Genel

Gürsel Öngören: 2 milyon bina ilk depremde yıkılacak!

Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngören, son 50 yılda yapılan 6 milyon binanın 2 milyonunun ilk depremde yıkılacak veya ağır hasar görecek durumda olduğunu söyledi...


Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngören, son 50 yılda yapılan 6 milyon binanın 2 milyonunun ilk depremde yıkılacak veya ağır hasar görecek durumda olduğunu belirtti.

kentsel dönüşümde belediyelerin rolü hakkında değerlendirmede bulunan Öngören, 1960'lı yıllarda kente göç edenlerin şehrin çevresindeki boş arazilerde tek katlı derme çatma yapılarla gecekondu bölgelerini oluşturmaya başladığını hatırlatarak, 1970'lerden sonra belediyelerce verilen izinlerle bu gecekonduların birkaç katlı hale geldiğini ve her belediye seçimi öncesinde gösterilen zaafla binaların 7-8 katlı apartmanlara dönüştüğünü söyledi.


Bunun üç sorumlusu olduğunu ifade eden Öngören, şöyle konuştu: "Birincisi devlet veya vakıf arazilerine bu gecekonduları yapanlar ve sonrasında bunları kaçak olarak yedi sekiz katlı hale getirenlerdi. İkincisi kaçak bina yapanlara "yapın diyen" veya en hafif ifadesiyle "göz yuman" belediyelerdi. Sonuncu günahkar grup ise 1960 ve 1970'li yıllarda göç dolayısıyla konut ihtiyacını göremeyen ve sonrasında da kaçak yapılara göz yuman belediyeleri denetlemeyen, 40 yıllık bayındırlık ve iskan bakanlığının yöneticileriydi.

"6-7 katlı binaya çevrilen gecekonduların çoğu ilk sallantıda çöküyor. İzmit, Yalova, Sakarya ve Van örnekleri gibi.


20 bin cana mal oldu. Şuan 50 yılda yapılan 6 milyon binanın 2 milyonu, ilk depremde yıkılacak veya ağır hasar görecek durumda. 2 milyon binanın içinde 67 milyon konut veya işyeri olarak için belediyelere odaklanalım. Şu anki çarpık kentleşmenin ilk sorumlusu belediyelerdir. Bu nedenle Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kentsel dönüşüm süreçlerinde belediyeleri çok sıkı denetlemesi gerekmektedir. Riskli alanlarda belediyelerin kapalı kapılar arkasında projeler yapmasının ve bu projelerin inşaatının da müteahhitliğe soyunup belediyelerin yapmasının önüne geçilmesi gereklidir. Öncelikle riskli alanlarda yapılan projeler tek tek Bakanlık tarafından irdelenmelidir. Bakanlığın elinde Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü ile Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü var. Buralarda denetim ve kentsel tasarım işine özel bir önem verildiğini görüyorum, ama kadroları yetersiz. İşin başında riskli alanlarda doğru projeler ve doğru kentsel tasarımlar yapılmalıdır.


Yoksa 8 katlı binaların yerine otuz katlı binalar yapıp, boşalan alanlara da belediyelerin gelir elde edeceği yeni bloklar yapmanın kentsel dönüşüm ile bir ilgisi yok. Kentsel dönüşüm sağlıklı, düzenli ve estetik unsurlar barındıran mahalleler, semtler yaratmaktır." - "Devlet kentsel dönüşümü özel sektöre ihale etmeli" Öngören, çağdaş yaşama uygun yeni mahallelerde yapılacak binaların özel sektörüne ihale edilmesi gerektiğine dikkati çekerek, " Devletin halı, basma ve ayakkabı yapmasından nasıl çağdaş ekobağımsız bölüm var. Ekonomistler gibi az göstermek için dolar bazında hesaplayalım zira lira olarak hesaplarsak fatura ikiye katlanıyor. Her bir konutun bugün 50 bin dolara çıkacağını düşünürsek ortada sadece bina olarak 300-400 milyar dolarlık bir fatura var. Eksik olan okul, ibadethane, spor salonu, çocuk parkı, kültür merkezi gibi sosyal ve kültürel donatı alanları için de 100 milyar dolar dersek, etti yuvarlak 500 milyar dolar. 20 yılda yapalım dersek her yıl 20-25 milyar dolar lazım." Öngören, Türkiye'nin büyük depremlere neden olan fay hatları üzerinde olduğuna işaret ederek, "Bu nedenle piyangonun herhangi bir şehre çıkma olasılığı yüksek. Bu çarpık yapılaşmanın üçte biri İstanbul ve çevresinde. Marmara büyük depreminin önümüzdeki 20 yılda olabileceği öngörülmüştü. O halde belediyeciliğin oluşturduğu bu enkazın tasfiye edilmesi gerekiyor. Deprem ve can güvenliği denince insanların sağlıklı ve güvenli bir hayat sürecekleri kentlerin varlığı önem taşımaktadır" diye konuştu.

