Genel

Deprem takip sistemi nasıl işliyor?

“Deprem takip sistemi nasıl işliyor? Erken uyarı sistemi, olası depremin vereceği hasarları ne derecede azaltacak? 17 yıl boyunca depremi nasıl izledik veya izleyemedik, mevcut durum ne? Çalışmalar ne kadar yeterli?” Uzmanlar anlatıyor...

“Deprem takip sistemi nasıl işliyor? Erken uyarı sistemi, olası depremin vereceği hasarları ne derecede azaltacak? 17 yıl boyunca depremi nasıl izledik veya izleyemedik, mevcut durum ne? Çalışmalar ne kadar yeterli?” Uzmanlar anlatıyor...


Kuşkusuz ki deprem profesörleri bu konuda hemfikir: Beklenen o büyük İstanbul depremi, tarihi net olarak ifade edilemese de kesin olarak kapımızı çalacak ve en az 7 ve üzeri büyüklüğünde olacak. Çünkü Prof. Dr. Naci Görür’ün de ifade ettiği gibi, İstanbul’da denizin altındaki ana kol 250 senede bir 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretiyor. 1766 büyük İstanbul depremini referans alırsak Prof. Görür’e göre 2016’da süre dolmuş oluyor.


“Bu başlı başına alarma geçmek için yeterlidir” diyen Görür, 1999 depremlerinin Marmara’nın altına normalde 250 senede birikmesi gereken enerjiyi, 45 saniye içerisinde yüklediğini ve artık kırılacağını söylüyor.


Görür, “Marmara için alarm verdik. İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Yüzde 1’i yıkılma riski muhtemel 16 bin bina ediyor. Bu da 64 bin kişinin hayatı tehlikede demek” diyor.


Peki ama yaratacağı tehlike konusunda bu kadar net konuşulabilen bir deprem gerçeği için, gerçekleştirilen izleme sistemleri hiç mi işe yaramayacak? Nasıl bir izleme sistemi uygulanıyor? Deprem izleme çalışmaları ve erken uyarı sistemindeki eksiklikler neler? Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür ve Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu anlattı...


Prof. Haluk Özener, öncelikle deprem izleme ve erken uyarı sistemlerinin depremi engellemeyeceğini bu durumun bir doğa süreci olduğunu söyleyerek devam ediyor: “Türkiye’nin yüzde 92’si deprem tehlikesiyle karşı karşıya ama bu bir doğa olayı, bunu engelleme şansımız yok. Fakat vereceği zararları bir nebze de olsa azaltma şansımız var. Bunun için depremi; Ulusal Deprem İzleme Sistemi istasyonları, İstanbul Acil Müdahele Sistemi istasyonları, İstanbul Deprem Erken Uyarı Sistemi istasyonları, GPS (GNSS) istasyonları, deniz tabanı simometreleri, eklektromanyetometreler gibi denizaltı izleme sistemleri, yatay ve düşey (kuyuiçi) sensör dizilimleri, derin kuyu gerinim ölçer, kripmetreler, öncelikli bölgeler için lokal sismik ağlar, Marmaray, köprüler, yüksek binalar için yapısal sağlık izleme sistemleri ile izliyoruz.”

‘EVET HAZIRIZ DİYEMİYORUZ’

Özener, “Deprem yönetmelikleri yenilendi, güvenli yapılara kavuşmaya başladık” diyerek ekliyor: “Vatandaş da artık binasını seçerken, yapı kalitesine, deprem yönetmeliğine uyulup uyulmadığına, inşaat firmasına dikkat etmeye başladı. Bu da vatandaşın bilinçlendiği anlamına geliyor. ‘Bütün bu yapılanlar yeterli mi? Tamamen depreme hazır mıyız?’ derseniz buna ‘Evet hazırız’ demek mümkün değil. Ama zararlarını azaltmak mümkün.”

‘ORTALAMA 8 SANİYE ERKEN UYARIRIZ’

Özener: “Deprem kaynağının yerine ve sinyalin ileteceği yerin konumuna göre ortalama 7-8 saniye erken uyarı verilebilecek. Süre çok kısa gibi görünse de insan kararı gerektirmeyen otomatik önlemler, doğalgaz akışının kesilmesi, tünel ve köprülerin kapatılması bilgisayar yardımıyla alınabilir. Tarafımızdan üretilen erken uyarı sinyalleri İGDAŞ ve Marmaray’a iletilmektedir.”

