Genel

Çamlıca Cami, İstanbulluların karakterini yansıtabilmeli!

Hürriyet Gazete Yazarı Nilgün Tekfidan Gümüş, Çamlıca Cami projesi hakkında birtakım açıklamalarda bulundu. İşte o yazı!



Tevazu ve mütevazı. Arapça kökenli iki kelime. Biri alçakgönüllü olma hali, diğeri ise alçakgönüllü kişi için kullanılır. 


İşte Çamlıca’ya cami yapması söz konusu olan mimar Hacı Mehmet Güner ile yapılan röportajı okuduktan beri sorup duruyorum. Mütevazılık ve tevazu, üç büyük dinin de mensuplarına salık verdiği erdemler değil midir? 


Cami yapma gibi bir işe soyunan bir mimar nasıl olur da “Proje büyüklük olarak çok iddialı. Ecdadın yaptığından da geniş kubbe kullanacağız. Minareleri en yüksek cami olacak. Medine-i Münevvere’yi (105 metre) bile geçeceğiz. Minimum 6 minare olacak ama bir sürpriz de olabilir” diye bir meydan okuma içinde olabilir? Doğrusu şaşıp kalıyorum.



Binlerce yıldır dünyanın çeşitli yerlerinde hükümdarlar ve elitler, çeşitli eserlerle dönemlerine iz düştüler. 


Roma’da Kolezyum, Atina’da Akropolis, Mısır’da piramitler, İstanbul’da Ayasofya, Hindistan’da Tac Mahal, Vatikan’da St.Piyer Kilisesi, Fransız devriminin 100’ün yılı kutlamaları çerçevesinde Paris’e inşa edilen Eyfel Kulesi ve daha çoğu. 


Yine 20’nci yüzyılın başında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinin 710 rakımlı Corcovado tepesine inşa edilen 30 metre yüksekliğindeki Kurtarıcı İsa heykeli de bu anlamda dikkat çekicidir. 




Modern zamanlarda da bu çağa iz bırakma merakı devam etti, ediyor. Mesela ABD başkanlarının görev sonrasında kendi isimlerini taşıyan vakıf ve müze kurmaları gelenektendir.


Nitekim Fransa’da cumhurbaşkanları, görevden ayrılmadan önce Paris’e kalıcı hediyeler verme yarışındadır. Eski cumhurbaşkanlarından Georges Pompidou, kendi adını taşıyan kültür merkezini, haleflerinden François Mitterrand, Louvre Müzesi önünde camdan piramidi Parislilere hatıra bıraktı.


Ha keza Jacques Chirac da Asya, Afrika, Avustralya ve Amerika kıtalarına ait yerli halkın sanat eserlerinin sergilendiği devasa bir koleksiyona sahip Quai Branly Müzesi’ni hediye etti başkentlilere.




268 rakımlı Büyük Çamlıca tepesine cami yapılsın mı, yapılmasın mı tartışmalarına geri dönecek olursak. 


Diyelim ki, AK Parti iktidarı cami projesinde ısrarlı ve kararlı. Ancak unutulmamalıdır ki, oraya yapılacak bir cami, belli ki, semt camisi olarak değil, kültürel ve dini bir cazibe merkezi olarak tasarlanmaktadır.


Dolayısıyla da İstanbul’un birçok yerinden görülecek olan bir yapıt, İstanbullu ruhuna sahip olmalı, Boğaziçi ile de bütünleşebilmelidir. Bu da ancak proje sadece bir kişiye havale edilmek yerine, bu konuda bir proje yarışması açılmasıyla olur.




Osmanlı İstanbul’a ve Balkanlara müthiş camiler bırakmıştır. Şimdi tüm dünyada cami mimarisinde önde gelen eserlerden sayılan Sultanahmet Camisi ile Ayasofya’ya tepeden bakacak bir cami, mağrur durmamalı; aynı onlar gibi zarif, estetik ve sanatsal, ama yine onlar gibi vakur ve bir o kadar da mütevazı olmalıdır. İstanbul’a yakışanı budur.


Lakin alçakgönüllülük kavramı unutulduğunda, bu hassas dengeyi kurmak pek bir zordur.





Nilgün Tekfidan Gümüş/Hürriyet