23 / 07 / 2024

Çeşm-i Bülbül'ün tarihi!

Çeşm-i Bülbül'ün tarihi!

Mavi ve beyaz çizgilerin raks ederek bülbül gözüne ulaşmasını anlatan bir sanat eseridir çeşmibülbül… Osmanlı cam sanatını doruk noktasına taşıyan çeşmibülbül, bugün de usta ellerde hayat buluyor.




Bundan 200 yıl kadar önce, Osmanlı cam sanayisini geliştirme arayışlarının sonucunda doğdu çeşmibülbül. Ve Osmanlı cam sanatının zirvesine yerleşti. Camın albenisini uç noktaya taşıyan bu tasarım, günümüzde de hayranlık uyandırıyor. O albeni, birbirini ahenkle takip eden mavi beyaz çizgilerin cama ustalıkla yerleştirilmesinde gizli. Bir noktadan çıkan iki renkte çubuk, helezonlar çizerek döner. Ama birbirinden ayrılmaz iki çubuk. Birbirine paralel olarak, ahenkle yol alır. Sanki dans eder gibi takip eder biri diğerini. Dikkatli baktığınızda, iç içe geçmiş mavi beyaz çubukların dansını görürsünüz. Paralel iki çizgi, sürahinin altına doğru, daralan halkalar halinde iner ve sürahinin altında noktaya dönüşür. İşte bu nokta, bülbülün gözüne benzetilirdi ve eser adını buradan alıyordu.


Çeşmibülbülün isimlendirilmesinde, büyük ustalık gerektiren yapım tekniğinin de rol oynadığı düşünülüyor. Çeşmibülbül yapımı, ilk hazırlıklarından son biçimini alıncaya kadarki süreç boyunca, tam bir sanatçı duyarlılığı ve ustalık yeteneği gerektiriyor. İncecik cam çubukları yüksek ısıda eritip, su gibi akıcı hale gelen camın içine yerleştirmek gerekiyor önce. Sonra o çubukları, dönerek burulan çizgilere dönüştürerek cama biçim vermek, her ustaya nasip olan bir hüner değildir. Belki de bu yüzden özel bir isimlendirmeyi hak etti ve “çeşmibülbül” gibi şiirsel bir isim uygun görüldü bu sanata.


İnce uzun sürahiye veya vazoya yerleştirilen mavi çizgiler, Boğaziçi’nin minik helezonlarla coşan dalgalarını da çağrıştırıyor sanki. Bir ürün grubuydu aynı zamanda çeşmibülbül. Vazo, sürahi, şekerlik, kâse, tabak gibi çeşitleri vardı. Genellikle mavi beyaz olanları bilinse de, kırmızı, sarı, yeşil renklerdeki çeşmibülbüller de aynı tadı ve dinginliği yansıtır. Günümüzde hâlâ üretilen çeşmibülbülün bugüne uzanan yolculuğuna uzanalım.


Cam, tarih boyunca devletlerin desteklediği bir ürün oldu

Cam, içi dışı bir, sade, temiz, sağlıklı oluşuyla 6 bin yıldan uzun zamandır vazgeçilmezlerimiz arasında… Araştırmalar, cam boncukların M.Ö. 4 binden itibaren, cam kapların da M.Ö. 2 binin ortalarından itibaren üretildiğini, camın ilk üretim yerinin ise Kuzey Mezopotamya olduğunu gösteriyor. İlk keşfedildiği yıllardan beri insanların çok ilgisini çeken cam, krallara layık görülmüş ve değerli taşlara alternatif olarak kullanılmış. Bu nedenle ilk kez krala bağlı olarak faaliyet gösteren saray atölyelerinde üretilmiş.


Cam, Roma dönemine kadar çok az bulunan, lüks bir üründü. Roma döneminde cam endüstrisine hız kazandıran unsur, cam üfleme tekniğinin bulunmasıydı. Bu dönemde cam endüstrisinin gelişmesinin önemli nedenlerinden biri de, M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar tarafından başlatılan Doğu seferleriydi. Suriye’nin ilhakı ve Romalıların Filistin ve Mısır’la daha fazla ilgilenmeye başlaması, çok uzun süredir cam üreten merkezlerle doğrudan ilişkide bulunmalarına neden oldu. Cam işçiliğinin sırları M.S. 1000 yıllarında Venedik’e ulaştı ve burada bir hayli gelişti. Rönesans döneminde Venedik yakınlarındaki Murano adasının cam işçiliğindeki ünü, bütün dünyaya yayıldı. Buradaki gelişme, Osmanlı cam sanatına da yepyeni ilhamlar kattı.


Cam, tarih boyunca bütün devletlerin özel olarak desteklediği bir üründü çünkü çok pahalı üretim teknikleri gerektiriyordu. Bu desteğin sonucunda ortaya çıkan özel ürünler de, o devletin kimliğini yansıtıyordu. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu için de geçerliydi. Selçuklu saraylarını bezeyen cam sanatı, Osmanlı döneminde başlı başına bir sanayi halini aldı ve İstanbul’un keşfiyle iyice gelişmeye başladı. Osmanlı Devleti, özellikle İstanbul’da 16. yüzyıldan başlayarak, cam sanayisini geliştirmek için büyük ölçekli yatırımlar ve düzenlemeler yaptı. 18. yüzyıla kadar İstanbul’daki cam üretimi; kapasitesi, teknik bilgi yoğunluğu ve cam biçimlendirme ustalığı bakımından, o günkü koşullarda ihtiyacı karşılayan düzeydeydi ve başarılı ürünler elde ediliyordu. Ancak 19. yüzyıl, Osmanlı cam sanayisi için önemli bir milat oldu. Cam sanayisinin iyice geliştiği bu dönem, çeşmibülbül üretiminin de başladığı dönemdi.