BİZİM DE DENİZALTI CİHAZIMIZ VAR AMA...

Fransız bilim insanları büyük İstanbul depremine dair en güncel izleme için; Marmara Denizi’nde, İstanbul’un güneyindeki bölümüne, 800 metre derinlikte, fay hattının 1700 metre uzunluğunda, ses dalgalarını ölçen akustik balizlerden oluşan bir ağ sistemi kurdu ve mevcut bulguları açığa çıkardı. Peki biz de buna benzer deniz tabanındaki durumu açığa çıkaracak bir sistem oluşturabildik mi? Bunun yanıtını Prof. Özeren şöyle veriyor: “Bu konuda bizim görüşümüz de istendi. Bu çalışmayı biliyoruz. Bu gibi deprem araştırma çalışmaları çok uzun soluklu çalışmalardır. Aynı bölgede deniz tabanına yerleştirmiş olduğumuz benzer cihazlarımız var ve 2.5 senedir bu cihazlar çalışıyor. 600 gündür veri topluyoruz . Veri stokumuz belli bir seviyeye ulaştıktan sonra daha sağlıklı sonuçlar sunabilmeyi ümit ediyoruz.”

‘ISTANBUL ÇEVRESINE DERIN KUYU GERINIM SISTEMI’

Deprem Erken Uyarı Sistemi konusunda yapılan çalışmaları aktaran Özener, şöyle konuştu: “Dünyadaki son teknolojileri kullanarak farklı ölçme yöntemlerini sistemimize ekledik. İstanbul çevresine kurmuş olduğumuz derin kuyu gerinim ölçer sistemleri fay üzerine tesis ettiğimiz kripmetre istasyonları, Marmara Denizi tabanına yerleştirdiğimiz sismik, elektromanyetik ve ekstensometre gibi jeodezik cihazlarla yerin sismik ve iletkenlik yapısını ve faydaki hareketleri izleyebiliyoruz.”

‘ERKEN UYARI SINYALI ÜRETEBILIYORUZ’

“Erken uyarı istasyonları ile veri merkezi arasındaki iletişim fiber optik hatlar üzerinden sağlanıyor” diyen Özener, “Tüm bağlantılar uydu altyapısı ile yedeklenmiştir. Merkeze gelen veriler bilgisayar yazılımları tarafından sürekli değerlendirilmekte ve gerekirse erken uyarı sinyali üretilmektedir” diyor.

3 BİNİN ÜZERİNDE SİSMİK İSTASYON

Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından 70’i Marmara Bölgesi’nde olmak üzere Türkiye genelinde 200’ün üzerinde deprem istasyonunun 7 gün 24 saat veri topladığını belirten Prof. Özener, İstanbul’da kurulmuş ve sürekli kayıt yapan 120’nin üzerinde acil müdahale istasyonunun, herhangi bir deprem sonrası birkaç dakika içinde depremin yarattığı yer hareketinin şiddeti ve binalarda beklenen hasar oranlarını gösteren haritalarını otomatik olarak üretebildiğini söylüyor ve ekliyor: “Ayrıca çok sayıda tarihi bina, yüksek yapı ve altyapı sistemlerinde kurulan yapı sağlığı izleme sistemleri, bina titreşimlerini sürekli izlemekte ve olası depremden hemen sonra bu yapılarda hasar olup olmadığını belirlemektedir.”

‘GERÇEK ARAŞTIRMA YAPILMIYOR’

“Rasathane sismik ağlarla deprem nerede, kaç büyüklüğünde oldu onu söyler o da olduktan sonra” diyen Görür, “Gerçek deprem araştırmaları rasathanede yapılmıyor. Devletin bunu da örgütlemesi lazım. Yeterince maddi destek sağlanmıyor. Türkiye’de ciddi uluslararası standartlarda deprem izleme çalışmaları yapılmıyor. Biz araştırmaları tesadüfen yapıyoruz. Gerçek araştırmalar bir elin parmaklarından az” diye konuşuyor.

