Her yer eve dönüştürülebilir, bir su kulesi ya da kilise!
Hiç akla gelmeyecek bazı mekanları eve dönüştüren örnekler gittikçe çoğalıyor. Bir kiliseyi eve olarak kullanmak herkesin cesaret edebileceği bir adım değil belki. Ya da donut şeklinde bir su kulesinde oturmak...
Ancak müthiş meblağlara elden geçirilerek sıcak birer yuvaya dönüştürülen bu binalar, çok özgün bazı konutlara ev sahipliği yapıyorlar.
Eski fabrikadan loft
Texas'ta, Antonio şehrinin merkezindeki bu fabrika binası, 19201 erde yapılmış. Bir sanat koleksiyoncusu, hem sahip olduğu eserleri "depolamal", hem de kendisi için bir dinlenme al; im yaratmak için, fabrikanın en üst katını satın almış. Poteet Architects en üst katı elden geçirerek, çatıya da bir dinlenme alam kurmuş. İçinde normal boyutlarda bir galeriyle beraber, yüksek tavanlı bir başka galeri daha bulunuyor. Ayrıca güneş almayan çalışma yerleri, oturma odası, film izleme odası (media room), konferans odası, salon, ofis alam, büyük ve küçük banyolar, yatak odaları ve mutfak da mevcut.
6 arabalık garajlı, tam 100 yıllık
San Francisco'da bulunan bu kilisede oturmak ilginizi çekiyorsa, 7.5 milyon dolara (13 milyon 275 bin TL) kıymalısınız. Geçen yüzyıldan kalma, Gotik Uyanış mimari stilinde yapılan kilisede 6 arabanın sığabüeceği bir garaj da var. Emlak yatırımcısı ve binanın sahibi Siamak Akhvan'ın elden geçirdiği binanın bı ı kadar pahalı olmasının en önen ili sebebi, tarihi bir bina olması.
Yıllardır kullanılmamış olması da, renovasyonun daha detaylı yapılmasını gerektirmiş. 5 yıl önce evi aldığından beri, sahibi dışım ve içini ayrı ayrı elden geçirmiş. Dışındaki çatlaklar onarılmış, taşlar temizlenmiş. İçindeki odalar da modem şekilde elden geçirilmiş, döşemeler yeniden yapılmış, bina depreme dayanıklı hale getirilmiş. Bir diğer sebep de merkezi konumu. Şehrin merkezine yakin, karşı kaldırımında bir park bulunan kilise ayrıca 2 sokağın kesişiminde, köşebaşında bulunuyor.
Seattle'ın en gizemli penthouse'u
Seattle'daki Smith Tower, Eskiden Amerika'mn batı sahilindeki en yüksek bina olarak biliniyordu. New York Times gazetesi muhabiri Stuart Isett'in 2010'da yaptığı bir habere göre, bu ünlü kulenin tepesinde kimin oturduğu konusunda çeşitli dedikodular varmış. Binanın bulunduğu Pioneer Square'deki tur rehberleri, binada 80 yaşında, 200 kedisi olan birinin yaşadığım anlatıyormuş. Hatta binaya ismini veren Smith ailesinin yaşadığına dair de bir dedikodu varmış. Oysa aile, 1920'lerden beri binaya ayak basmamış. Şehrin tarihçileri ve özel olarak bu binayı inceleyen tarihçiler dahil, penthouse'da önceden kimin oturduğu konusunda kimsenin bilgisi yok.
1914'te Beaux-Arts tarzında yapılan binanın tepesi, 70'lerde yazarlar ve sanatçılar arasında el değiştirip durmuş. 80'ler boyunca da çeşitli sosyal toplantılara ve U2 grubunun bazı ziyaretlerine ev sahipliği yapmış. Şu anda penthouse'da ikamet eden 47 yaşındaki Petra Franklin Lahaie daireyi ilk kiraladıklarında buranın harap durumda olduğunu söylüyor. Bayan Lahaie uzun süreli bir kira kontratı imzalayarak, evin bakımım yapmayı üstlenmiş. Eskiden apartmanın yangın sisteminin bağlı olduğu su deposu kaktırılınca, ortaya harap bir daire çıkmış. Her yerde su sızması izleri, parçalanmış beton duvarlar, toz tabakası... Ayrıca üst kata çıkmak için doğru düzgün bir merdiven yerine, sadece bir iş merdiveni bulunuyormuş. Şimdi ise helezon şeklinde, demirden merdivenler bulunuyor.
