Dubleks daire tarzında inşa edilmiş tekne!
Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan, bugünkü köşesinde 'Nazar etme ne olur; belki senin de olur!' başlıklı yazı kaleme aldı
800 metrekarelik bir yeri gözümüzde canlandıralım; bir kenarı 40, öbür kenarı 20 metrelik bir dikdörtgen ki bu ufak küsurat ihmâliyle yan yana konulmuş iki tane tenis sahası kadar yer...
-Hayrola üstad, bu tenis aşkı nereden zuhur etti diye sormayacağınızı ümid ediyorum. Araştırdım, öğrendim; 23x10 metre ölçülerinde tenis sahası.
Sekizyüz metrekarelik bir yer (dikkat arsadan bahsetmiyoruz; yer!) bizim müteahhitlerin her kata dört daire yerleştirmek üzere en azından kırk aileyi mesken sahibi yapabileceği bir alan. Biraz dişini sıksa, 200 konutluk sosyal mahalle bile yapar vallahi!
Uzatmayalım Armatör Kahraman Sadıkoğlu on sene kadar önce, deniz üstünde 800 metrekare yer kaplayan bir deniz aracı yaptırmış tersanede; bir yüzer tekne.
Yüzmesine yüzüyor, çünkü suyun üstünde duran fotoğraflarını gördüm gazetelerde ama ne kadar tekne olduğu konusunda ulemâ beyninde hayli ihtilâf çıkacağı kesin! Şahsen ben denizcilikten anlamam; deniz taşıtları konusunda uzmanlığım da yoktur; fotoğrafa baktım, ortada tekne filan göremedim. Vaktiyle boğaz kıyısında, arsa kıtlığından ötürü çaktırmadan denize doğru uzanıp abanmış çalgılı lokanta veya lokaller vardı, onlara benziyor.
Tekneden çok bir tesis; bir deniz aracı olmaktan ziyade bir kara tesisi intibaı bıraktı bende. Zaten dubleks daire tarzında inşa edilmiş; içinde yüzme havuzu, saunası, spor salonu ve helikopter pisti olduğunu yazıyor gazeteler.
-E, yapsın, yaptırsın, bize ne! diyeceksiniz; aynı fikirdeyim, fakat çevreci vatandaşlar aynı fikirde değil. Onlar bu aracın bir "denizkondu" olduğunu, yüzmekten ziyade, bir kıyıya bağlanıp ev gibi kullanılmak maksadıyla inşa ettirildiğini ileri sürüyorlar.
Demeye getiriyorlar ki, "Bu tekneyi açık denize çıkarsanız dayanamaz, şekli beyzî yani aerodinamik olmaktan ziyade kunt bir dikdörtgene benzediği için doğru dürüst yüzemez; bu ancak suyun üstünde durabilen bir şeydir; su üstünde harekete elverişli değildir. O yüzden bir muvazaa eseridir..."
Şimdi diyeceksiniz ki, "Muvazaa nedir; bilmiyoruz, öğrenmeye mecbur muyuz, niçin bu eski kelimeleri bir yerlerden bulup burnumuza dayıyorsun; bilmiyoruz işte, şunun Türkçesi yok mu ey yazar?"
Yok! Olsaydı yazardık. Tek kelimelik karşılığı yok. Mânâsı, "Meşru ve hukuki olmayan bir avantaj elde etmek için meşru görünen bir hileye başvurmak; kuralı kötüye kullanmak, hile-i şeriye'ye müracaat etmek gibi bir şey. İngilizcesi collusion.
...
Denizcilikten anlamam fakat çevreciler bu defa haklı gibi göründü bana.
Ne var ki armatörümüz, adı üstünde armatör; denizcilikten ve denizcilik mevzuatından anlıyor, kendisine, "Muvazaa yapıyorsun; bu tekne deniz aracı olamaz, olsa olsa dinlenme tesisi, lokanta vesaire gibi bir şey olabilir." diye itiraz eden bednam muhitlere karşı derhal kontratağa geçiyor. 16 Ekim 2008 tarihinde teknesini "Sergi/ Gösteri gemisi" olarak tanıtıp gemi tasdiknamesi talebinde bulunan armatörümüz neticede bir yetkilisinin ağzından şu açıklamayı yapıyor:
-İşlemler tamamlandı. Deniz ve kara sörveylerini tamamladık. 3 güne kadar tekrar denize açılacağız. Normal bir tekneden daha fazla belge gerektiren bizim teknenin işlemlerinin tamamlanması bir ay sürdü. Bu süreçte Marmaris Liman Başkanlığı'ndan gelen yetkililer tekneyi en ince ayrıntısına kadar inceledi. Denize açılmaması için hiçbir neden bulunamadı. Bunun ardından Denize Elverişlilik Belgesi verildi...
Radikal gazetesinin "enine boyuna" bütün ayrıntıları ile verdiği bu haberden sonra armatörümüzün sergi / gösteri gemisi hakkındaki lüzumsuz spekülasyonların bitmesi beklenirdi fakat ne mümkün?
