Denizlerdeki balıklar nereye gitti?
Türkiye'nin 1 numaralı emlak ve konut editörü Tebernüş Kireçci, X sosyal medya hesabından 'Biz İstanbullular Böyleyiz' kitabından alıntı yaparak 'Denizlerdeki balıklar nereye gitti?' paylaşımına yer verdi.
Türkiye'nin 1 numaralı emlak ve konut editörü Tebernüş Kireçci, https://x.com/TebernKireci1 resmi X sosyal medya hesabından 'Biz İstanbullular Böyleyiz' kitabında yer alan 212. sayfasını paylaştı.
Tebernüş Kireçci İro Kaplangı tarafından tercüme edilen ve Kitap Yayınevi tarafından yayınlanan 'Biz İstanbullular Böyleyiz' kitabının 212. sayfasını paylaştı. İşte o paylaşım...
Denizlerdeki balıklar nereye gitti?
''Haris Sparatis 1906'da İstanbul'da doğan ve 1922'de Türkiye'yi terk eden bir Rum.
Biz İstanbullular Böyleyiz diye bir kitabı var.
İro Kaplangı tarafından tercüme edilen ve Kitap Yayınevi tarafından yayınlanan kitabın 212. sayfasından:
Mevsimlik balıkçılığı sadece tüccarlar yapmıyordu. Öyle bir bolluk vardı ki, denize olta atabilen herkes limana inip neredeyse elleriyle balık yakalayanların arasına sıkışıyordu. Oltasını atan hemen koca bir palamut yakalayarak evine dönüyordu. Deniz kenarında yer bekleyen başka biri de hemen onun yerini alıyordu.
Palamutlardan lakerda yapılıyordu. Uskumrular çiroz oluyordu. Sardalye balıklarını ise salamura yapıp Atina ve Yunanistan'da tüketilsin diye Pire'ye yolluyorlardı (hâlâ da yolluyorlar).
Sakız Adalı oldukları için kendi adalarından ve Akdeniz'den narenciye ithal eden babamı ve amcalarımı hatırlıyorum.
Balıkların göç zamanında, narenciyeye boş verip beş on tane depo kiralıyorlar ve ücret karşılığı çalıştırdıkları Musevi kızlara uskumru ve sardalyeleri tuzlatıyorlardı.
Anadolu'nun etleri de çok boldu. Karaman dediğimiz koyunların kuyruklarındaki yağla yemek pişiriyorduk.
YEDİKULE, BAYRAMPAŞA
Tarım da balıkçılıktan geri kalmıyordu. Anadolu Trakya'sı, Marmara kıyıları, Anadolu köyleri İstanbul'u güzide ürünleriyle besliyor ve bereket efsanesinin devamını sağlıyorlardı.
İstanbul'un çevresindeki köyler de çok kaliteli ürünler veriyordu. Yedikule'nin kocaman marulları, Fener'e yakın Bayrampaşa'nın enginar ve baklası dillere destandı.
Bu enginar ve baklaları, Bizans surlarının etrafında bulunan ve yıllarca Liku [Lycos-Bayrampaşa] deresinin sularıyla doldurulmuş olan hendeklerde yetiştiriyorlardı. Hendekler bu yüzden verimlileşmişti ve burada yetişen ürünler de üstün kaliteliydi.
Arnavut çiftçiler de çok lezzetli pırasa yetiştirirlerdi.
BOSTANLAR VE SİLİVRİ'NİN YOĞURDU
Trakya'nın kavun karpuz dolu bostanları ve şehrin yanı başında da Silivri'nin ünlü yoğurdu vardı. Bu seçkin süt ürünü bolluğu ve ucuzluğuyla İstanbul'u doyuruyordu. Birçok kişi, yemek yerine yoğurtla besleniyordu.
Kavunlar iki çeşitti: Topatan kavunları çok lezzetli ve çok da ucuzdu. Üç beş gün dayanır, sonra da pelteye dönüşürlerdi. Bu yüzden de onlara topatan denirdi: Tüccar eğer bunları üç ile beş gün arasında satamazsa topu atar, yani iflas ederdi. Miria kavunu daha pahalıydı.''
Ne ucuz? Ne pahalı? |
Tebernüş Kireçci konut satışı rakamlarını değerlendirdi: Konutta ikinci elde fırsatlar var!
|