30 / 04 / 2024

Doğan Hasol: İyi mimarlık için topyekun iyileşme şart!

Doğan Hasol: İyi mimarlık için topyekun iyileşme şart!

İyi mimarlık için topyekûn iyileşme gerekiyor: Toplumda, ülke yönetiminde, işverenlerde, kentsel planlamada, eğitimde, uygulamada...



Sık karşılaşılan bir soru: "Türkiye'de niçin iyi mimarlık yok" Soruda genelleme var. O sorudan yola çıkıp pek çok başka soru sorabiliriz: Türkiye'de niçin iyi sağlık hizmeti yok Türkiye'de niçin iyi mühendislik yok Türkiye'de niçin hukuk yok Niçin iyi siyasetçiler yok, gibi... Bütün o alanları bir yana bırakıp dönelim mimarlığa...

Her alanda olduğu gibi mimarlıkta da iyi örnekler var, kötü örnekler var. Aslında her yapının iyi mimarlık örneği olması idealdir. Ancak ne var ki bu mümkün değil; yalnızca Türkiye için değil, dünyada da durum böyle. Üretilenlerin büyük bir çoğunluğu mimarlık değeri taşımıyor.

Yapıların mimarlık değerine sahip olabilmesi için esas olarak üç ana bileşene yanıt vermesi gerekir: işlev (binanın amacına iyi hizmet verebilmesi), sağlamlık ve sanatsal değer.

Klasikleşmiş kabule göre bu üç öğenin birlikte varlığı mimarlığı oluşturur. Buna göre, bileşenleri aksayan, örneğin sanat değeri taşımayan bir yapının mimarlık yapıtı sayılması olanaksızdır.

Bir mimarlık yapıtı, plastik sanatlardakinin aksine, yalnızca mimarın varlığı ya da bireysel çabasıyla ortaya çıkmıyor. Başta, yatınım yapan kişi olmak üzere pek çok kişi, değişik görüş ve anlayışla konuya dahil oluyor. Dolayısıyla mimarın doğru seçilmesinden yapımın sonuçlandırılmasına kadar onların da bilgi, görgü ve bilinç düzeyi işe yansır. Sonuçta, toplumun mimarlığı benimsemesi ve istemesi gerekiyor. Ne var ki toplumumuz mimarlığın pek farkında değil.

Öte yandan, Türkiye, dünyada mimarlık eğitiminin en kısa süreli olduğu, az sayıdaki ülkelerden biri. Bizde mimarlık eğitiminde süre yalnızca 4 yıl, oysa Avrupa'da ortalama 6 yıl.

Bugün ülkemizde ve KKTC'de toplam 60 mimarlık okulu diploma üretiyor. Bu yıl 3642 yeni öğrenci alan devlet ya da vakıf okullarının eğitim düzeyleri arasında büyük farklar var. Kimi okulların eksik ve yetersiz öğretim kadrolarıyla açıldığı biliniyor.

Türkiye'deki mimar sayısı
Farklı niteliklerdeki okulların öğrencileri 4 yılda, mimarlık için her türlü yasal yetkiyle donatılmış olarak meslek yaşamına katılıyorlar. Şu anda Mimarlar Odası'nın üye sayısı 43.000'e yakın. Unutmayalım ki bu sayı Türkiye'deki toplam mimar sayısını göstermiyor, çünkü memur mimarların odaya kaydolma zorunluluğu yok.

Sayılar büyük bir gücü gösteriyor. Ancak gerçek gücümüzün sayıların ifade ettiğinin altında olduğunu söylemek karamsarlık sayılmamalı. Okullarımız akredite olmadığı için, hangilerinin gerçek mimarlık okulu olduğunu bilemiyoruz.

Avrupa Birliği, "insana en çok yönelik" saydığı üç mesleğin öncelikle yasalarla düzenlenmesini öngörüyor. Bunlar hukuk, tıp ve mimarlıktır. Mimarlık için ülkemizde AB'ye hazırlık kapsamında özellikle akreditasyon (derecelendirme) odaklı bazı hazırlıklar yapıldığını biliyoruz. Ancak bu hazırlıkların, ister "Mimarlık Politikası" deyin, ister "Mimarlık Yasası" diyelim, tümü bir kenara atılmış durumda. Hukuk ve tıp konusunda yasal düzlemde neler yapıldığım, oralardaki perişanlığı dışarıdan izliyoruz. Uygar ülkelerin tutarlı mimarlık politikaları ya da mimarlık yasaları vardır. Biz bu konuda ne yazık ki çok gerideyiz.x

Gelelim iş sahiplerine... Yatırım yapardan kamu kesimi ve özel kesim olarak genelde ikiye ayırabiliriz. Özel kesim başta konut olmak üzere sanayi ve ticaret yapılarında yoğunluk kazanmaktadır. Uzun yıllar, etkinliğini yap-sat çemberi içinde sürdüren gayri-menkul sektörü son yıllarda gelişim gösterdi. Bazı geliştiriciler, iyi mimarlığın kendileri için hem üretim hem de pazarlama evrelerindeki önemini kavramış görünüyorlar. Onların dışında, mimarlık arayışından uzak, kâr odaklı uygulamalarla sıradanlık sürüp gidiyor.

Kamu kesimi ise mimarlığın önemini hâlâ kavrayabilmiş gibi görünmüyor. Proje yaptırma düzeni ve ihale sistemi tümüyle bozuk. Bu nedenle kamu yapılan mimari bakımdan örnek oluşturmaktan çok uzak. Ne yazık ki iş bununla da kalmıyor, depremlerde en çok hasar gören yapılar da yine kamu yapılan oluyor. Bana ek olarak son zamanlarda siyasetin, mimariye yol gösterme çabalan gibi sağlıksız bir anlayış belirdi: Selçuk ve Osmanlı tarzı yapılardan söz ediliyor.

Özenti
Tarihte, ülkelerin bunalım dönemlerinde görüldüğü gibi geriye dönük arayışların işaretleri türünden olgular bunlar... Şu anda yapılmakta olan kimi kamu yapıları bu yoz anlayışı çok iyi örnekliyor. Bir yândan da kimi yöneticiler 440 yıl sonra Selimiye Camisi'nin taklitlerini inşa ederek Sultan Süleyman büyüklüğüne erişmeye özeniyorlar. Oysa sanat ve mimarlık, özgün olanı ve yeniyi yaratmaya dayanır.

Baştaki soruya yeniden dönebiliriz: "Türkiye'de niçin iyi mimarlık yok.." Yanıt şöyle olabilir: Türkiye'de iyi mimarlar var; iyi mimarlık örnekleri var. Ancak plansızlık ve yağma sonucu oluşan çarpık kentler ve yoğun çarpık yapılaşmalar arasında "iyi' ler kaybolup gidiyor.

İyi mimarlık için topyekûn iyileşme gerekiyor: Toplumda, ülke yönetiminde, işverenlerde, kentsel planlamada, eğitimde, uygulamada... Her şeyden önce toplum mimarlığa sahip çıkmalı. Ülkenin mimarlık politikası ilgili paydaşların işbirliğiyle bir an önce hazırlanıp yasal bir belge haline getirilmeli.

Doğan Hasol/Cumhuriyet


Geri Dön