Hasköy'ün tepesindeki Kamondo ailesinin mezarı onarılıyor!
Bir zamanlar 25 bin Yahudi'nin yaşadığı Hasköy'ün tepesinde kırık dökük bir yapı. Mahalleli onun bir kilise kalıntısı olduğunu düşünüyor. Yıllar önce bu gotik yapının ilgimi çektiğini görünce, babam bana bu yapının Kamondoların anıtmezarı olduğunu söylemi
Bir zamanlar 25 bin Yahudi'nin yaşadığı Hasköy'ün tepesinde kırık dökük bir yapı. Mahalleli onun bir kilise kalıntısı olduğunu düşünüyor. Yıllar önce bu gotik yapının ilgimi çektiğini görünce, babam bana bu yapının Kamondoların anıtmezarı olduğunu söylemiş ve onları tanıtmıştı. Aradan zaman geçti. Serdarı Ekrem Sokak'taki görkemli bir binanın (Kamondo Hanı) yıkımını ve elektrikçiler pasajına dönüşmesini -mal sahibini binayı yıkmayarak daha çok para kazanacağına ikna ederek- engellediğimizde, gene bu anıtmezar aklıma geldi. Yıllar geçti. Bu defa 'Ahde Vefa' başlığı altında birtakım etkinlikler düzenlendi. Fransa'dan konferans vermek için müze yöneticileri davet edildi, sergiler, geziler düzenlendi. Nihayet on yıllar süren bir uğraşın sonunda anıtın onarımına başlandı. Avrupa Kültür Başkenti programı içinde gerçekleştirilen bir proje ve işbirliği ile kırık parçalar birleştirildi, yapının içinde arkeolojik kazılar yapıldı. Peki, ne oldu da bu görkemli anıtmezar geçmişte bir viraneye döndü Nasıl oldu da kurucusu olduğu belediye onun etrafını çöp kamyonları için kullanmaya başladı İstanbul kökenli oldukları halde ve kentin modernleşmesinde önemli bir rol oynadıkları halde Kamondolar neden bugün Paris'te daha çok tanınıyorlar Bugünkü unutulmuşlukları ve anıtmezarın durumu geçmişte olanlar hakkında belki de bir ipucu niteliğinde.
Kamondolar dünyanın sayılı zenginlerinden bir banker aile. Servetleri ve hayırseverliklerinden dolayı 'Doğu'nun Rotschildleri' olarak anılıyorlar. 15. yüzyılda İspanya'daki engizisyondan kaçarak önce Venedik'e, sonra İstanbul'a göç etmiş bu ailenin soyağacı 1944 yılında Autswitsch'te hazin bir şekilde sona eriyor. Aile büyüğü Kont Abraham Salomon dö Kamondo reformcu padişahlara (Sultan Abdülmecid, Abdülaziz) çok yakın bir kişi. 1873'te Paris'te öldüğünde, naaşı vasiyeti üzerine İstanbul'a getiriliyor. Saray bandosu ve paşaların katıldığı cenaze töreninin gerçekleştiği gün kentte bütün işyerleri, hatta borsa bile tatil ediliyor. İstanbullular törene akın ediyor. Bugün aileden geriye kalanlar bir uluslararası banka, Paris'te bir müze, bir yüksekokul ve daha önce Louvre, bugün Orsay Müzesi'nde sergilenen Avrupa'da eşi benzeri olmayan empresyonist ressamlar koleksiyonu (Cezanne, Monet, Manet, Van Gogh, gibi)... İstanbul'da ise 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış onlarca büyük bina, Galata'da, Bankalar Caddesi'ne inen meşhur merdivenler (Kamondo Merdivenleri), sinagoglar, okullar... İstanbul'da kentin kamu hayatını modernleştiren İntizam-ı şehir Komisyonu, 6. Daire (ilk belediye), Osmanlı Bankası, şirket-i Hayriye, Dersaadet Tramvay şirketi, Terkos şirketi gibi kamu kurumlarının, Yahudi cemaati için yapılan ve yabancı dilde eğitim veren modern okulların ve hastanelerin kurulmasındaki katkıları pek bilinmiyor. İtalya birliğinin kurulmasına katkılarından dolayı İmparator II. Vittorio Emanuele'den veraset yoluyla geçebilen 'Kont', Avusturya İmparatoru Franz Joseph'ten 'şövalye' unvanını alan Abraham Salomon dö Kamondo itibarı ile hiç şüphesiz 19. yüzyılda İstanbul'un en önemli şahsiyetlerinden biri. Kentin gelişmesinde, yenilenmesinde rol alan bir girişimci, bir sivil toplum önderi. Bu açıdan bakıldığında bugün İstanbul'da büyük bir dinamizm gösteren bankalarının kültür etkinlikleri, sermaye destekli sanat ortamları, yenilikçi ve sivil toplumcu hayırseverlik anlayışı ile de bazı benzerlikler kurmak mümkün. Ama gene de ortada önemli bir farklılık var: Bu görkemli geçmişle, ailenin bugün unutulmuşluğu, mezarlarının yıkıntı halinde bakımsız olması ile (ortada) görünür bir çelişki var. Unutulmuşluğun temelinde belki de siyasal bir kopuş bulunuyor.
