Sektörel

Çimsa yapacağı yatırımlarla karlı büyümesini devam ettirecek!

Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Mehmet Göçmen: Ben çevresel kaygılardan ötürü bazı projelerin ertelenmesi fikrine karşıyım. Örneğin Türkiye'nin enerji gereksinimi giderek artıyorsa "ben kesinlikle HES istemiyorum" diyen bir mantığı doğru bulmuyorum.

Türkiye ağırlıklı olarak büyümesini inşaata dayandıran bir ülke. Altyapı yatırımları, enerji santralları ve tabii kentsel dönüşüm projeleri... Tüm bunlar inşaat sektörünün ana hammaddesini oluşturan çimento sektörünü de yakından ilgilendiriyor. Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Mehmet Göçmen, aynı zamanda Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği'nin de yönetim kurulu başkanı. Sabancı Çimento Grubu bünyesindeki Akçansa ve Çimsa ile sektörün lider şirketlerinden. 

Dolayısıyla hem çimento sektörünü hem de genel olarak iş dünyasının önündeki sorunları konuştuk. 


- İnşaat sektöründeki hareketlilik ve kentsel dönüşüm çimento sektörünü nasıl etkiliyor? 


Son 6-7 yıldır inşaat sektöründeki hareketlilik doğal olarak çimento sektörüne de ivme kazandırdı. Geçmiş dönemde Türkiye'de inşaat sektörünün yüzde 70'ten fazlası konut inşaatından oluşuyordu. Ekonomide bir dalgalanma olunca inşaat sektörüne bağlı olarak çimentoculuk da etkileniyordu. Bugün geldiğimiz noktada konutun ağırlığı yüzde 50'lere geriledi. Geri kalanı önemli miktarda altyapı yatırımlarına dönüştü. Eneıji santral yatırımları, otoyol yapımları da dahil buna. Yani Türkiye bu alanda gelişmiş ülkelerdeki duruma nispi olarak daha yaklaştı. 

Dolayısıyla ekonomideki dalgalanmaların etkisi de azalmış oldu. Çimento son yıllarda Türkiye'nin büyümesinin 1.6 katı büyüdü. 


- İnşaat sektörüne bu kadar yakın bir insan olarak Türkiye'de kentsel dönüşüm projelerine nasıl bakıyorsunuz? 



Daha önceki yıllarda ağırlık, merkezden hayli uzak bölgelerde yeni yerleşim alanları oluşturmaya verilmişti. Örneğin geçen sene Mahmutbey gişelerinin geliri köprüyü geçmiş; demek ki gişelerin dışında yaşayan nüfus daha fazla. Son zamanlarda şehir içindeki inşaatların sayısı çok arttı. 


- İnşaat ve çevre ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz Türkiye'de? 


Bir defa Türkiye karbon ayak izini düşürmek zorunda. Şu an Türkiye ekonomik gücünün üstünde karbon üreten ülkeler sınıfına giriyor. Bu yüzden ciddi bir politika geliştirilmesi şart. Ama buna karşın ben çevresel kaygılardan ötürü bazı projelerin ertelenmesi fikrine karşıyım. Örneğin Türkiye'nin enerji gereksinimi giderek artıyorsa "ben kesinlikle HES istemiyorum" diyen bir mantığı doğru bulmuyorum. Gerekli incelemelerin yapılması ve doğru bir planlama yapılarak tüm tedbirlerin alınması halinde bu yatırımların yapılması gerektiği düşüncesindeyim. 


- Peki, sizce Türkiye'de çevre ile ilgili projeler doğru mu yapılıyor? 


Bunun böyle olmadığını düşündüğüm için zaten doğru yapılması gerektiğini söylüyorum. Önce neye yatırım yapılacağı belirlenmeli. Örneğin enerjiyi verimli kullanmak son derece önemli. Ama bu yapılıyor mu? 

Enerjiyi nasıl daha verimli kullanabileceğimiz üzerine politikalar oluşturulmalı. Ya da enerjinin hangi kaynaklardan elde edileceği konusu. Tamamen ithalle olmayacağına göre yerli kaynaklar da olmalı. Birincil enerji kaynağı olarak kötünün iyisi olarak su var. Çevreye minimum zarar verilerek kullanılmalı, ona yönelik planlamalar yapılmalı, baraj yapılacaksa doğru yer belirlenmelidir. Çimento değişken maliyetinin yüzde 80'ini enerji oluşturuyor. Dışarıdan aldığımız enerjiyi çimentoya yatırıp ihraç ediyoruz, bu yöntem verimli değil. Yenilenebilir enerji ve yerli kaynakları kullanmak teşvik edilmeli. 


- Sizin de Sabancı Çimento Grubu olarak bazı çalışmalarınız var bu konularda. 

Biz çimento üretiminde kullandığımız elektriğin bir kısmını atık ısıdan elde ediyoruz. Sektörde ilk biz başlattık. Kömür yakacağımıza atık lastik yakıyoruz ya da plastik atığı yakıyoruz. İki fabrikamızda yüzde 30'lara vardı bu oran. Türkiye'de atıkların yakıt olarak kullanılmasının toplam içindeki oranının yüzde 1 olduğunu düşündüğünüzde ciddi bir rakam bu. 



- Peki, bacadan çıkan duman daha tehlikeli olmuyor mu? 


