Ceren Kumbasar: Kentsel dönüşüm tarihçilerle, sosyologlarla birlikte konuşulmalı!
İnşaat sektörü gün geçmiyor ki yeni bir kongreye, oturuma ev sahipliği yapmasın. Ancak ne hikmetse bu organizasyonların konu başlığı ne olursa olsun, katılımcıları da konuşmacıları da hiç değişmiyor...
İnşaat sektörü gün geçmiyor ki yeni bir kongreye, oturuma ev sahipliği yapmasın. Ancak ne hikmetse bu organizasyonların konu başlığı ne olursa olsun, katılımcıları da konuşmacıları da hiç değişmiyor. Ev kadınlarının her ay yaptığı günler gibi toplanıp toplanıp herkes kendince bildiklerini anlatıyor ve organizasyon bitiyor. Kadın günlerindeki tek fark işin çapı. İkisinde de varılan bir sonuç, yeni bir bilgi yok. Birbirinden haberdar olma hali sadece.
Birlikte planlanmalı
Geçen gün bir kentsel dönüşüm zirvesi vardı. Yine aynı isimler ve konuşmalarla gün tamamlandı. Sektörün büyük oyuncuları da ordaydı, onuncu yıl marşıyla konuya giren bakan yardımcısı da, belediye başkanları da. Konu kentsel dönüşümdü ama sadece bir şehir bölge planlamacısı vardı; tarihçi yoktu, sosyolog yoktu, araştırmanın a’sı yoktu. Çünkü sektörün en farklı, en takip edilesi ismi Erdem Timur’un da dediği gibi aslında konu kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşümdü. O yüzden de para kazananlar ve para kazandıranlar bir aradaydı.
Oysa kent, yaşayan bir organizmadır. Kent, tarihe tanıklık eder. Kent, kültürlerin aynasıdır. Kent denilince akla -gözlerde dolar işaretleri belirmiyorsa- sadece binalar gelmez, gelemez. Dolayısıyla kentsel dönüşüm tarihçilerle, sosyologlarla, şehir plancılarıyla, mimarlarla ve kentlilerle oturulup konuşulması gereken bir konudur. Üstüne üstlük, bu tarafların koltuk altlarında konuyla ilgili araştırmalarının olması gerekir. Kentsel dönüşüm, kimsenin kişisel tecrübelerinden kaynaklanan bilgilerle şekillenemez.
Geri dönülmez yol
Kentsel dönüşüm terim olarak hayatımızda çok yeni ama biz uygulamada; değiştirme, yeniden şekillendirme konularında çok eskiyiz. Dolayısıyla da çok tehlikeliyiz. Bir kenti dönüştürme örneği olarak İstanbul, dünyanın tartışmasız en güzel şehri olabilecekken şu an sadece bir grup insan için aday listesinde. Kim bilir belki torunlarımızın dönemine bile kalmadan adaylıktan da düşecek.
İstanbul’un da, tüm ülkenin de, kentle dolayısıyla da inşaat sektörüyle ilgili en büyük sorunu; alınan tüm kararların gündelik olması ve o zamanın paydaşlarına hizmet etmesi halidir. İnsana bakınca seçmen, kente bakınca bina görmek şehirlerimizi de ülkeyi de geri dönülemez bir yola sokuyor. Hiç olmazsa bizler, bu sektöre emek ve gönül veren insanlar bir durup düşünelim ve bu sektörel mastürbasyonlardan vazgeçelim. Yoksa önce muhtemel yüzüncü yıl marşımızdan, tarihimizden, kültürümüzden sonra da kentlerimizden vazgeçmek zorunda kalacağız.
Ceren Kumbasar/ Vatan Gazetesi