Genel

Beşiktaş’ın yeni stadının ismi İnönü olmamalı!

Bu tartışmaların hiç olmadığı birkaç yıl öncesinde Beşiktaş stadının isminin “İnönü stadı” olmaması gerektiğini söyleyen bir yazı yazmıştım

Bu tartışmaların hiç olmadığı birkaç yıl öncesinde Pazar günleri yazdığım Vatan Pazar ekinde, bir yazı yazmıştım...

Beşiktaş stadının isminin “İnönü stadı” olmaması gerektiğini söyleyen bir yazıydı...

Açık söyleyeyim...

Beşiktaş stadının isminin İnönü stadı olması yanlış bir karardır...

İsmet İnönü’yle Beşiktaş’ın stadına adını koyacak bir “gönül bağı” mevcut değildir...

İsmet İnönü’yü bugünlerde eleştiren çok olsa da sevgi duygularıyla yad ederim...

Pembe Köşk’ün yanı başındaki bir evde büyüyen benim gibi bir çocuğun, bilinçaltı kodları İnönü’ye karşı bir sevgisizliğin ve nefretin yanından geçmez, bilirim...


***


Kaldı ki demokrasi tarihimizin; kurucusu olduğu siyasi partiden delegelerin oylarıyla, seçimlerle düşürülmüş yegane politikacı olması, dış konjonktürün zorlamasıyla da meydana gelse, çok partili demokrasiye geçen lider olması hasebiyle İnönü’nün Türkiye’nin nice siyasi liderinden “özünde” daha demokratik olduğuna inanırım...

En azından yarattığı izlenim olarak...

Celal Bayar’ı Demokrat Parti’den...

Süleyman Demirel’i Adalet Partisi’nden ve Doğru Yol Partisi’nden...

Turgut Özal’ı Anavatan Partisi’nden...

Alparslan Türkeş’i Milliyetçi Hareket Partisi’nden...

Merhum Necmettin Erbakan’ı Refah Partisi’nden veya Milli Selamet’ten...

Son olarak Tayyip Erdoğan’ı Adalet ve Kalkınma Partisi’nden demokratik seçimlerle kimsenin düşürebilmesi mümkün değildir...

Bu doğal liderler kurdukları partilerin, kendileri istemedikçe hiçbir zaman değiştirilmesi mümkün olmayan siyasi örderleridir...

Sadece İnönü hariç...


***


14 Mayıs 1972’de genç Ecevit‘e karşı her şeyi olduğu CHP’nin genel başkanlığından ve liderliğinden düşürüldüğünde kendi partisinde sıradan bir milletvekili olmayı içine sindirebildi koskoca İnönü...

Bu olay siyasi tarihçiler tarafından İnönü’nün siyasi başarısızlığı hanesine yazılabilir...

Oysa “demokrasi hanesine” yazılması vicdani açıdan daha adil olacaktır...

İnönü’nün CHP’sinin zamanında antidemokratik siyasi dokundurmaları ise, dönemin uluslararası konjonktürünün faşizmle kasıp kavurduğu dünya düzeninin içinde yaşanılan durumla birlikte değerlendirilmelidir....

Hülasa...

İsmet İnönü, bütün kötülüklerin anası, faşizmin babası bir siyasi kişilik değil, Cumhuriyet’i kuran önder kadronun ikinci ismi, çok partili demokrasiye geçişin altındaki imza ve kendi isteğiyle demokratik olarak girdiği CHP kurultayında devrilebilen lider olarak “demokrasi esansı” kaybolmamış bir tarihi kişiliktir...


***


İnönü’ye tarihsel kişiliğine karşı değilim ve dipten İnönü’ye sevgim ve sempatim aynen devam ediyor...

Ancak ne ki, ben 46 yıldır da; ta gönülden bir Beşiktaşlı’yım...

Cumhuriyet tarihinin İnönü’süne ne kadar saygılıysam, Beşiktaş tarihinin İnönü’süne de o kadar kayıtsızım...

