallıyor... İşte Tarlabaşı, evini kimin soyduğunu bilebileceğin, hesabını da kendi usulünce sorabileceğin bir yer”...


Önemli bir notu da paylaşıyor benimle:


“Son dönemde ülkenin genel ahvaline paralel burada da zaman zaman kavgalar dövüşler çıkıyor. Roman’ından Kürt’üne herkes kendi içinde bir araya gelip bir diğerine daha az sabır gösteriyor, kavga ediyor”...


O anlatırken aklıma ülkenin “tek adamı” geliyor... Kendinden başkasının sesini duymayan... Ve yavaş yavaş toplumu da dönüştürerek birbirine karşı sağırlaştıran... Artık herkesin kendine ve benzerlerine konuşup, diğerlerine yüreğini, kulağını kapattığı bir ülke...


Sağırlar ülkesi Türkiye’de bir üvey evlat: TARLABAŞI...



Hazal OCAK- Umut YEDİKARDEŞ- Murat SABUNCU/Cumhuriyet