Çizgiler sussun, renkler konuşsun!
Renk; mimarîde en az biçim, materyal, tasarım ve ışık kadar önemli. Özellikle de birçok mimarî eserin formdan çok renkle hatırlandığını, rengin birçok eserde şeklin önüne geçtiği düşünüldüğünde
Dünyada renkleriyle öne çıkmış mimarî yapılara sizin için biraz daha yakından baktık. Onlar bir renk cümbüşü. Renge karşı savaş açmış gibi duran ve sadece beyaz ile siyahı, o da mecburiyetten kullanıyor gibi duran ciddi ve fonksiyonel yapılara tüm benlikleriyle, renklerden oluşturdukları manifestolarıyla karşı duruyorlar. Renkleriyle öne çıkan binalar, tüm bir mahalleyi renklere bulayan yapılar, rengi temel alan mimarî stiller ve renkten asla vazgeçmeyen mimarlar… Baktığınızda yaşam veya çalışma alanları olduklarına inanmak oldukça güç… Ya da masaldan fırlayıp yeryüzüne konmadıklarına… Çılgın tasarımcıların adeta bir kanvas muamelesi yapıp fırçalarıyla cömertçe renklendirdiği binalar bir mimardan çok bir heykeltıraşın ya da bir ressamın elinden çıkmış gibi duruyor. Renklerle mimarînin dışında, ayrı bir anlatım diline kavuşan bu tasarımlar resmiyet ve ciddiyetle adeta dalga geçiyor. Mimar: Friedensreich Hundertwasser Avusturyalı ressam, heykeltıraş ve mimar Friedensreich Hundertwasser, 20. yüzyılın en çok tartışmaya sebep olan mimarlarındandı. Özellikle bina cephelerinin tasarımıyla alışılmışın dışına çıkan ve kalıpları zorlayan Hundertwasser, işlerinde parlak renkleri ve organik formları kullanmış, düz çizgileri reddetmişti. Mimarî stili, özellikle biyomorfik formları ve çini kullanımıyla Gaudi’ninkine benziyor, çoğu zaman da Gustav Klimt’le karşılaştırılıyordu. Bina tasarımlarında düzensiz formları kullanan ve çevreyi de binaya entegre eden sanatçı, dünyanın dört bir yanında hakkında halen konuşulan tasarımların sahibi. Sanatçının, Şirinler’in büyülü dünyasından fırlamış gibi görünen işlerinden birkaç örnek: Waldspirale Residential Complex Waldspirale toprak tonlarında renklendirilmiş bir ikametgâh kompleksi. Almanya, Darmstadt’ta 90’larda yapılan kompleks 105 birimden, yeşil yani ekolojik bir çatıdan, geniş bir avludan, çocuklar için düşünülmüş oyun alanından ve yapay bir gölden oluşuyor. Evlerin en önemli özelliklerinden biri bin pencerenin her bir tekinin aynı kapı kolları gibi birbirinden farklı olması. Hundertwasserhaus Mimarın kendi adını verdiği evler, Viyana’da dar gelirli aileler için yapılmış bir apartman bloğu. Zeminin dümdüz değil de ayaklara hoş gelmesi için hafif kabartılı, inişli çıkışlı yapıldığı binanın çatısı, mimarın mümkün olan her yere mutlaka entegre ettiği çimli, topraklı, yeşil ve doğal bir bahçe. Çatıdaki kocaman ağaçların gövdesi binanın içinden, hatta dairelerin odalarından geçiyor ve dalları pencerelerden dışarı uzanıyor. Sanatçı bu binayı tasarlarken kuruş almadan, karşılıksız çalıştı. Neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında da buna değdiğini, hiç değilse onun yerine çirkin bir şey yapılmasına engel olduğu için mutlu olduğunu söyledi. 52 daire, 4 ofis, 16 özel teras, 3 toplu kullanıma açık teras ve 250 ağaçtan oluşan bu kompleks bugün Avusturya’nın kültürel mirasının önemli bir parçası. Mimar: Antoni Gaudí Katalan mimar Gaudí’nin eserleri çoğu kaynakta art nouveau olarak geçse de onun mimarî stili bilindik hiçbir kategoriye yerleştirilemeyen, kendine özgü bir stil. Yapılarında keskin ve yapay çizgiler yerine doğal formları tercih eden, bu yüzden de bolca kıvrımlı taş, bükülmüş demir heykeller ve organik şekiller kullanan Gaudí, renkleri kullanırken de çekingen değildi. Özellikle renkli çinileri tercih eden sanatçı bunları mozaik biçiminde bir araya getirdi. Birçok mimarın es geçtiği, gücünü fark etmediği ya da sadece