Sektörel

Halit Dumankaya: 20 yıldır devletten su içmedik

Dumankaya İnşaat'ın kurucuları Halit ve İbahim Dumankaya, firmanın nerelerden nereye geldiğini anlattı

Resmi taahhüt işleriyle sektöre adım atan Dumankaya İnşaat, kuruculardan Halit Dumankaya milletvekili olduktan sonra, devletin hiçbir ihalesine girmemiş. Dumankaya vekilliği bırakalı 11 yıl oluyor ancak hâlâ "Devletin çeşmesinden su içmiyoruz" diyorlar.

Temeli 47 yıl önce atılan Dumankaya İnşaat'ın kurucuları İbrahim-Halit Dumankaya kardeşler, bugün ağır yükleri çocukları Ali ve Uğur Dumankaya'ya devretmiş olsalar da hâlâ işin başındalar. Şirket başkanları olarak bilgi ve deneyimlerini ailenin üçüncü nesil yöneticileriyle paylaşan emektar inşaatçılar, beton dökülürken izlemek için şantiyeye gitmeyi bile sürdürüyorlar. Teknolojinin getirdiği yeniliklerle Dumankaya İnşaat'ın kabuk değiştirdiğini anlatan kurucular, yeni fikirlere açık olduklarını ifade etseler de bazı şeylerin değişmediğinin altını çiziyorlar. Halit Dumankaya 1991'de  ANAP Milletvekili olunca, dedikodu çıkmasın diye devlet ihalelerine girmeme karan alıyorlar. Bu gelenek o tarihten beri bozulmuyor. Dumankaya İnşaat, neredeyse 20 yıldır, bırakın resmi taahhüt işlerini, TOKİ ihalesine bile katılmıyor. Halit Dumankaya, bu durumu "devletin çeşmesinden su içmiyoruz" diye açıklıyor.

'6 KİŞİ AYNI ODADA KALIRDIK'
11 yaşında babasını kaybeden ve ailenin büyük erkeği olarak 16'sında Rize İkizdere Köyü'nden İstanbul'a göç edip inşaat işçisi olarak çalışmaya başlayan İbrahim Dumankaya, o günleri şöyle anlatıyor: "Geçim sıkıntısı çekiyorduk. 5 kardeş yetim kaldık. İstanbul'a geldim ama kalacak yer yok. Paris Mahallesi'nde, 6 kişinin tek odada kaldığı bir yer bulduk. Yer yatağında yattık. Kadıköy'de Çayelili bir kuru fasulyeci vardı. Tabağı 25 kuruştan 2 tabak fasulye ve ekmekle beslendim. Maceraya başladık. Sonra inşaatlarda çalıştım 4 yıl. Öğrenme devrem oldu. Bir inşaat nasıl başlar, nasıl usta eline malayı alır, yerinde gördük. 60'lı yıllara geldik. Sonra dedik ki, 'Böyle gitmeyecek, işe atılalım'. Gayret ettik. Nasıl yaptık? Çok çalışıp az harcayarak. Halit de Eskişehir'de iktisat öğrenimi görüyordu. Şirket kurunca yanıma geldi. Bir süre sonra yap-satçı da olduk."

ÇOCUKLAR ÇOK HARCIYOR
1961'de ilk şirketlerini kuran, 1963'te de adi ortaklık olarak yola devam eden Dumankaya kardeşlerin emeği bugün çocuklarına emanet. Uğur Dumankaya iç mimar, Ali Dumankaya ise makine mühendisi. Peki yönetim masası, kuşak çatışmalarına, uzlaşmazlıklara sahne oluyor mu? Halit Dumankaya yanıtlıyor: "Mali işler müdürü de gelir. 5 kişi masa başına otururuz. Tartışırız, konuşuruz, baba oğul diye bir şey olmaz orada. Dünya şirketi gibi... Dediğim dedik, çaldığım düdük yapmayız. Ama ata erkiliz. Kapıdan çıkınca baba-evlat sevgisi hat safhada. Biz biraz tutucuyuz. O kadar paraları, zorluktan geldiğimiz için harcayamayız. Onlar harcıyor. Harcamadan da olmaz. Yoksa bugünlere gelemezdik."
 
Kontrol mühendisiyle yemek yerken ellerini gizleyen patron
İbrahim Dumankaya, ilk taahhüt işini nasıl aldığını şöyle anlatıyor: "Ne müteahhitlik belgem, ne teminat mektubum vardı. Rahmetli babamın, ölüsünün de faydasını gördüm. Mehmet Ali Amca vardı. Rize'nin başka bir köyünden. Gittim yanına, falan köyden falancanın oğluyum dedim. Bir iş yapacağım da vekalet lazım, teminat lazım dedim. Adam durdu, "Oğlum sizin köylülere yardım ettim, teminat mektubu verdim. Hiçbiri banka faizini bile ödemedi" dedi. Ben bir cız ettim vermeyecek diye. Ama "Baban iyi adamdı, tamam" deyip 10 bin liralık mektup verdi. Aldım onu ve işe girdim. Bende çok büyük bir iz bıraktı, ikinci bir iş aldım Rize'de. Ermeni bir kontrol mühendisimiz vardı, Serkis Tanak. Gündüz onu yemeğe götürüyorum. Tabii inşaatta da çalıştığım için ellerimi göstermek istemiyorum. Ellerim hep kapalı! O bana, "Seni görüyorum, sıkıntın var" dedi. Hesap kitabı da o gösterdi bana. "İleride işadamı olursun" dedi. İstese, batırır seni. Onu da unutamam. Halit Dumankaya ise milletvekilliği döneminde, başta Turban dosyası olmak üzere pek çok konuda çalışmış; kitap yazmış.

