Genel

Haldun Taşman, 140 milyon dolarlık fabrikalarını sattı!

ABD'de gördüğü hemşehrilik fonu sistemini memleketi Bolu'ya taşıdı. Bugün tek uğraşı var: Hemşehrilik fonunu Türkiye'de diğer kentlere yaymak

 Haldun Taşman 140 milyon dolar değerindeki fabrikalarını bir çırpıda satıp kendini hayır işlerine adadı. ABD'de gördüğü hemşehrilik fonu sistemini memleketi Bolu'ya taşıdı. Bugün tek uğraşı var: Hemşehrilik fonunu Türkiye'de diğer kentlere yaymak.

BİRİNCİ RESİM
Taşmanlar'ın malikanesindeyiz. Intel'in eski CEO'su Craig Barrett ve eşi Barbara, Taşmanlar'ın ısrarlı davetten karşısında sonunda pes ettiler. Dört ay önce Türkiye'ye gelip, önce Kapadokya'yı balonla turladılar, ardından Konya'da semazenleri izlediler ve oradan da Bodrum'a geçerek kendilerini Halikarnas'ın büyüsüne kaptırdılar.

Geçen ay ise Barrettlar'ın yerini Oklahomalı bir banka patronu, Amerikan Forbes 400 listesinden bir dolar milyarderi almışa. Eşiyle birlikte Taşmanlar'ın davetlisi olarak İstanbul'a gelmiş, İstanbul'un keyfini sonuna kadar çıkarmıştı.

Taşmanlar'ın misafirperverliği Türkiye topraklanyla sınırlı değil. İkilinin yılın diğer yansını geçirdikleri Phoenix, Arizona'daki evleri de davetleriyle ünlü. Davetli listesinde genellikle, valiler, belediye başkanlan ve Wallmart, Intel gibi Amerika'nın büyük şirketlerinin üst yöneticileri yer alıyor. Bu listeye elbette çiftin Türk dosttan da dahil ediliyor. Amerika'da yaşayan Türklerin bu kadar çok Amerikalı dost edinmesi pek sık rastlanan bir durum değil.

Nihal Taşman, verdikleri bir davete katılan Türkiye'nin eski Los Angeles Başkonsolosu'nun şaşkınlığını gizleyemediğinden ve "ilk kez bir Türk vatandaşının davetinde bu kadar çok Amerikalı görüyorum" dediğinden bahsediyor.

Haldun Taşman'ın hayatına bakınca seçkin dostlar, davetler, ödül törenleri, kısacası pınlulı bir hayat görüyorsunuz. Ama içinizden, "Dolar milyarderleri kulübüne üye olmalı" diye geçiriyorsanız fena halde yaralıyorsunuz. Hatta dostlarına bakarak mütevazı bir hayatı olduğu bile söylenebilir.

İKİNCİ RESİM
Yıl 2008... Bir ödül töreni... Haldun Taşman'a, "atalarına olan bağlılığını bırakmadan Amerikan vatandaşlarının özümseyenlere" verilen Ellis Adası Şeref Madalyası takılıyor. 2008 yılında bu madalya Türkiye'den iki kişiye verilmiş. Biri ünlü doktor Mehmet Öz, diğeri Haldun Taşman...

ÜÇÜNCÜ RESİM
Taşman, Phoenk Arizona'daki ofisinde... Bir yandan kahvesini yudumluyor, bir yandan geçmiş yıllan düşünüyor. Talaş Amerikan Koleji ve Robert Kolej günlerini, Fullbright bursuyla Columbia Üniversitesi'ne MBA için gidişini, iki yıl Wall Streef te, Deloitte'de çalıştıktan sonra "büyük şehirler ve şirketler bana göre değil" diyerek Arizona'ya yerleşmesini, burada plastik sanayiinde faaliyet gösteren Tech Group'da muhasebe müdürü olarak işe başlayışını ve şirket ortaklığına kadar yükselişim gözlerinin önüne getiriyor.

Taşman'ın profesyonel olarak başladığı işi, patronu Steve Uhlmann ile kurduğu yakın dostlukla birlikte ortaklığa dönüşmüş. Plastik sektörünün yıldızının parladığı yıllarda, önce ABD içindeki tesislerinin sayısını artırmaya başlayan şirket, Meksika Guadalajara'dan Porto Riko'ya, Dublin'den Çin'e ve Singapur'a kadar dünyanın pek çok noktasında fabrikalar açmış. Sağlık devi Pfizer'a tek kullanımlık şırıngadan tutun da plastikten yapılan ne varsa üretmişler. 35 yıl boyunca Hewlett Packard'ın baskı makineleri için üretilen kartuşları imal etmişler. Toyota için kaputun altında gördüğünüz küçük plastik parçalardan aklınıza geleni onlar yapmış. Casio müzik aletlerinin plastik bileşenlerini de... Ve başka birçok büyük firmanın yer aldığı uzun bir müşteri portföyü olmuş.