Ben İsmet İnönü’nün Beşiktaşlı olduğunu bile bilmiyorum...

Ailesi, çocukları, Atina’da günlerce öğle ve akşam yemekleri yediğim gazeteci damadı Metin Toker beyefendi, hiçbir zaman ne bana ne başkasına merhum İnönü’nün “Kartal bakışlı Beşiktaşlı karakteri”nden söz etmedi...

Zaten merhumun Kurtuluş Savaşı’nın göbeğinden geçen askeri ve sonraki siyasi hayatının, Beşiktaş’la örtüşmesi pek düşünülemezdi...


***


İsmet İnönü’nün Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun başında en müstesna yerinde isminin geçirilmesi ne kadar gerekliyse, Beşiktaş ismiyle birlikte anılması da o kadar anlamsızdır...

O stadın ilk kez İnönü döneminde yapılması, stada İnönü ismini verdirmez...

Tıpkı Mithat Paşa stadı olarak kalmayacağı gibi...

Dolmabahçe stadı ilk yapıldığı tarihteki gibi, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın üçünün birden stadı olarak hayatını sürdürseydi, o stada İnönü stadı denmekte bir beis olmazdı...

Sonuçta anonim bir stattı ve yapıldığı dönemin Cumhurbaşkanı’nın ismiyle anılıyordu...

Oysa artık Dolmabahçe stadı Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın dolayısıyla diğer İstanbul kulüplerinin stadı değil...

Münhasıran Beşiktaş’ındır artık o stat...

İnönü değil, Şeref Bey olmalı, Hakkı Bey olmalı, Beşiktaş’ın efsanelerini yaşatmalı, hiçbir şey olmuyorsa, Dolmabahçe stadı olarak kalmalı... Tarihinin Beşiktaş camiasına yüklediği görev, kendi efsanelerini stadının kapılarında yaşatmaktır...

Yeni stadın adı Şeref Bey, Hakkı Bey, Süleyman Seba ya da Kartal Yuvası adını almalıdır...


*****


HAYATTA İNANIRSANIZ VE SEVERSENİZ, YAPILAMAZ DENİLENİ YAPARSINIZ...

Hayatın çevreye enerji ve pırıltı sunmakta cimri davrandığı şu günlerde, kasvetli olaylarla haşır neşir yaşarken, öyle bir haber geldi ki, hafta içinde kalbim mutlulukla doldu, içim ısındı, hayat yaşanır oldu...

Beraber Beşiktaş’ta yönetcilik yaptığım dostum Kıvanç Oktay’la sohbet ediyorduk...

“Reha...” dedi... “Biliyor musun Başbakan, Beşiktaş’ın stat projesini onayladı... Dolmabahçe’ye 35 bin kişilik yeni stat yapılabilecek artık...”

Hani bazı anlar vardır..

İnsan hayatta yaptığının ve yaşadığının keyfine varır...

Kalbinle istediğin, iyi niyetle sevgi duyarak çaba harcadığın, enerji yolladığın şeylerin bir sonuca ulaştığını görüp, mutlu olursun, kendini seversin...

Beşiktaş’ın yeni stadının yine Dolmabahçe’ye yapılacağından bir gün bile kuşku duymamıştım...

Dolmabahçe, Beşiktaş’ın kalbinin attığı yerdi...


***


Stadın yeri hakkında bir şey mi biliyordum, “hayır”...

Kimse bilmiyordu ne olacağını ki ben bilebileyim...

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı “Beşiktaş, stadı başka bir yere taşısın” diye iknaya uğraşıyorlardı, birtakım kimliği meçhul lobiler!..

O en umutsuz günlerde bile, “Beşiktaş’ın stadı Dolmabahçe’de olacak” yönündeki inancımdan en ufak bir eksilme olmadı...

Oysa Galatasaray’ın Ali Sami Yen’i Mecidiyeköy’den TEM yolunun yanına, yeni Arena’ya taşıdığı günlerdi...