umursamadığı renklerin yaratabileceği etkinin farkındaydı Gaudí. O yüzden canlı renkleri, tasarımlarında cömertçe kullandı. Park Güell Akıl almaz heykelleri binalar ve çini işleri… Bu muhteşem parktaki her bir detay ünlü mimar tarafından ince ince tasarlandı. Devasa kertenkele heykeli, yılan şeklinde kıvrılan oturma alanı, sütunlu yolları ve havuzu başlı başına bir renk cümbüşü ancak hiç beklenmedik yerlerden çıkan detaylardaki renkler de bir o kadar şaşırtıcı ve etkileyici. Burayı gezdikten sonra kendinizi masal dünyasına ışınlanıp geri gelmiş gibi hissedeceksiniz. Casa Battló Gaudí’nin restore ettiği evin ön cephesi aynı park Güell gibi rengârenk kırık çinilerden ve seramiklerden meydana getirilmiş mozaiklerden oluşuyor. Ön cephedeki renk skalası turuncunun tonlarından başlıyor, yeşilimsi maviye dek devam ediyor. Çatı ise bir ejderhanın yahut bir dinozorun sırtını andırıyor. Mimarî stil: Googie Modern mimarînin en renkli, en sıra dışı, en çılgın ve en değersiz görülmüş çocuğu kuşkusuz Googie stili. Fütürist mimarînin bir alt birimi olarak nitelendirilebilecek Googie, Kaliforniya’da doğdu ve burada yaygınlaştı. Uzaydan, otomobillerden ve atomdan ilham alan bu eksantrik stil 1940’larda başladı ve 1960’ların ortalarına kadar özellikle doğduğu yerde tam gaz devam etti. Öyle ki tüm güney Kaliforniya’nın bir dönem sadece bu stille inşa edildiğini söylemek bile mümkün. Özellikle motellerde, diner’larda, kafelerde ve benzin istasyonlarında popülerleşen Googie uzay çağından ilham alan ve kimi zaman bir uzay gemisini, kimi zaman bir UFO’yu, kimi zaman bumerangı, kimi zamansa parabolü andıran geometrik formlarıyla; cam, çelik ve özellikle de cüretkâr ve parlak neon ışıklı tabelalarıyla çizgilerini belirginleştirdi. Bu binaların en ünlülerinden birisi Los Angeles Uluslararası Havalimanı LAX’teki Theme Building. James Langenheim tarafından tasarlanan ve 1961 yılında inşa edilen bina Googie stilinin yıkılmayan örneklerinden. Arabayla girip sipariş verebildiğiniz drive-in restoranlarından Harvey's Broiler da bu stilin yıkılmadan bugüne gelebilen örneklerinden. 2006 yılında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ancak çevre sakinlerinin çabasıyla kurtarılan restoran bugün Bob's Big Boy adıyla hizmet veriyor. Washington Dulles Uluslararası Havalimanı’nın bugün faaliyette olan ana terminali. Çılgın mimar/tasarımcı Eero Saarinen tarafından yapılan bina Googie stilinin tüm karakteristik özelliklerini barındırıyor. Mahalle/Kent: Bo-Kaap Güney Afrika’da Cape Town’da gökkuşağının yeryüzüne inmiş hali… Şehir merkezinin hemen üzerinde, Signal Hill’in eteklerinde yer alan Bo-Kaap ya da diğer ismiyle Malay Quarter, çoğunlukla Hindistan, Endonezya, Sri Lanka ve Malezyalıların ikamet ettiği bir yer. Yılan gibi kıvrılan daracık sokaklarda gezerken evlerin bir ressamın paletinden farksız renkleri tam bir görsel şölen sunuyor. La Boca Arjantin, Buenos Aires’te işçi sınıfının ikamet ettiği La Boca rengârenk evleriyle mutluluk saçıyor. La Boca’nın sakinleri her yerden farklı ve bağımsız olduklarını iddia edercesine evlerini dilediği renkte boyamış ve ortaya işte böyle harika bir manzara çıkmış. Sadece evler değil İtalyan barları, tango kulüpleri ve futbol kulübü Boca Juniors’ın evi La Bombonera da bu renkli mahallenin renkli binaları arasında. Jodhpur Hindistan’ın kuş uçmaz kervan geçmez çölü üzerinde beklenmedik bir yer Jodhpur. Bu tarihî kent kaleler, saraylar ve tapınaklarla dolu. Caddelerinde gezerken, güneş ışığının göz alıcı bir parlaklığa bürüdüğü bembeyaz duvarlı evler, uzaklardan bakıldığında tatlı bir maviye dönüşüyor. Şehir bu yüzden mavi kent olarak anılıyor. Özge Ceylan Kunduz / Sinpaş GYO Feel Good Dergisi