Genel

Doğan Kuban: Mimar Sinan'dan sonra herkes onu taklit etti!

Prof. Dr. Doğan Kuban “Osmanlı’nın iki tane mimari geleneği var. Birincisi cami, ikincisi ahşap mimarisi... Bizim en büyük şansımız Mimar Sinan’dı. Ardından gelen herkes onu kopyaladı” diyor.

Prof. Dr. Doğan Kuban’ın, 60 yıl boyunca yaptığı kapsamlı mimari araştırmalarını bir araya getirdiği ‘Osmanlı Mimarisi’ yenilenen baskısıyla okuyucuyla buluştu. Kuban “Osmanlı’nın iki tane mimari geleneği var. Birincisi cami, ikincisi ahşap mimarisi... Bizim en büyük şansımız Mimar Sinan’dı. Ardından gelen herkes onu kopyaladı” diyor.


Gerek yurtdışındaki üniversitelerde gerekse de yurtiçinde ‘İslam Mimarisi Tarihi’ üzerine verdiği derslerle bilinen Prof. Doğan Kuban’ın ‘Osmanlı Mimarisi’ adlı eseri yenilendi. Kuban’ın akademik çalışmalarının yer aldığı ve 60 yılı aşan araştırmalarıyla ortaya koyduğu bu kapsamlı kitapta ‘müthiş deha’ diye bahsettiği Mimar Sinan ve eserleri, boyalı ahşap yapıların doğuşu, gelişimi, üç kıtada hüküm süren İslam mimarisi izleri, Osmanlı’nın hangi kültürlerden etkilenerek mimari yapılar ürettiği ve yapılarda kullanılan malzemeler detaylı bir şekilde anlatılıyor. ‘Osmanlı’nın İstanbul’u, ‘Kaybolan Kent Hayalleri Osmanlı Sarayları’ ve ‘Cennetin Kapıları’ gibi mimarlık üzerine kapsamlı kitapları yazan ve sayısız çalışmayı kaleme alan Kuban’ın bu kitabının hazırlıkları da beş yıl sürdü. İçerisinde bine yakın fotoğraf, gravür ve haritanın yanı sıra ‘Osmanlıca-Türkçe Mimarlık Sözlüğü’ de var. Kitapta ‘Osmanlı Mimarisi’nde modern, sadeliğiyle ön planda olan kubbeli yapılar inceleniyor. Avrupa’nın hangi akımlardan etkilendiği, bu süreçte de Osmanlı’nın hangi taş yapılar ortaya koyduğu enine boyuna ortaya seriliyor. 


Prof. Doğan Kuban’la ‘Osmanlı Mimarisi’ kitabı üzerine röportaj verdi. İşte o röportaj:


Kitabınızda, Osmanlı mimarisinin İslam ve Hıristiyan toplumların oluşturdukları katmanlı bir yapıya paralel olarak, Akdeniz ve Ortadoğu mimari geleneklerinin bir sentezi olduğunu söylüyorsunuz. Bu sentez tam olarak nedir?


Osmanlı mimarisi modern ama sadedir. Süsleme aşırı kullanılmaz. En lüks mimarimiz Rüstem Paşa Camii’dir. Bizim iki tane mimari geleneğimiz var. Birincisi cami, ikincisi ahşap mimarisi. Cami mimarisi esasında Bizans mimarisinin uzantısı, transformasyonudur. Bizim Mimar Sinan gibi bir şansımız vardı. Sinan geometrik dehası yüksek bir adam. Basit kubbeli yapıya sahip Süleymaniye Camii’ni yapması bizim için çok önemli. Ayrıca aynı önemlilik üç nefli bazilika Ayasofya’nın kubbesini ve duvarlarını restore etmesi için de geçerli. Sinan, Bizanslılardan aldığımız Ayasofya için de büyük aklını konuşturmuş. Kendisine kadar yapılmayanı yapmış. Ama burada da önemli olan büyüklük değil. Görkemli oluşu. Antik Roma döneminde yapılan Panteon bile o kadar gelişmiş bir kubbeli mimariye sahip değil.