Sanayi Devriminden çeşmibülbüle uzanan yol

Avrupa’da 18. yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi, 19. yüzyılda hayli gelişmişti. Osmanlı Devleti de, Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin desteğiyle gelişen yeni sanayi kollarıyla rekabet edebilmek için girişimlerde bulunmaya başladı. Bu girişimlerden nasibini alan sanayilerin başında cam geliyordu. Diğer yandan İstanbul’daki cam sanayisinin en büyük rakibi Venedik camcılığıydı ve Osmanlı Devleti’nin bu rekabet karşısında etkili hamleler yapması gerekiyordu. Bu amaçla yeni fabrikalar kurulmasına karar verildi ve böylelikle Beykoz’da ilk cam fabrikası kuruldu. Ama bu adım yeterli değildi. Avrupa’daki yeni tekniklerin yerinde incelenmesi ve ülkeye getirilmesi gerekiyordu. İşte bu amaçla III. Selim Dönemi’nde Mehmet Dede isimli bir Mevlevi, Venedik’e gönderildi. Venedik’te opal cam tekniğini öğrenen Mehmet Dede, Beykoz’da atölye açtı. Buradaki atölyesinde Venedik’te öğrendiği yeni teknik üzerinde çalışarak çeşmibülbüle hayat verdi. Mehmet Dede’nin geliştirdiği çeşmibülbül imalatını yaygınlaştıran kişi ise Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa oldu.


Prof. Dr. Önder Küçükerman, çeşmibülbülü, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun uluslararası cam sanayisi ile yarışında önemli bir proje olarak değerlendirir. “Beykoz Fabrika-i Humayunu”nun 1851 Londra Uluslararası Sergisi’ne ürünleriyle katılıp madalya alması, 1855 yılında Paris’te açılan uluslararası sergide “İncirköy Fabrika-i Humayunu”nun cam ve porselen eserleriyle yer alması, bu görüşü destekliyor.


Prof. Dr. Önder Küçükerman aynı zamanda, en eski cam tekniğine dayanan çeşmibülbülün, Akdeniz camcılığının 3000 yıllık tarihî kimliği ile bağlantılı olduğunu ve Venedik’te “Filigrano” adıyla günümüzde de üretildiğini yazar.


Çeşmibülbül, günümüzde de cam sanatının en zor ürünü

Bugün müzelerin başköşesine oturan çeşmibülbülün, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve günümüzdeki önemi, özel yaratıcılık gerektiren uzun ve karmaşık yapımından da kaynaklanıyor. Çeşmibülbül, geçmişte olduğu gibi günümüzde de cam sanayisinin ve sanatının, yapımı en zor ürünü. Çünkü çeşmibülbül yapımı, çok karmaşık işlemler gerektiren özel bir cam teknolojisi gerektiriyor.


Çeşmibülbülü var eden ana unsur, camın içindeki beyaz veya renkli çizgileri oluşturan cam çubuklar. Çeşmibülbül tekniğinin dikkat çeken özelliği, ince ve renkli cam çubukların yüksek ısıda eriyip, su gibi akıcı hale gelen camın içine yerleştirilmesi. Çubukların “dönerek burulan” çizgileri, o cam formu biçimlendiren ustanın hünerini ve üslubunu yansıtıyor. İnce, renkli çubuklar, cama verilen biçime bağlı olarak, çarpıcı görsel etkiler oluşturuyor. Bu etkinin yaratılması; renkli çubukların önceden doğru teknikle üretilmesi, hazırlanması, kalıp içinde düzenlenmesi, ardından sıcak ve akıcı biçimdeki camın içine sanatkârca yorumlar katarak biçimlendirilmesiyle mümkün olabiliyor. Özellikle biçimlendirme sırasında camın formunun ustalıkla burkulması, çeşmibülbüllere olağanüstü görsellik katıyor.


Çeşmibülbüllerin değişmez bir kimliği olan burkulma, geçmişten bugüne cam biçimlendirmenin en temel ilkelerinden biri. Eriyip bal akıcılığına gelen camın, potadan bir çubukla alındığında akıp gitmemesi için bu çubuğu sürekli olarak döndürmek gerekiyor. Camcılıktaki bu teknik zorunluluğun bir sanata dönüşmesi, ilk önce küçük boncuklarda, daha sonra büyük camlarda ve en sonunda çeşmibülbüllerde gerçekleştirildi. Bu yüzden “çeşmibülbül”, ancak bir cam ustasının kişisel yaratıcılığı, duyarlığı, deneyleri, el hüneri, çok eski ve geleneksel bir camcılık ustalığının sürdürülmesi ile yaratılabiliyor. Usta, yarattığı eserin tam şeklini, cam soğumadan göremiyor çünkü son aşamada bile ürün akkor halde bulunuyor. Ancak üretim işlemi tamamlanıp cam soğumaya başladıkça çubukların renkleri ve şekilleri ortaya çıkmaya başlıyor. Cam ustası da yaptığını ancak o anda görebiliyor. Üründe herhangi bir teknik hata varsa, onca emek boşa gidiyor. Eserin mükemmelliği ise cam ustasının deneyimleri ve duyguları ile sağlanabiliyor. 200 yıllık birikimle günümüze kadar gelişerek ulaşan çeşmibülbül, bugün de usta ellerde hayat bulmayı sürdürüyor.


 


TOKİ Haber


Geri Dön