...
Meğer işin evveliyatı varmış. Bakınız Radi-kal'in haberindeki o ayrıntı önemli; buyrunuz birlikte okuyalım:
Armatör Kahraman Sadıkoğlu, 800 metrekarelik dubleks daire şeklindeki, yüzme havuzu, saunası, spor salonu ve helikopter pisti bulunan yüzer evine, 10 yıl önce 'barge/yatch' (Duba/yat) adı altında tonilato belgesi aldı ve evi 'denizkondu' şeklinde Göcek'teki Sarsala Koyu'na yerleştirdi. Yüzer evin, Sarsala Koyu'nu işgal etmesine Çevre ve Orman Bakanlığı ile Denizcilik Müsteşarlığı kayıtsız kaldı. 'Denizkondu', Sarsala'da demirleyip halatlarla kıyıya bağlanan özel villa haline geldi. 'Barge' olarak tonilato belgesi aldığı için hiçbir vergi ödenmeden ve Denize Elverişlilik Belgesi çıkarılmadan koy işgaline devam etti. Yıllar içinde tepkilerin giderek büyümesi üzerine Muğla Valiliği, Denizcilik Müsteşarlığı'na bu durumun ne olacağını sormaya başladı.
Resmî makamların harekete geçmesi ve tepkilerin iyice yoğunlaşması üzerine, Sadıkoğlu, Denizcilik Müsteşarlığı nezdinde yüzer ev için, yeni bir formül arayışına girdi. Bulunan formülle uluslararası sefer yapan gemilerle ilgili bir sözleşmeye dayanılarak, 'denizkondu', 16 Ekim 2008 tarihinde gemi tasdiknamesinde 'Sergi/Gösteri gemisi' olarak yer aldı. Fakat bu kez ortaya Denize Elverişlilik Belgesi (DEB) sorunu çıktı. Denizkondu'nun Göcek'ten ayrılması istendi. Bu yıl temmuz ayı başında Aksaz Deniz Üs Komutanlığı'nda kara sörveyini (muayenesi) tamamlayan denizkondu, 25 Temmuz'dan beri Marmaris Albatros Marina'da deniz sörveyi için belgelerini tamamlamaya çalışıyordu.
...
Böylece bazı haset çevrelerin, "Hayır efendim; bu teknede ne sergileyecek, neyin gösterisini yapacakmış; adam bu şekilsiz yüzer tesisi, istediği koya bağlayıp yüzen tatil evi gibi kullanmak için yaptırdı. Binaenaleyh her ne kadar ilgililer uçabiliyor dese de kuş değildir; yüzse de gemi değildir," şeklinde konuşmasının ardındaki hikâyeye kısmen muttali olmuş bulunuyoruz.
Nitekim bakınız bazı çevreciler ise "Yenilen pehlivan doymaz" fehvasınca daha şimdiden şöyle konuşmalar yapmaya başlamış bulunuyorlar,
-Madem öyle ben de yarın bunun gibi bir yüzer ev yaptıracağım. Ama yanlış anlaşılmasın zevk sefa için değil, denetlemelerde bulunmak için. Bakalım bana da izin verecekler mi? Ne âlâ memleket. Herkes kendine göre bir şeyler yapsın, kılıfını uydursun, izin alsın. Ne güzel iş...
Yaptırın kardeşim, yaptırın fakat denizcilik sektörünü engellemeye çalışmayın; ayıp!
Bir an yukardaki sözlerin gerçek olduğunu varsayıyor ve inci tanesi kadar temiz ve değerli güney sahillerimizin bu gibi teknelerle dolduğunu tahayyül ediyoruz ve bu teknelerin hepsi de sergi, gösteri, teftiş, araştırma-inceleme, kamu menfaati vesaire gibi yüksek ve kutsal mı kutsal (?) maksatlara hizmet ediyor olsun... Ne güzel olurdu; bu kadar fazla miktarda araştırma-inceleme, teftiş ve denetleme gemimiz olunca, elbette göz zevkini bozan, denizi kirleten, denizde hareket etmek yerine güzel bir koy bulup oraya lök gibi demir atarak yerinden kımıldamayan tekneler sularımızı kaplamayacaktı...
Lâf uzadı; bağlayalım. Armatörümüz, suyun üstünde duran villası için gerekli bütün teknik izin şartlarını yerine getirmiş ve denize uygunluk belgesini elde etmiş bulunuyor. Bundan sonra söylenecek olanlar, "zenginin malı, züğürdün çenesi" makamındadır vesselâm.
Ha, "Ben de yaptıracağım; ben de evimin altına duba taktırıp Göcek koyuna lök gibi demir atarak yan gelip keyfime bakacağım." diyorsanız memlekette fırsat eşitliği var efendim; öyle söylüyorlar.
Deneyiniz, belki size de çıkar!
Zaman/Ahmet Turan Alkan