Isett'in haberine göre, Bayan Lahaie eve şu anda "Lighthouse" (Deniz Feneri) diyor. Haksız da sayılmaz; gemiler için olmasa da, şehir sakinleri için yol gösterici olan, önemli bir bina bu kule. Bayan Lahaie, 1998'de aldığı dairede 7 ve 4 yaşındaki 2 kızı ve kocasıyla oturuyor. 35 katlı ofis binasının en üstünde, yaklaşık 141 metreden şehre bakan penthouse, 2 kattan oluşuyor. Toplam büyüklüğü 162 metrekare. İlk katında 2 yatak odası ve 2 banyo var. İçinde mutfağın da bulunduğu oturma odası da 2. katta.
Lahaie ailesi burayı satın almaktansa kirada oturmaya karar vermiş. Kulenin ve penthouse'un da sahibi olan Samis Foundation isimli vakıf, Bayan Lahaie'nin orjinale sadık kalan bir restorasyon yapmasını rica etmişler. Bu yüzden çelik merdiven ve platformlar kullanılmış, bronzdan oyulan kapılar ve ahşap kirişler olduğu gibi bırakılmış. Habere göre daireye toplam 28 milyon dolarlık bir masraf yapılmış.
Yarısı kilise, yarısı ev
Hollanda'daki Rotterdam şehrinde bulunan kilise, Ruud Visser Architects firması sayesinde bu görünümü elde etmiş. 1930'larda De Rotte nehri kıyısında yapılan kilise, 60'lardan beri bu işlevini yitirmiş. 2 çocuklu bir aile kiliseyi satın alıp eve dönüştürene kadar da, depo ve garaj olarak kullanılmaktaymış. Mimarlar kiliseyi tamamen eve çevirmeyip, evi kilisenin içinde bağımsız bir birim olacak şekilde tasarlamışlar. İçindeki 12 oda yatak odalarına çevrilirken, bu kısımlar kilisenin önemli bölümlerinden ayrılmış. Örneğin, haç şeklindeki kilisenin "transept" denen ve nehire bakan yan kollan, evden bağımsız olarak, oldukları gibi bırakılmış. Binanın nehire bakan kısmı tamamen camla kaplı. Bu sayede bu bölüm eskisinden çok daha belirgin bir hale gelmiş. Transept kısmının hemen arkasında evin yaşam alanları başlıyor ve bu bölümler de nehirden görülmüyor.
Şehre tepeden bakan su deposu
Riddel Architecture, bu su deposunu ev ofis haline getirmiş. Avustralya'deki Brisbane şehrinde bulunan Balmoral Su Deposu, Brisbane şehir konseyi tarafından satış çıkartılmış.
Çünkü şehrin bu su deposuna ihtiyacı kalmamış. Depo binası, suyun şehre kolay akması için bir tepenin üstüne yapılmış. Bu yüzden de bütün şehri görebilen bir manzarası var. Bina yüksek basınçlı, zorlu hava koşullarında bile sızıntı yapmayacak şekilde inşa edilmiş. Bu yüzden çok iyi bir yalıtımı var. 4 katlı binanın tamamı 12 metre yükseklikte, çapı ise 22 metre. Dış duvarları sıkıştırılmış betondan yapılmış ve bazı yerlerde kalınlığı 1 metreyi buluyor. Bu yüzden de muhtemelen binayı yıkmak, bir eve dönüştürmekten daha pahalı olacaktı. Yatak odaları, banyolar ve diğer özel alanlar, silindirin içlerinde bulunuyor. Bu sayede özel alanlar da korunuyor. Deponun çatısı değişmeden önce onu tutma görevi gören ortadaki kolon, binaya girişi sağlıyor.
Hürriyet/Eda UTKU