SİYASET PAHALIYA MAL OLDU
"8 yıl uğraştım ama siyasette umduğum tadı bulamadım" diyen Dumankaya'ya göre, bu işlere girmese, şirket birkaç misli daha büyük olurdu ve siyaset onlara çok pahalıya mal oldu.

'Orta vadede yurtdışına açılacağız'
"Bundan sonra şirketi biz taşıyamayız. Çocuklar taşıyacak" diyen Halit Dumankaya, şöyle konuşuyor: "Orta ve uzun vadeli projeler var. Yurtdışına açılmak bunlardan biri. Çok teklifler geliyor. Ama krizi de göz önüne alarak olumlu cevap vermiyoruz. Ancak orta vadede muhakkak yurtdışına açılacaklar." İbrahim Dumankaya ise, ilk taahhüt işlerinin Yalova Çınarcık'taki dispanser olduğunu belirterek, "Bugün geldiğimiz noktada gökdelen inşa ediyoruz. Ama Yalova'ya her gittiğimde o binaya bakarım. Yerinde durur. Gurur duyarım. Bugün ise ikon veya Vizyon gibi gökdelen projeleri yapıp temellerinde fotoğraf çektiriyoruz."

'Tehlikeli işte yokuz'
"Dumankaya'nın devlet ihalelerinden uzak dururken Ali Sami Yen arsası gibi güzel işlerden uzak kaldığını düşünüyor musunuz?" sorusuna Halit Dumankaya yanıt veriyor: "Muhakkak ki devletten her ihale alan yanlış iş yapmıyor. Biz kimseyi suçlamıyoruz. Ticari olarak devletle çok içli dışlı olmak istemiyoruz. Ali Sami Yen'i kim istemez ama hamur çok büyük. Biz önünü gören, hesabını yapan, ayağını yorganına göre uzatan firmayız. Boşa olta atmayız. Tehlikeli işe girmeyiz."

'Hepimiz lideriz birlik olamıyoruz'
Memleketleri Rİze'de yatırım yapıp yapamayacaklarını sorduğumuz İbrahim Dumankaya, bunun yerine sosyal sorumluluk projelerine yöneldiklerini söylüyor. Dumankaya, "Haseki Eğitim Vakfı ve Rize Vakfı kurucusuyum. İTO Meclis Üyesiyim. Zaman zaman hemşehrilerle konuşuyoruz ama Karadeniz'de herkes liderdir. Birlikte iş yapmak zor. O yüzden biz de burs veriyoruz; okul veya yurt yapıyoruz. Bu şekilde destek veriyoruz" diyor. 
 
Teknoloji ilerledi ama eski teknik adamlar yok'
Sizin işe başladığınız dönemle bugünü kıyaslayınca ne görüyorsunuz?

İ.D: Türkiye'de inşaat sektöründe büyük açılım yapıldı. Dünya ile bu alanda rekabet etme halindeyiz. Geçmişte sıkıntı teknolojinin olmamasıydı. Tenekelerle beton döküyorduk. Gırgır denen alet çıktı, bayram ettik. 1984'te Abu Dabi'ye gittim. Bakıyordum kule vinçlere, şunlar ne zaman Türkiye'ye gelecek diyordum. Şimdi Türkiye kule vincin çöplüğü oldu. Herkes yarış halinde Türkiye'ye mal satmaya geliyor. Teknolojide çok ilerledik ama bir eksik var. Eski teknik adamlar yok. Yeni nesil çok rahat. Nasıl olsa makine yapıyor diyor, gidiyor, işin vahametine ermiyorlar.
H.D: Eskiye bakınca çok ilerideyiz. İnşaatın kalitesi çok düşüktü. Beton santralı bile yoktu; elle karıştırıyorduk betonu. Yapılan binalarda biz çok titizdik. Beton döküleceği gün birimiz altta birimiz üstte amelenin başında takip ederdik. O kadar titiz olduğumuz halde şimdi o yapılan binalar bugünle karşılaştırılınca korkunç vaziyettedir.

Peki ya tüketici nasıl değişti?
H.D: Deprem olana kadar ev almaya gelenlerin 1-2 tanesi zemin etüdünü sorardı. Herkes boyası ne renk olacak derdindeydi. Deprem sonrası ise her gelen zemin etüdü görmek istiyor; "Temele ne döktünüz" diyor.

Sektörün geleceğini nasıl değerlendirirsiniz?
İ.D: Duraklama olacak tabii bir süre sonra. Rekabet de git gide artacak. Bugün bile bir arz fazlası oluştu. Siteler bitiyor; yüzde 70'i doluyor. Kalanını yatırımcı alıyor.
Menekşe Ataselim/Habertürk