Hayır. Kesinlikle. Zaten bizim bacalarımız Çevre Bakanlığı'na online bağlıdır. Dakika dakika bacalarımızdan ne çıktığını biliyorlar yani. Ayrıca atık laboratuvarı kurduk. 

Sürekli ölçüyoruz. Kabul edilebilir sınırlar ölçüsünde yakıyoruz yani. 


 -Arıtma ve çevre ile ilgili tüm konulara 5 yılda 200 milyon dolarlık yatırım yapacağınızı açıklamıştınız. Ne durumda? 


Evet, filtre sistemlerinin değiştirilmesi, otomatik sistemleri geliştirmek, atıkları depolarda saklarken sızıp yeraltı sularını kirletmemesi için arıtma tedbirleri almak, kapalı depolama alanları yapmak gerekiyor. 8 fabrikamız var. Ve her birinde bunları yaptık. Bütün fabrikalarımızda atık besleme sistemlerimiz tamam, filtrelerimiz tamam. 

Biri hariç; o da bu sene tamamlanıyor. Şimdi ilk hedef yüzde 40 atık yakmak. Batı Avrupa da yüzde 80'e, 85'e çıkan fabrikalar var. 



- Bu sizin maliyetleri çok önemli ölçüde düşürecek herhalde. 


Düşülüyor ve aynı zamanda bizim önümüze yeni hedefler koyuyor. Çünkü Türkiye'de atık bulmak zor. Kimin neyi nereye attığı belli olmadığı için. Biz bir ara sokak sokak kurban derisi toplar gibi lastik topladık. 

Bunu bir vakfa verdik. Vakıf bizim için topladı ve karşılığında aldığı parayla hastane yaptırdı. Fakir fukaraya baktı bu parayla. Dolayısıyla bunu bir sosyal sorumluluk projesine çevirdi. 


- Peki, önümüzdeki dönem için Akçansa ve Çimsa'nın planları nedir? 


Bizim 3 ana hedefimiz var. 


1- Sürdürülebilirlik: Yenilenebilir enerji, çevre, insan; biz bunlara maksimum yatınmı yapacağız. 

2- Operasyonel mükemmellik: Biz yaptığımız işte Türkiye'de değil dünyada en iyilerden biri olacağız. 

3- Kârlı büyümeyi devam ettirnek: Bunun için tabii ki en iyi bildiğimiz coğrafya Türkiye ama Türkiye'de ilave kapasite yaratmanın çok anlamı yok. Bu yüzden yurtdışına da açılacağız. 


- Siz aynı zamanda Kurumsal Yönetim Derneği'nin Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı da yürütüyorusnuz. Kurumsal Yönetim her geçen gün daha fazla önem kazanan bir olgu. Küresel rekabette uzun soluklu bir oyuncu olarak var olabilmenin aslında olmazsa olmaz bir koşulu. Peki, Türkiye'de şirketler bunun ne kadar farkında? 


Tabii farkında olanlar var ancak sizin de dediğiniz gibi büyük çoğunluk kurumsal yönetimden bihaber. 


Ben kurumsal yönetimi bir ilkeler bütünü olarak görüyorum. Ve 4 ilkeden oluşuyor bu: Şeffaf olmak, adil olmak, sorumlu olmak ve hesap verebilirlik. Bu 4 ilkeyi her yere yerleştirebilirsiniz: İnsana da finans piyasalarına da, çevreye de... 

Hepsinde de aynı ilkeler geçerlidir. Bu dördünü her paydaşta test edip, hepsine aynı hissedarı koyun, küçük hissedarı koyun, ailede en küçük jenerasyonu koyun, ona göre ölçümleyim Örneğin belki büyük olarak siz yönetiyorsunuz o şirketi ama bir sonraki jenerasyon sizin yönetiminiz ne kadar şeffaf bakıyor, ne kadar adil, sorumlu buluyor? Bunlar çok önemli. Bugün dünyada olduğu gibi Türkiye'de her 100 şirketten 4 tanesi 4. jenerasyonu görüyor. 

Hatta Türkiye'deki durum daha komik. 

Bu 4. jenerasyonu gören şirketlerin çok büyük bir kısmı gıda şirketi. Vefa Bozacısı, Bebek Badem Ezmecisi vs. Belki bizim endüstrileşmeye geç ulaşmamızdan da kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefi varsa iş dünyasını ve vatandaşları belli bir bilince getirmek gerekiyor. 



"Galatasaray Lisesi ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü'nden mezun olduktan sonra 1983 yılında Syracuse Üniversitesi'nde endüstri mühendisliği yüksek lisansını tamamlayan Mehmet Göçmen, 1983 -1995 yılları arasında Çelik Halat ve Tel Sanayi AŞ 'de görev yaptı. 1996 - 2000 yılları arasında da Lafarge Beton AŞ'de) Genel Müdür olarak görev yaptıktan sonra, Lafarge Türkiye'de İş Geliştirme, Stratejik Planlama ve Bilgi Teknolojileri Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıştır. 2003 yılında Sabancı bünyesine katılan Göçmen, Akçansa [Çimento'da genel müdürlük görevinin ardından 2008'de Sabancı Holding  İnsan Kaynakları Grup Başkanlığı görevine atandı.Temmuz 2010 tarihinden itibaren Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı olarak görev yapmaktadır."



Özlem Yüzak/Cumhuriyet