Gezi Parkı'nın Beyazıt Vakfı’na devri mülkiyet hakkına aykırı mı?
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Taksim Gezi Parkı'nın Beyazıt Vakfı’na devri mülkiyet hakkına aykırı mı? İşte Gezi Parkı'nın devri ile ilgili yasal detaylar...
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Avukat Selçuk Ömerbaş bugünkü köşesinde Gezi Parkı'nın devrini kaleme aldı.
İşte Avukat Selçuk Ömerbaş'ın 'Gezi Parkı, Beyazıt Vakfı’na Devredilemez' başlıklı yazısı...
Vakıflar Genel Müdürü, Gezi Parkı’nın vakfa devredildiğini açıklarken vakfın 1505 tarihli vakfiyesinde, İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi, Gümüşsuyu Mahallesi’nde bulunan tapunun 751 Ada 1., 2., 3. ve 4. parselleri “Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’nda yer almaktadır” demiştir. Açıklama yanıltıcıdır.
Sultan II. Beyazıt, vakıfnamesinde, kadim şehir merkezi olan Konstantiniyye haricinde kalan, aşarı vakfedilen taşınmazlara “Havası Konstantiniyye” namı vermiş, muamele varakalarında fundalık, çayır, tarla, koru cinsi ile yazılan bu arazilerin gelirinin bir kısmı (öşürü-aşarı) ile Beyazıt Külliyesi’nin giderlerinin karşılanmasını öngörmüştür.
YETKİ SINIRLANDIRMASI
Sultanlar, vakıf kurarak kudretlerini sınırlamıştır (otolimitasyon). Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme döneminde sultanlar, sınırsız kudretleri ile devleti yönetirken ebediyen hayırla anılmaları için vakıf kurmaya ikna edilmişler, böylece mal varlıklarını vakfetmişler ve kalıcı, görkemli eserler yapılarak halkın yararına sunulmuştur.
Fatih Sultan Mehmet ve sonra Sultan II. Beyazıt bu amaçla vakıf kurmuştur. Sultan II. Beyazıt, Hicri Cemaziyülevvel 911’de yazılan vakfiyesiyle İstanbul’un merkezinde, Beyazıt Külliyesi’ni inşa ettirmiştir. Külliye, Beyazıt Camii, türbesi, aşhane-imaret, sıbyan mektebi, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşmuştur.
Ayrıca külliyeye gelir sağlamak üzere Selanik’te ve Bursa’da birer büyük kervansaray yapılmıştır. Bursa’daki kervansaray (şimdi Pirinç Hanı) Mayıs 1507 ile Temmuz 1508 arasında inşa edilmiştir. Ayrıca Selanik’te bir bedesten, bir başhane, bir hamam ile esasları “kâfir yapısı” olan iki hamam daha vakfedilmiş, Edirne’de Kaleiçi’nde Yemiş Kapanı Kervansarayı camiye vakıf olarak kaydolunmuştur.
Sultan Beyazıt inşa edilecek külliyenin nasıl yönetileceğini, müezzinin yeteneğinden aşhanede pişecek pirincin kalitesine varıncaya kadar ayrıntılarıyla vakfiyesine yazdırmıştır. Bu işlevlerin yerine getirilmesi için de Selanik ve Bursa’da kurulacak vakıf eserlerin yanında ek gelir olarak arazilerin kira bedelinin bir kısmı olan aşarın külliyeye aktarılmasını vakfetmiş, şart koşmuştur.
YASAL DÜZENLEME
Mülkiyet hakkı devlete ait araziler, 7 Ramazan 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 2. ve 3. maddelerinde miri arazi olarak nitelendirilmiştir. Aşarın (öşür) ise miri araziden elde edilen mahsulden alınan pay olduğu bilinmektedir. Araziden alınan kira bedelinin bir kısmının vakfedilmesine “mukataalı vakıf” denilmektedir.
17 Şubat 1341 tarih 552 sayılı Aşarın İlgası ve Yerine İkame Edilecek Mahsulatı Arazi Vergisi Hakkındaki Kanun’la devlet, gerek öşür ve gerekse bedel-i öşür mukataasından vazgeçmiş, bu kabil taşınmazların vakıfla ilişkileri kesilmiştir.
50’Lİ YILLARDA SONLANDIRILDI
Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi’nin, II. Beyazıt Vakfı’nın eski Petnahor (Bugünkü Göktürk) Kemerburgaz yerleşkesi hakkında, 29.2.1966 gün E.16923, K.2060 sayılı kararıyla tapuda yazılı vakıf kaydının (şerhin) silinmesi gerektiğine oybirliğiyle karar verilmiştir. Yargıtay’ın konuyu her yönüyle inceleyip değerlendiren bu kararı, uygulamaya ışık tutmuş, diğer davalarda emsal gösterilmiş, örneğin Sultan Selim Vakfı’na da uygulanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, bu ve benzer davalarda taraf olduğu için hukuki durumu bilmemesi mümkün değildir.
Osmanlı Devleti’nin, fethedilen toprakları kaybetmesi, gerileme dönemine girmesiyle arazi-mülkiyet haklarında ve kullanımında tam anlamı ile keşmekeş yaşanmıştır.
Cumhuriyetimizde, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile yöneticileri bulunmayan veya iktisadi değeri kalmayan vakıfların, 3402 sayılı Kadastro Kanunu da toprak kullanımına ilişkin uyuşmazlıklara kesin son vermek amacıyla “tasfiye kanunları” niteliğinde yürürlüğe girmiştir.
İstanbul bölgesinin kadastro işlemlerinin 1950’li yıllarda sonlandırıldığı bilinmektedir.
YANLIŞTAN DÖNÜLMELİ
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun, 20 Mayıs 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E.2003/1 K.2004/1 sayılı kararında “Vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine” karar verilmiştir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararları, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi gibi uygulanmaktadır.
Bu sürenin Gezi Parkı parselasyonu yönünden çoktan geçtiği bellidir. Vakıflar Genel Müdürü’nün sözlerinden, 2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesiyle geriye dönülerek Gezi Parkı’nın vakfa verilmesiyle Sultan II. Beyazıt Vakfı’nın sanki ihya edilmiş sayılacağı anlaşılmaktadır. Eğer Sultan Beyazıt’ın iradesine saygı gösterilecekse, İBB’ye ait mülkiyeti kesinleşmiş parselleri edinmek yerine, vakfiyeyle Sultan Beyazıt’ın Beyazıt Külliyesi’nde vasiyet niteliğindeki isteklerinin hayata geçirilmesiyle yerine getirilmelidir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün; anayasada yer alan mülkiyet hakkına, Medeni Kanun ve Kadastro Kanunu’na, Vakıflar Kanunu’na, Tapu Kanunu’na, Yargıtay kararlarına açıkça aykırı olarak Gezi Parkı’na ilişkin yaptıkları işlemi geri alması gerekir, gereklidir.
Taksim Gezi Parkı'nın mülkiyetinin devredildiği iddiası mecliste!