Kent Haberleri

Cilalı Taş Dönemi’nde yüksek mimari yetenek! Göbekli Tepe!

Gazeteci Ece Vahapoğlu bir gün bir telefon alır, arayan Avrupalı bir iş adamıdır; “Urfa’da Göbekli Tepe diye bir yer varmış, buralarda adından sıkça bahsediliyor. Bir araştır istersen.”...

Geçen hafta Şanlıurfa’da açılan Göbekli Tepe Sergisi’yle birlikte 12 bin yıl öncesine doğru farklı bir yolculuğa çıktık… Milattan önce, sadece hayvansal içgüdülerle hayatta kalma mücadelesi veren insanoğlunun Göbekli Tepe kazılarında ortaya çıkan bulgulara göre hiç de öyle olmadığını öğrendik....


GAZETECİ Ece Vahapoğlu bir gün bir telefon alır, arayan Avrupalı bir iş adamıdır; “Urfa’da Göbekli Tepe diye bir yer varmış, buralarda adından sıkça bahsediliyor. Bir araştır istersen.” Vahapoğlu araştırmaları sonucunda Göbekli Tepe’yi ve buradaki buluntularla bugüne kadar bilinen insanlık tarihini altüst eden bilgilere ulaşıldığını öğrenince, ‘sahip olduğumuz bu inanılmaz mirası nasıl duyurabilirim’in peşine düşer. Kısa sürede sponsor bulur, bir internet sitesi hazırlar ve kapsamlı bir segi için kolları sıvar. Biz de bu serginin açılışı vesilesiyle geçen hafta Urfa’daydık. Hem Göbekli Tepe Sergisi’ni gezdik hem de 12 bin yıl öncesine ait kalıntılarını yerinde inceleme fırsatı bulduk. 


İnsanlığın doğduğu yer olarak kabul edilen ve son yılların ‘en büyük arkeolojik keşfi’ olarak gösterilen Göbekli Tepe’nin bulunma hikâyesi 1963’te başlıyor. Ancak yüzeysel çalışmalardan çıkan sonuçlarla değeri anlaşılamamış. Göbekli Tepe’nin gerçek önemi, 1983 yılında Şanlıurfa Örencik Köyü’nden bir köylünün tarlasını sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götürmesiyle ortaya çıkar. O sırada Ilısu Baraj Gölü’nün altında kalan antik kentin kazı çalışmalarını da yürüten Klaus Schmidt kazıyı devralır. 5 bin metrekarelik alanda yapılan çalışmalarda 20 adet tapınma amaçlı alan keşfedilirken, bunlardan şimdiye kadar 6 tanesi gün yüzüne çıkarılır. Göbekli Tepe, Harran Ovası’na hakim konumuyla bugüne kadar çok az bölümü kazılmış olmasına rağmen avcı-toplayıcı yaşam biçiminden dini mekânların biçimlenmesi, tapınak mimarisinin ve sanatın doğuşu, tarım ve hayvancılığa geçiş sürecini anlamamıza katkılar sağlayan benzersiz bir tarih öncesi yerleşimi özelliği taşıyor. 


Dünyanın en eski ve büyük tapınağı olan Göbekli Tepe, dünyanın en ünlü tapınakları Mısır Piramitleri’nden 7 bin 500 yıl ve İngiltere’deki Stonehenge’den 8 bin yıl önce inşa edilmesiyle değerini ortaya koyuyor. Dünyada kabul gören arkeolojik görüşe göre insanoğlunun avcı ve toplayıcı yaşam biçiminden yerleşik hayata geçmesindeki en önemli faktörler açlık korkusu ve korunma içgüdüsü olarak gösterilirken Göbekli Tepe buluntuları, yerleşik yaşama geçişte dinsel inanışların da etkisinin olabileceğini ispatlamış oldu. Göbekli Tepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt bir röportajında “Önce tapınak geldi, şehir sonradan geldi” diyerek erken medeniyet tarihine yeni bir açılım getiriyor. Ayrıca Schmidt’e göre bu tapınağı yapanlar yeryüzünde ilk kez “Evren nedir, biz neden buradayız?” sorusunu kendilerine soran kişilerdi. 


Şu ana kadar anlattıklarımız bilimsel verilere dayalı bilgiler... Sıradan bir vatandaş gözüyle de Göbekli Tepe’de gördükleriniz sizi hayran bırakmaya yetiyor. Öncelikle bu alanın 12 bin yıl önce yapılan suni bir tepe olduğunu duymak, oradan göç etmek zorunda kalan insanların kutsal saydıkları bu alanın zarar görmemesi için üzerini kapatması, tonlarca ağırlıktaki taşların üzerindeki hayvan figürlerinin güzelliği gibi saymakla bitmeyecek şaşırtıcı unsuru bir arada barındırıyor. 


Göbekli Tepe Neolitik Dönem’e tarih derslerinde öğrendiğimiz adıyla Cilalı Taş Devri’ne ait bir inanç merkezi. Kazı çalışmaları yaklaşık 50 yıl daha sürecek. Kazı ilerledikçe herkesi hayrete düşüren bulgular çıkmaya devam edecek gibi duruyor. 


Şu anda kazı alanının üzerinde ahşap bir korunak var ve iskeleler kurulmuş. Kazı alanı bu iskelenin altında yer alıyor. Bugüne kadar üstü kapalı olduğu için zarar görmeden gelebilmişler; yakın bir tarihte ahşap çatını yerine daha yüksek demirden bir çatı yerleştirilmesi planlanıyor. 


Tapınak kısmının hemen üstünde, çevrili minik bir alan daha yer alıyor. Orası da 12 bin yıl öncesinin doğumhanesiymiş. En tepe noktasında da bir karadut ağacı var. Bana daha çok o bölgeyi işaretleyen bir simge gibi gelse de o ağaç ‘dilek ağacı’ olarak biliniyor. 


Göbekli Tepe kazısında da boş vermişlikler göze çarpmıyor değil. Bölgenin adı her yerde farklı yazıyor. Kazı alanı koruma altında ama gezmeye gidenlerin kullanacağı bir tuvalet dahi yok. Böyle bir hazine bir Avrupa ülkesinde olsaydı, çitlerle çevrili alanın bir kapısı ve o kapıda da kuyruk olurdu, diye düşünmeden edemiyorsunuz.


Pınar Hiçdurmaz/Akşam