Capacity AVM'deki Davidoff Kafe'nin büyük değişimi!
Capacity Alışveriş Merkezi'nde 1.5 yıldır Davidoff Kafe'yi işleten Zafer Öztürk, ekonomik kriz gerekçesiyle ramazan öncesi 180 derecelik bir değişim gerçekleştirmiş
Haber gazetelere ilk şöyle yansıdı: “Kuran okutan jazz bara dava açıldı.”
Doğrusu bu ya inanmakta güçlük çektim.
Capacity Alışveriş Merkezi'nde 1.5 yıldır Davidoff Kafe'yi işleten Zafer Öztürk, ekonomik kriz gerekçesiyle ramazan öncesi 180 derecelik bir değişim gerçekleştirmiş.
Kısa bir süre öncesine kadar Zerrin Özer'in sahneye çıktığı jazz kafeyi, ilahiler okunan, mini etekli garsonlar yerine başörtülü kızların çalıştığı, içerisinde kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı “namaz kılma çadırı” bulunan bir mekâna dönüştürmüş.
Bu “hızlı hidayet öyküsü” başta Alışveriş Merkezi Yönetimi olmak üzere çarşıda mağazası bulunan işletmecilerin tepkisini çekmiş.
Şaka gibi ama inanın değil, “Bakırköy'de bir günde hidayete eren kafe” krizi ciddi.
Öztürk Çarşı yönetimi tarafından ölümle tehdit edildiğini iddia ediyor.
Öyle ki savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.
Bunun üzerine çarşı yönetimi de Öztürk hakkında “din istismarı” yaptığı gerekçesiyle dava açmış. Mahkemenin tayin ettiği bilirkişi, çarşı içinde yaptığı görüşmelerden sonra işletmede çalınan yüksek sesli müzik (Kuran, ilahiler ve İbrahim Tatlıses), türbanlı garson kızlar, namaz çadırı, besmele yazısı ve su sebilini fotoğraflayıp dava dosyasına eklemiş.
Çarşı yönetimi suskun. “Ölüm tehdidi” aldığını iddia eden Öztürk ise gerilimi tırmandırmaktan yana. Her gün bir kanalda konuşurken görüyorum.
Özellikle de muhafazakâr duyarlılığı olan kanallarda...
En son Ülke TV'de canlı yayında konuşurken gördüm.
Sözleri de en az gözleri kadar fıldır fıldır. Resmen ateşle oynuyor.
Türkiye'de yaşanan ekonomik krizden kendisinin de payına düşeni aldığını, zor bir dönem geçirdikten sonra işyerini yeni bir konseptle hizmete soktuğunu anlatıyor.
Buraya kadar mesele yok, fakat devam ediyor.
Önce sigara yasağına rağmen Başbakan'a riyakârca selam çakıyor.
Arkasından ballandıra ballandıra yönetimin engellemelerini, işyerinde çalışan başörtülü kızların tuvalete dahi gidemez hale geldiğini, birtakım kişilerin çalışanlara yönelik çirkin yaklaşımları olduğunu, bunları durdurmak için kimseden yardım alamadığını, baskılara direnmek için mail grubu kurduğunu, her işte bir hayır olduğunu, Alışveriş Merkezi'nde karşı karşıya kaldığı mahalle baskısını Allah'ın izniyle bertaraf edeceğini anlatıyor.
Durmuyor devam ediyor: “Biz bugün tam bir savaş veriyoruz. Aile huzurumuz kalmadı. Kaza yaptırmaya çalışıyorlar. Başörtülü çalışan kızlarımızı taciz ediyorlar...”
Kulaklarıma inanamadım, ama aynen söylediği bu.
Bir yandan “Ben tüccarım, kriz dolayısıyla böyle bir çıkış buldum” diyor, diğer yandan “din istismarı” eleştirisine şiddetle karşı çıkıyor.
“Mahalle baskısı” gibi sihirli bir kelimenin arkasına sığınıp “mağdur rolü” oynarken, önce çarşıda sonra da tüm Türkiye'de resmen “inanç savaşına” davetiye çıkarıyor.
