Dönüşüm hem kentsel hem zihinsel olmalı!
Bilindiği gibi 16 Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası ile şehircilik olarak farklı bir döneme girdik. Bu dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelere büyük iş düşüyor.
Bilindiği gibi 16 Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası ile şehircilik olarak farklı bir döneme girdik. Bu dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelere büyük iş düşüyor. Çünkü yasal düzenleme ayağını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, uygulamasını da Belediyeler yürütüyor.
Osmanlı döneminden kalma belli başlı şehirlerimizde sayılı binalarımız var. Kentlerimiz büyük oranda Cumhuriyet döneminde kuruldu ve gelişti. En büyük bölüm ise köyden kente göçün başladığı 1950'li yılların sonunda gelişti.
Mevcut şehirlerimizi göz önünde bulundurduğumuzda şehir planı, bina mimarisi, sosyal mekanların yerleşimi, resmi kurum ve kuruluşların yayılması/planlanması ve depreme dayanıklılık yönlerinden şikayetçi olmayan yok.
Depreme dayanıklılık konusunda 17 Ağustos 1999'daki Marmara depreminden sonra çok önemli yönetmelikler getirildi. Yapı denetim firmaları vasıtası ile denetimler eskiye nazaran arttı ve aksayan yönlerine rağmen güzel gelişmeler de yaşanmakta.
Kent estetiği, ortak kullanılan sosyal mekanların yerleşimi ve tasarımı, ulaşımın planlanması konularında şehirlerimizde çok ciddi işlerin yapılması gerekmekte. Bu işin yasal düzenlemesini ve bina ve mekanların tasarlanmasının denetimini Bakanlık ve belediyeler yaparken, işin fiili yürütülmesi işini de müteahhit firmalar gerçekleştirmekte. Dolayısı ile müteahhit firmalar ve tasarımı yapan mimarlara da önemli görevler düşmekte.
Çarpık kentleşme ve kalitesiz yapılaşmadan şu ana kadar şikayet ediyor ve 'bizden öncekiler yaptı' diyoruz. Ancak şu an yasal düzenlemeleri yapanlar halen hayatta ve görev başında. Bu binaları yapan müteahhitler de şu anda işlerine devam ediyorlar.
Mimarlar ve şehir plancıları da geçmişte bu işi yapanların kusurlarını görerek yetişti. Yani biz hep gidene suç atarak bugünlere geldik. Oysa, sorumluların çoğu şu anda karşımızda. Peki, bizler onları suçlamak yerine onlara hesap sorarak yapılan işin önemli olduğunu, son elli yılda biriken çarpık kentleşmenin tamirinin yapılabilmesi için bundan daha büyük fırsat gelemeyebileceğini hatırlatmalıyız. Günümüzde şehirlerimiz 1980 ve 1990'lı yıllarda olduğu gibi büyük bir göç tehdidi altında değil. Büyük şehirlere gelip de ,'Başımızı sokacak' bir bina (gecekondu) yapalım yerine, çocuklarımız ve sosyal çevremiz ile rahat ve huzurlu yaşayacağımız binalar yapabilecek refah seviyesine ulaştık.
İşin kolayına, ucuzuna kaçmadan yapılaşmamızı ve şehirleşmemizi iki düşünüp bir hareket ederek daha dikkatli yaparsak, çocuklarımızın da şikayet edeceği şehirler yerine estetik ve rahat şehirler tasarlayıp inşa edebiliriz. Ve de böylece geleceği kısmen de olsa güvence altına almış oluruz.
Ali Rıza Yıldız/Flash Haber Gazetesi