Çarpık kentleşmenin deprem riskinin yanı sıra insanları mutsuz etmek gibi bir etkisini de olduğunu belirten Öngören, "Sosyal ve kültürel donatı alanları eksik.


O yüzden yaşayanlar da ya sağlıksız, ya mutsuz. Hastane yeterli değil, kamu hizmet binaları yetersiz. Yer olmadığından veya olan yere yapılmadığından okullar da devletten özel sektöre geçti. İbadethaneler bile eksik. Tiyatroların, sanat merkezlerinin, meslek edindirme kurslarının olması gereken sanat ve kültür merkezleri yok. Spor salonlarımız, havuzlarımız yok o yüzden olimpiyat bile yapamıyoruz. Şakası bir yana, spor yapmayan, senelerce duman altı kahvelerde yetişmiş en az iki nesil var" ifadesini kullandı.

- "Yapıların üçte biri can güvenliği riski taşıyor" Öngören, son 40 yıla bakıldığında belediye ve ilgili bakanlık çalışmalarının sağlıklı ve düzenli kentler oluşturmaya yetmediğinin görüldüğünü vurgulayarak, yapıların üçte birinin can güvenliği riski taşıdığını, konut, sanayi ve ticaret bölgelerinin yanlış yerleştirilmesinin doğa tahribatına neden olduğunu, çevreyle uyumsuz binaların çoğaldığını kaydetti.

Bütün bu olumsuzlukların "kentsel dönüşüm" adıyla yaygın bir değişim hareketini gerekli kıldığını dile getireren Öngören, sözlerini şöyle sürdürdü: "1999 ve 2011 depremlerinin yıkıcı etkilerinin, insanımızı bilinçlendirmesi ve onların dikkatini sağlıksız yapılaşmaya çekmesi sonucu, kentsel dönüşüm hareketi kamu ve özel sektör işbirliği ile toplumca benimsenmiştir.

Özellikle önümüzde yerel seçimler olduğu nomi anlayışı doğrultusunda vazgeçtiysek, devletin konut yapmasından da artık vazgeçmemiz gerekiyor. Bu ihale süreçleri de şeffaflık ve eşitlikçilik ilkeleri açısından denetlenmelidir" dedi.


Riskli yapıların dönüşümü açısından da artık yeni bir anlayışa geçmenin zamanı geldiğini anlatan Öngören, "Teşvik ve yardımlarla riskli binayı yıkıp, yerine sağlam bina yapmak, can ve mal güvenliğini sağlıyor ama çarpık kentleşmeyi ortadan kaldırmıyor. Bu yüzden şehirlerde parselleri, adaları birleştirip, mahalle ölçeğinde riskli yapıları yıkıp yeniden yapmamız gerekiyor. Bu çalışmada daha küçük konutlar oluşturup, çekirdek aile yaşamına ve büyük kente uygun yeni bir yaşam sistemine geçilmesi gerekiyor. Bu konuda Bakanlığın parsel ve ada birleştirmeyi teşvik eden yasal düzenleme yapması gerekiyor.

Ekimde gündeme gelecek İmar kanunu değişiklikleri bunun için bir fırsattır" şeklinde konuştu.

Bakanlığın riskli binalar açısından mahalle, semt, ilçe ve il bazında imar planlarındaki bütünlüğü sürekli gözetmesi ve denetlemesi gerektiğini kaydeden Öngören, "İmar planlarının bütünlüğü, tadilat planları ile delik deşik olmuştur. Herkes arsasında imar tadilatı ile metre kare ile kat artışları peşinde, bu yüzden bu egoizm iyi yönetilmelidir" dedi. 



Ankara İlke Gazetesi