OSMANLI'DA ZENGİNLERİN KAMUYA YARARI
En önemli farklılık 19. yüzyıldaki sermaye destekli sivil toplum girişimlerinin kentin kamusallığına katılma biçimi. Kamondolar gibi ailelerin girişimleri başta padişahlar olmak üzere Osmanlı'nın resmÜ® kurumları, yönetim tarafından kabul görüyor, destekleniyor. Dolayısı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme deneyiminin gelişmesinin Batı'da olduğu gibi, sivil toplum/resmÜ® toplum ortaklığına dayanan farklı bir kamusallık biçimi oluşturduğunu söylemek mümkün. Sivil toplum, cemaatler modernleşirken kendi kamusallıkları ile yönetim hizmetlerine katılabiliyorlar. Bugün kentin ve sivil toplumun dinamizmini kamu alanına taşıyan yeni bir kamusallık biçimi oluşturmak mümkün olabilir mi
Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme dönemi hl sisli bir geçmiş olarak tarihin derinliklerinde kaybolmuş gibi duruyor. Özellikle ulusalcı akımların kurgulanmış bir geçmişe, özcü yaklaşımlara saplanmış olarak kalması, bu yakın tarih ile temas imknlarını büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Bu nedenle kimileri bu geçmiş içindeki bazı yargıları günümüze taşıyarak kentin geçmişindeki dönüşümleri, değişimleri hl bir 'taraf' olarak değerlendirme alışkanlığını koruyorlar. Oysa Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentindeki bu modernleşme deneyimi daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmiş olsa, belki de bugün kentin kamusallığının değişimini de daha katılımcı, daha yerel ve küresel gelişmeler ışığında okumamız mümkün olacak.
Özellikle bugün hayırseverlik (filantropi) kuruluşlarının özel alana izole edilmiş, güncel sanatın, mimarlığın yalnızca piyasa mekanizmalarına bırakılmış olması, başka bir deyişle entelektüel üretimin kamu sahası ile bir temasının olmaması bu açıdan kentteki bu iki modernleşme deneyimi arasındaki en önemli farkı ortaya koyuyor. Bu durumda hayırseverlik kentteki kamusallığın oluşumuna yeterince katkıda bulunamıyor ve sanat, mimarlık faaliyetleri geniş manada modernlik, daha çok zenginler, seçkinler için bir ayrıcalık halini alıyor. Seçkinler, sembolik sınıflar da kendilerini temsil eden ayrı bir sivil toplum kesimine dönüşüyor. ResmÜ® kamusallık ise anonim kalıplara mahkÜ»m ediliyor. Bu kaybolmuş bir geçmişin bellek meknları ise bize bugünkü kamusallık tarafından dikte edilen optiğimizin hiç şüphesiz çok dışında kalıyorlar. Türkiye'de milli kültürel inşa süreci içinde tarihselci bir siyasal kurgu olarak dinÜ® meknlar ve işlevler ile sanat meknları bir karşıtlık içinde. (Türkiye'de bugün neredeyse mimarlar tarafından tasarlanan bir tek cami yok.) Bu aynı zamanda modernliğin de modernistliğe dönüştüğünün işareti değil mi
Başbakan'ın İstanbul Modern, Santral İstanbul gibi sanat ortamlarına verdiği destek dışında resmÜ® alanla temas eden farklı bir kamusallığın işaretleri fazla değil. Bu da hayırseverlik mekanizmalarının hl ulusalcı kalıplar içinde kaldığı, modernleşmenin hl bir biçem (üslup) düzeyinde kaldığı ve tarihselci/yenilikçi ikilemi içinde algılandığının bir göstergesi. Oysa bugün kentin sanat kurumlarındaki gelişmelere bakıldığında pekala yeni bir sivil toplum/kamu ortaklığına dayanan, geçmişte olduğu gibi kentin dinamizmini kamu sahasına taşıyan, dışlayıcı olmayan yeni bir kamusallık modeli oluşturmanın mümkün olduğu söylenebilir. Dolayısı ile yalnızca bir meknın değil, belki aynı zamanda kentin belleğinin onarımı söz konusu. çünkü bu onarım yalnızca yıkıntıya dönüşen bir anıtın değil, aynı zamanda tarihten silinen, unutulan bir geçmişin yeniden hatırlanması anlamını taşıyor. Bu çalışmanın Holokost'un İstanbul'da ilk defa açık bir biçimde anıldığı tarihe rast gelmesi de anlamlı.
Zaman/Korhan Gümüş Mimar