Beşiktaş’a şehrin dışında mükemmel bir stat yeri verileceği söyleniyordu...

Stat daha büyük olacaktı, daha konforlu, daha ihtişamlı...

Yeni moda buydu...

Galatasaray ne güzel de bir stada sahip olmuştu, Beşiktaş neden olmasındı..

Hiç oralı bile olmadım bu muhteşem cazibeye sarılmış içi boş formüller karşısında...

Beşiktaş stadındaki ihtişamın yegane yolu, o stadın Beşiktaş semtinin göbeğinde Çarşı’ya beş dakika mesafede Dolmabahçe’nin ortasında yükseliyor olmasıydı...

Ne ben ne de farkındaydım ki Yıldırım Demirören ve yönetimi, Beşiktaş’ın kalbinin Dolmabahçe’den çıkartılmasına rıza gösterecekti...


***


Defalarca gitti geldi proje...

Tam “oldu” denirken, kimliği meçhul lobiler yine girdiler devreye, “Olamaz, İstanbul bozuluyor” diye hüküm verdirdiler karar mercilerine...

Sevginin ve inancın, doğrunun, dürüstlüğün ve ilkelerin zaferi budur...

“Beşiktaş’ın kalbinin olduğu yer Beşiktaş’ın stadının yükseleceği” yerdir...

Hafta içinde kesinleşen haber, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendi Kültür Bakanı’nın zaman zaman “olamaz” demesine rağmen, onu da kırmadan bir orta formülle stat projesine “onay” vermesidir...

Hayatta görevler geçicidir...

İnsanlar fani...

Yaşam kendi fırça darbelerinden inşa ettiğin bir resimdir, genel anlamda bir sanat...

Osmanlı’dan gelip Türkiye Cumhuriyeti’yle devam eden ülkenin en eski kulübüdür Beşiktaş...

Kültürü, plazası, mahallesi, Akaretler’i, Dolmabahçe’si, stadı, takımı ve taraftarı ve Çarşı’sıyla, yabancı semtlere taşınamayacak, kalbinin attığı mekanda, doğduğu, ismini aldığı ve ait olduğu mabette yaşımını sürdürecek bir kültürün adıdır Beşiktaş...

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın onayladığı karar işte bu tarihi kararın tescilidir...

Kendisine bu satırlarda vücut bulan, mütevazı teşekkür, göklerde uçan özgür Kartal’ın küçük kalbinin ta derinliklerinden geliyor...

Yuvamıza “saygı” duyana, o taraftarı yerinden yurdundan etmeyip ait olduğu yerde tutana, kalbimizden gelen bir sevgi selamı göndermek vazifemizdir...

Kartal’ın teşekkür ve selamı üzerinizde olsun Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan...


*****


GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ

YAŞAMIN SEVİNÇLİ YANI...

“Yaşamın en üzücü kısmı ölmek değil, hayattayken gerçekten yaşayamamış olmaktır...

Çoğumuz yaşarken oyununu küçük oynar...

İnsanlığının tamamının gün ışığına çıkmasına izin vermez...

Robin Sharma...”

“Büyük yaşamak” dendiğinde zaman hep “Büyük maceralarla dolu şangırtılı hayatlar, büyük şöhretler, büyük insanlarla dolu yaşamlar” hayal etmiştim zamanında...

Oysa “büyük yaşam” denilen şeyin insanların hayatlarına büyük katkılar sağlamak olduğunu anladığımda, hayatın içindeki “gerçek büyüklüğün” ne olduğunu keşfettim...

Hayata ve insanlara ne kadar katkı sağlarsanız o kadar büyük bir hayat yaşarsınız...


***


Katkı sağlamazsanız hayatınız küçük ve minnacık kalır...

Kimseler için hiçbir şey ifade etmez...

Hayatın anlamı birileri için bir değer ifade etmektir...

Ne kadar çok kişi için ne kadar çok değer ifade ederseniz, o kadar büyük bir yaşam yaşarsınız...

Reha Muhtar/Vatan