Sonuç, 35 yılın sonunda 13 fabrikada 3 bin 500 kişi istihdam eden ve 200 milyon dolar ciro yapan bir şirketler grubu...

DÖRDÜNCÜ RESİM
Dramatik bir sahne. İki kızı Haldun Taşman'a, babalarının işinde çalışmak istemediğini itiraf ediyor. Kızlarından biri doktor. Diğeri ise biyomedikal mühendisi. Mesleklerine aşıklar ve plastik işi onların hiç mi hiç ilgisini çekmiyor. İşin tuhafı ortağı Steve'in iki kızı da baba mesleğini sürdürmeye niyetli olmadığını açıklıyor. Peki şirketlere ne olacak

Haldun Bey tedirgin. O günleri şöyle anlatıyor:
"İşin başında bizden biri olmadan devam edemeyeceğimizi gördük. Ancak yarattığımız değerin bizden sonra devam ermesini de istiyorduk. Ve bir anlaşma yaptık. Şirketin bizim dışımızdaki yöneticilerinin devam etmesi ve adının değiştirilmemesi şartıyla dokuz fabrikamızı 140 milyon dolara sattık."

Taşman'ın bugün sadece bir şirkette 7-8 milyon dolar değerinde hissesi var.

BEŞİNCİ RESİM
Haldun Taşman memleketi Bolu'da... Kentin ileri gelenleriyle Bolu için neler yapabileceklerini tartışıyor. Bütün istediği, Amerika'da gördüğü "hemşehrilik fonu" sistemini Türkiye'ye getirmek, başta Bolu olmak üzere sanayileşmeye yeni başlayan pek çok kenti bu yolla kalkındırmak...

2005 yılında sanayiciliğe veda eden Taşman, "Öldükten sonra servetimin hayır işlerinde kullanılmasına imkan tanıyacak bir vasiyet hazırlamıştım. Eşim, 'neden bu işleri bize bırakıyorsun, hayattayken neden kendin yapmıyorsun' dedi ve her şey böyle başladı" diyor.
Ama bu hikayenin bazı eksik kısımları da var. Taşman anlattıkça parçalar yerine daha iyi oturuyor. Söz bir kez daha kendisinde:

"Bunu ilk kez kızlarımın Amerika'da okuduğu kolejin mütevelli heyetine girdiğimde fark ettim. Amerikan eğitim sisteminde, okul müdürlerinin, rektörlerin etrafında toplanmış, bağışçı iş adamlarından oluşan bir grup olur. Bu iş adamları yetenekli ve parlak öğrencilere burslar verirler. Bağış yapan bir iş adamı olarak kolejin mütevelli heyetine girdiğimde bunun aynı zamanda başarılı iş adamları ve yöneticilerle tanışmak için eşsiz bir fırsat olduğunu gördüm."

Hisselerini devreden Taşman, artik haftanın yedi günü çalıştığı bir işi olmadığına göre hayırseverlik işini daha da büyütebileceğim düşünüyor. Tohumluk diye küçük bir miktar bağış yaptığı bir hemşehri fonu olan Arizona Community Foundation'ın varlıklarının kısa zamanda 14 milyon dolan geçtiğini görüyor ve kendisine şu soruyu soruyor: Neden Amerika'daki Türkleri örgütleyip, Türkiye'ye yardım edecek yeni bir fon kurmuyoruz
Dostlarına konuyu açıp planına destek arıyor ve bulduğu destekle Turkish Philantiophy Fund'un (Türk Hayırsever Fonu) kuruluşuna öncülük ediyor.

2007'de fon kurulmadan bir yıl önce, doğduğu topraklara Bolu'ya giderek şehrin önemli isimlerine "Bolu için ne yapabilirim" diye soruyor.

Taşman'ın bugün Bolu için şöyle bir planı var: "Derginizin yayımladığı Yaşanabilir Kentler Araştirması'ra takip ediyorum. Bolu'yu üst sıralara taşıyan kriterlerin eğitim ve sağlık olduğunu görüyorum. Bolu'da eğitim ve sağlık alanındaki gelişmede en büyük pay İzzet Baysal Vakfı'nındır. Rahmetli İzzet Baysal bu vakfı, tamamen eğitim ve sağlık alanında bağış yapacak şekilde kurdu. Ben de diğer alanlarda kentin gelişimine yardıma olacak bir vakıfla tamamlayıcı olmak istedim."