Peki Öztürk'ün gerçek derdi ne? Kira indirimi.
“Evet, evet” yanlış duymadınız, Davidoff Kafe'nin baş döndürücü hidayet öyküsü de, Öztürk'ün ilahiler eşliğinde savaş davetiyesi de “daha fazla kira indirimi” alabilmek için.
Yoksa Öztürk açısından jazz müziği eşliğinde portakallı ördek, kurbağa bacağı ve Çin mantısı satmakla, 150 milyon dolarlık bir alışveriş merkezinin en merkezi yerinde 1 TL'ye oralet, çay, ayran, 2 TL'ye Türk kahvesi, çiğköfte, işkembe ve kuru fasulye satmak arasında hiçbir fark yok.
Ha mini etekli ha başörtülü, ha içkili ha içkisiz, ha jazz ha ilahi...
Onun derdi kira konusunda burnundan kıl aldırmayan Capacity Alışveriş Merkezi Yönetimi'ni yıldırmak.
Bu yolda değil bir çarşının kimyasını, ülkenin kimyasını bile bozabilir.
Merak ettim araştırdım.
Öztürk Aralık 2007'de 323 metrekarelik alan için aylık 40 bin dolar kira karşılığı anlaşmış. Hatta ilk yıl 480 bin doları peşin ödemiş. Fakat yıl sonunda yaptığı toplam cironun yüzde 90'ının kiraya gittiğini görmüş. Anlayacağınız ciddi zarar etmiş.
Kriz ve dövizdeki yükselişten dolayı Capacity Yönetimi 2008 sonunda tüm çarşıda hem kiralarda geçici bir indirime gitmiş hem de kuru sabitlemiş.
Mesela Davidoff Kafe'nin kirası bir süreliğine 23 bin dolar artı genel gider şeklinde olmuş. Fakat hem sigara yasağı hem de krizin uzun sürmesinden dolayı Davidoff Kafe yine zarar etmekten kurtulamamış.
Öztürk yönetimden geçici indirimin kalıcı hale gelmesini talep etmiş.
Yönetim bu talebi “İndirim dönemseldi, kimin ne kadar kâr ya da zarar ettiği bizi ilgilendirmez” diyerek reddetmiş.
Anlayacağınız çarşı yönetimi de sütten çıkmış ak kaşık değil.
Öztürk şov peşinde, iyi de bu global kriz ortamında hangi AVM “Bana ne kiracıdan” diyebilecek lükse sahip. Ciro kira oranının %90 olduğu bir işletme yaşayabilir mi?
İmkânı yok. Makul oran yüzde 15'tir. Krizde kiracısını kollamayan alışveriş merkezi kendisini de kollayamaz. Nitekim bu katı tutumdan dolayı bazı ünlü markalar kepenk indirdi.
Anlayacağınız Öztürk ile Capacity arasındaki “İndirirdin, indirmezdim” tartışmasının sonunda ipler iyice gerilmiş.
İşte tam bu noktada Öztürk dâhiyane planını devreye sokmuş.
Önce AVM sahibinin dini motiflere mesafeli yaklaşımını fark ederek başörtülü kızlara servis yaptırmaya başlamış. Ardından Jazz Bistro Bar'da bangır bangır İbrahim Tatlıses CD'leri çalmış. Çarşının her tarafından okunacak şekilde kocaman sarı bir brandaya çay-soda-su 1 TL afişi asmış. Zerrin Özer'in sahne aldığı yerde çiğköfte yoğurtturmuş.
En son hızını alamayıp mescidi olmayan çarşıya inat kafenin içine “bay ve bayanlar” için ayrı ayrı “namaz kılma çadırı” açmış.
Sonra da kanal kanal dolaşıp çarşı yönetimine kutsal değerler üzerinden savaş açmış.
Yönetim pasif agresif. Öztürk tam cephe taarruzda.
İşin kötüsü ülkenin içinde bulunduğu gergin iklim her türlü propaganda ve provokasyona müsait.
Yoksa Davidoff Kafe nasıl bir günde hidayete erer...
Eyüp Can/Hürriyet