KUBBELİ YAPI HAKİM

Mimarinin en büyük özelliği nedir? Belirli bir yapı modeli var mı?


Osmanlı mimarisinde özellikle 14. yüzyıldan sonra örtü sistemlerinin tamamı kubbeli yapıya dayanıyor. Bunun nedeni de simge olması değil, pratik olmaktır. Medreseler ve kervansarayların tepesi kubbeyle örtülürdü. Yapılar ise genel olarak tek katlıydı. Saraylar buna en büyük örneklerdir. Osmanlı sadeliği tercih eden bir devlet.


“Osmanlı kültürünün en büyük ürünü mimaridir. Bu sanatın da en büyük ustası Sinan’dır” diyorsunuz. Mimar Sinan’ı bu kadar önemli kılan nedir? Eserlerinde nasıl bir teknik uyguladı da günümüzde hâla konuşuluyor?


Aslında uyguladığı yöntem yeni değil. Taş örme. Fakat mevzuya burada Sinan’ın geometrik dehası dahil oluyor; kubbeli yapıyı geometrize eden bir yaratıcılığa sahip. Ama mükemmel bir geometrik analizden bahsediyorum. Merkezi planlı yapılar; altıgen, sekizgen... Her biri ölçülü, estetik taş yapı. Bu mimari bakış açısını İslâm, Bizans, hatta Rönesans Avrupasında görülmemiş zengin bir pencereli duvar sistemiyle birleştirmiş. Avrupa’daki mimari yapılardan asla esinlenmemiş. Kendine has bir üslubu var: Sinan, geometriyi mükemmel mekân yapımında kullanan bence dünyanın en büyük mimarlarından biri. Statik dehası da çok büyük. Fakat bu da hesaba kitaba dayanmıyor. Arkasından gelen herkes onu kopya etmiş. Fakat bunun altını çizmek gerek; Sinan dekorasyonla da uğraşmazdı. Çünkü umurunda değildi. Bazen renklere karar verirdi, o kadar. Pragmatik düşünürdü. Tüm yetki ondaydı. Bunu Kanuni ile yazışmalarından öğreniyoruz. Sinan, Osmanlı kültürünün etkisiyle sadelikten yanaydı. Selimiye’yi yapana kadar araştırmalarını asla bırakmadı.


Selimiye Camii’nin eşsizliği hakkında neler söylersiniz. Dünyada var mı bir örneği?


Selimiye’ye benzer başka bir kubbeli yapı yok. Merkezi planı yapı da çok fazla değil. Avrupa’da da yok, çünkü Rönesans döneminde de katedral geleneği sürdürüldü. Selimiye mutlak bir geometrik yapıdır. Dünyada herhangi bir coğrafyada da eşine rastlamadık. Tam simetrik. İçi, dışı, taşıyıcı sistemleriyle ondan daha güvenli bir yapı olduğunu zannetmiyorum. Ben Selimiye’yi araştırırken dibinde dokuz ay yattım. Civarındaki medreselerde kaldım. Kubbesinin çapı 31,5, yüksekliği de 40 metre. Muazzam bir görüntü. Eşsiz ve benzersiz. Dimdik ayakta.


SÜLEYMANİYE DEVLETİN SİMGESİ

Süleymaniye Camii Osmanlı’nın neden bir cihan devleti olduğunu simgeliyor?


Aslında bütün görkemli mimariler, yapıldığı dönemdeki imparatorluğun bir cihan devleti olduğunu gösterir. Mesela Mısırlılar için Piramitler, Bizanslılar için de Ayasofya. Ama Süleymaniye Camii Kanuni Sultan Süleyman’la eşleştirildiği için önemli. Osmanlı aslında tam yerleşik olabilmiş bir devlet değil. Sürekli fetihle geçmiş ömrü. Fakat fetihler Kanuni ile zirveye ulaşıyor. Süleymaniye Camii de bu cihan devletini, büyüklüğünü simgeliyor. Görkemli. Kubbesi 53 metre. Çok büyük. Bu ana kubbe, tıpkı Ayasofya’daki gibi iki yarım kubbeyle destekleniyor.


Karar