‘TÜRKİYE’DE ERKEN UYARI YOK’

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, deprem izleme sistemi hakkında, “Halk için erken uyarı sistemi yok” deyip ekliyor: “Erken uyarı biziz, 17 yıldır bağırıyoruz ‘Önlem alın deprem yakındır’ diye. Bu sistem düşünüldüğü gibi toplum tabanlı değil. Tamamen mekanik. Halkın depreme karşı uyarılabildiği sistemli bir erken uyarı sistemi Japonya’da mevcut. Bizdeki doğalgazın, elektriğin kesilmesine yönelik. Yanlış anlayışa kapılmayın. Depremin erken tahmin edilmesi ve uyarı verilmesine yönelik gerçek bir sistem yok Türkiye’de.”

‘VATANDAŞI UYARACAK SİSTEM YOK’

Prof. Görür, rasathanenin uyarı sisteminin Japonya’daki gibi vatandaşı uyaran ve evlerinden çıkmalarını sağlayan bir siren vb. olmadığını vurgulayarak, “Bu böyle ifade ediliyor ama kesinlikle böyle bir sistem değil, vatandaşı uyaracak sistem yok” diyor.

‘ERKEN UYARI ANCAK 3 SANİYE OLUR’

Rasathanenin izleme çalışmalarını ve erken uyarı sistemini değerlendiren Prof. Dr. Naci Görür, erken uyarı sisteminin ancak 3 saniye önceden uyarabileceğini söylüyor. “Vatandaşa yönelik bir çalışma değil” diyen Prof. Görür. ekliyor: “Bu erken uyarı sistemi sadece elektrik, su ve doğalgazı yöneten kurumları uyarır ve kesinti yapılmasını sağlar. İyi bir şeydir ama işe yarayacağı meçhuldür. Çünkü bunu uygulayabilecek bir sistem ve örgütlenme yok. Henüz tamamlanmamış bir sistem. Kurumların bu uyarıyı alıp doğalgazı kesmek için harekete geçebilmesi zor. Buna çok bel bağlamamak lazım.”

‘ÖNCELİĞİMİZ DEPREMİ ERKEN BELİRLEMEK DEĞİL’

“Depremlerin önceden belirlenmesi çalışmaları yerine öncelik deprem fiziğinin anlaşılması çalışmalarına verilmiştir” diyen Prof. Haluk Özener, ekliyor: “Deprem oluşum fiziği konusunda yeterli bilgi birikimi olduktan sonra ancak depremlerin önceden belirleme çalışmaları bir anlam taşıyacaktır.”

‘AFAD ARTIK KIZILAY GİBİ ÇALIŞIYOR’

“Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) bu işi yapıyor gibi görünüyor ama yapmıyor, bir Kızılay gibi çalışıyor” diyen Prof. Görür, “Kurumları proje yapın diye cezbedecek, teşvik edecek bir yapılanma da yok. AFAD gidip göçmenlere çadır kuruyor. İyi de çalışıyor ama bu artık bir araştırma kurumu olabilir mi? Aralaştırmalardan sorumlu tutulabilir mi? Bunu TÜBİTAK ve üniversiteler yapmalıydı. AKOM da yapamıyor. 1999’dan bu yana gerçek araştırmaları İstanbul Teknik Üniversitesi yaptı. Rasathanede de yapılan çalışmalar var ama bu uluslararası çapta değil, yetersiz” ifadesini kullanıyor.


‘HERKES KENDINE BIR BAKACAK’

“Vatandaş afet hazırlığını zimmetine almazsa kimse almaz” diyen Kadıoğlu, şöyle devam ediyor: “Herkes kendine bir bakacak. Kendi güvenliğini sağlayacak sonra siyasilere dönüp ‘Ne yapıyorsunuz?’ diye hesap soracak. Vatandaşta boşvermişlik var. Depremde ağlıyoruz öncesinde kılımızı kıpırdatmıyoruz. Davranış değişikliği yok harekete geçmiyoruz. Aynı zamanda AFAD bu süreçte önemli role sahipti ama yardım ajansı haline geldi. AFAD afete dönsün. Kaynağını enerjisini buraya yönlendirsin.”


Habertürk