32 Bolulu hayırseverin katkısıyla kurulan Bolu Bağışçılar Vakfı, 1 milyon dolar varlığa sahip. Bunun 800 bin dolarını Taşman bağışlamış. Yine de vakfın geliştirdiği projelere bakıldığında Taşman'ın hayalini kurduğu çizginin uzağında olduğu söylenebilir.
Vakfın en önemli projesi, geçtiğimiz aylarda temeli atılan okul öncesi eğitime yönelik merkezin inşaatı. Bu merkez hem İzzet Baysal Üniversitesinde okul öncesi eğitimle ilgili insan kaynağı yetiştirilmesine yardıma olacak, hem de kentteki okul öncesi eğitim ihtiyacına karşılık verecek şekilde tasarlanmış. Faydalı olacağına şüphe yok ama Taşman, eğitim ve sağlık alam dışına yoğunlaşmış bir vakıf için yola akmıştı...

Bu süreçte Haldun Taşman için asıl sorun Bolu'da kopan fırtına olmuş. Hakkında pek çok komplo teorisi üretilmiş. Sorosçulukla itham edilmiş, Amerikan vatandaşı olması eleştirilmiş. Dedelerinin Kurtuluş Savaşı'nda düşmanla işbirliği yaptığı söylenmiş.

Taşman bunların hiçbirine cevap vermemiş. İyi ama neden Galiba tecrübe böyle bir şey...
"Sanayiciyken GE'den öğrendiğimiz bir şey vardı. Diyelim 100 kişi çalıştırıyorsunuz. İçlerinden 20 kadarı işi kendininmiş gibi benimseyip, odaklanır. 60 kadarı nötrdür. Geri kalan 20 kişi ise mutlaka bozuculardan oluşur. Bunlar negatif insanlardır, yapmak istemezler. Toplumlarda da bu dağılım vardır. Sistemin bunları elimine etmesi gerekiyor. Hiçbir kent dışarıdan beslenmeden kalkınamaz. Boluluların kalkınmak için pozitif düşünerek, bu insanlara fırsat vermemesi gerekiyordu. Yaptılar da..." diyor. Ve ekliyor, "Amerikan futbolunda sahanın içinde, tribünde birçok şey olur. Ama iyi oyuncular sadece topu takip eder. Yeterince odaklanmışsanız hiçbir negatif düşünce sizi durduramaz."

Taşman'ın sıradaki hedefi ise Amerika'dan öğrendiği hemşeri vakfı modelim diğer kentlere de anlatmak Bolu Bağışçılar Vakfı Türkiye'nin ilk hemşehri vakfıydı. "Eskişehir, Trabzon, Gaziantep, Kayseri gibi yerlere bu modelin faydasını anlatacağız" diyor ve ekliyor: "Bağış işini zenginlerin tekelinden çıkarıp tabana yayan bir sistem bu. Eğer akıllarına yatarsa onlar da bir araya gelip kendi vakıflarım kurabilirler."

Haldun Taşman iş adamlığım bıraktığı 2005 sonrasını "Hayatimin er muhteşem beş yılıydı" diye özetliyot Ama bunun nedeni, kalburüstü dostlarıyla çıktığı eğlenceli seyahatler ya da katıldığı üst düzey davetler değil.

Onu izleyenler, 60'ından sonra yaşamında daha büyük bir anlam arayışına girmiş bir adamın manevi canlanmasına tanıklık ettiklerini söylüyorlar. Üstelik bu canlanma için "Ferrari'sini Satan Bilge" kitabının baş karakteri avukat Julian Mantle gibi, kalp krizi geçirip kendim Himalayalar'da yaşayan Sivana Bilgeleri'nin öğretilerine adamasına gerek kalmamış.

İKİ DEDESİ DE İSYANDAN İDAM EDİLMİŞ
Haldun Taşman, tam "isyancı olduğu için Kuva-i Milliye tarafından idam edilen bir dedenin torunu olmak ve bunların fütursuzca yazılıp çizilmesi nasıl hissettiriyor" diye sormak üzereyken bizi durduruyor ve anlatmaya başlıyor: "Öncelikle bir değil iki dedem idam edildi, irvanyalı Hacı Emin Efendi ve Hacı Hamdi Boyacıoğlu. Ama Kuva-i Milliye tarafından değil, Çerkez Ethem tarafından. Üstelik Atatürk'ün asılmamaları için gönderdiği telgrafa rağmen, iki dedem de 600 senelik bir imparatorluğun çökmemesi gerektiğine inanmışlar ve isyan çıkarmışlar. Diğer yandan biz Atatürk sevgisiyle büyüdük. Babamın kuzeni Cevat Eyüp Taşman'dır. 1910 yılında Robert Kolej'den mezun olup Columbia Üniversitesi'nde burslu okumuş, uzun süre ABD'de çalışmış ve petrol konusunda dünyanın önde gelen adamlarından biri haline gelmiş bir insandır. Atatürk 1935'te Cevat Eyüp Taşman'ı çağırarak MTA'nın başına geçmesini istedi. Bugün Türkiye'nin Güneydoğu'sunda çıkarılan petrollerin keşfinin onun zamanında yapıldığını biliyor musunuz Ya da dayım Ahmet Hamdi Boyacıoğlu'nun Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından biri olduğunu"
Burak Mavi/Busıness