Genel

İdris Güllüce Mimar ve Mühendisler Grubu'nun toplantısına katıldı!

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, "Çevre, Müslümanların öz be öz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır. Kimse Müslümanlara, Türkiye'deki insanlara ne çevreciliği öğretmeye kalksın, ne de çevrecilik edebiyatı yapsın" dedi...

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, "Çevre, Müslümanların öz be öz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır. Kimse Müslümanlara, Türkiye'deki insanlara ne çevreciliği  öğretmeye kalksın, ne de çevrecilik edebiyatı yapsın" dedi.


Güllüce, Topkapı Eresin Hotal'de, Mimar ve Mühendisler Grubu'nun toplantısına katıldı.


Burada konuşan Güllüce,  sohbet edeceğini ifade ederek, Bursa işiyle ilgili açıklama yapmak istediğini söyledi.


Bu konunun Meclis'te konuşulduğunu ifade eden Güllüce, "Özünde savunamazsınız TOKİ ile belediye, ikisi de sizin. Orada ,'TOKİ çok iyi işler yaptı, çok mükemmel, hatası yok' demek için söylemiyorum. Biz onu konuşurken adamlar bize anlattılar. Belediye başkanının işi. Bunun yansıması dışarıya hoş bir şey olmayabilir ama böyle de bir şey var. Bir belediye başkanı bunu nasıl düşünmüştür diye de kendi kendime o gece düşündüm, rahatsız oldum. TOKİ'nin hatası, orada ona direnmemesi belki..." diye konuştu.


İzmir'den bir grup hukukçunun kendisine mektup yazdığını aktaran Güllüce, " Mektupta, 'biz 2001'den bu yana şunlara şunlara müracaat ettik, bunları engelledik. Fakat 2001'den sonra şunu engelleyemedik, bunu engelleyemedik' diyor. En sonunda da bana, 'İstanbul-İzmir otoyol hattını, çocuklarımın ve torunlarımın, seni iyi anmalarının önüne geçmek istemiyorsan, alnında bir kara leke olmasını istemiyorsan engelle' diyor. Bunlar var mı bu ülkede? Var. Yargı diye bir şey var. Otoyola muhalifse adam, köprüye muhalifse bu insanlar, bunlar da varsa ve çok kolay da sizi yok edebiliyor, karalayabiliyorsa... Bunlar rantçı." diye konuştu.


 


- Kentsel dönüşüm


 


Fikirtepe'deki kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili sorunlara da değinen Güllüce, "Yani o kıytırık dairesini verdikten sonra aynı metrekarede daireye razı olmayı bırak, ikiye de razı olmuyor amca. Peki deprem riski, o pislik, o kötü hal, o çirkinlik var mı? Fikirtepe de bizim en güçlü, en kuvvetli olduğumuz yerdir Anadolu Yakası'nda. Buna rağmen bu problemi yaşıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.


 


- "Her şeyin fanatikliği kötüdür"


 


Çevre ile ilgili düşüncesini de açıklayan Güllüce, her şeyin fanatikliğinin kötü olduğunu söyledi.


Güllüce, "Dinin fanatikliği dahi hoş değildir. Çünkü o zaman başka bir yere gitmiş olursunuz. O fanatiklerin neler yaptığını da görüyoruz. 'Bismillah' diyerek bir başka adamı kesmesini ben anlamakta zorlanıyorum. 'Allahuekber' diyerek bir adam nasıl cinayet işler, anlamakta zorlanıyorum. Dünya Müslümanlarının hali de yüreğimizi yakıyor. Fanatiklik böyle bir şey" diye konuştu.


Güllüce, bir çevre fanatikliğinin oluştuğunu, bazı ülkelerin, özellikle Türkiye gibi gelişmekte, gelişmemiş ya da kendilerine rakip gördükleri ülkelerde, çevre bilincini, şuurunu, çevre nabzını, oranın gelişmesiyle ilgili bir kırbaç olarak kullandığını söyledi.


"O ülkeler kendilerini geliştirmeyle ilgili hangi projeyi atarsa atsın, eğer öbürleri o ülkenin ilerlemesini, o noktaya sahip olmamasını istiyorsa, hemen bu enstrümanı kullanıyor ve o projeyi engellemeye çalışıyor" diyen Güllüce, şöyle devam etti:


"Rahmetli Menderes nükleer santralle ilgili talimat vermiş. Ondan sonra gelen bütün hükümetler de 'evet' demişler. Fakat 'yapalım' diye inceden bir ses çıkar çıkmaz, 'nasıl yaparsınız' diye bir ses çıkınca, 'yok canım vazgeçtik' deyip herkes durmuş. Yani hepsi bir kere 'yapalım' demişler. 


Bu hükümet, 'nasıl yaparsınız' bağırtısına rağmen 'yapacağız' dedi. Tabi çeşitli sorular sormak lazım. Fransızlar bizden daha mı az çevreci. Kanadalılar, Amlanlar, İsviçreliler daha mı az çevreci. Oralarda niye oluyor. Bu bizde niye olmasın. Bir ülke, nükleer santrale ulaşırsa daha sonra da nükleer enerjiyi de bilen, kontrol eden bir ülke olursa, bu ülke hele de Müslüman ülkeyse başka sıkıntılar oluşturur diye mi korkup da karşı çıkıyorsun gibi soruları çoğaltabiliriz."


 


- "Kimse Müslümanlara, çevrecilik edebiyatı yapmasın"


 


Çevreyle ilgili iki grubun bulunduğunu, birisinin, başkaları söylediği için, diğerinin ise çevre fanatiği olduğu için muhalefet ettiğini dile getiren Güllüce, çevrenin, hükümetlerin önünde birer engel olma mekanizması olarak kullanıldığını söyledi.


Güllüce, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Çevre, Müslümanların öz be öz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır. Kimse Müslümanlara, Türkiye'deki insanlara, ne çevreciliği öğretmeye kalksın, ne de çevrecilik edebiyatı yapsın. 3 bin rakımlı dağ köyünde yaşayan Hatice ablanın bile dünyanın en çevreci, hayvan ve insan haklarına saygılı hali vardır. Köylerde, analarımız, ninelerimiz, 'Oğlum taş atma köpeğe, niye atıyorsun, hayvan hakkı, kul hakkından önce gelir' der mi? Der. Dünyanın anasını ağlatacaksın, nükleer atıklarını getirip, korsan korsan atacaksın, Afrika'yı çöplük haline getireceksin, şunu edeceksin bunu edeceksin... Bize çevreciliği öğretme.  Sen 70'lerde bunu öğrenmişsin. Biz Kalu Beladan beri çevreciyiz.  Çevreyle ilgili kimsenin bizden daha iddialı olması mümkün değil."


Bir komutanın bir şehri fethedeceği zaman bir köpeğin yavrusunu emzirdiğini gördüğünü, hayvanın yavrusunu emzirme konforunun bozulmaması için o komutanın birliğini başka bir yerden o şehre soktuğunu anlatan Güllüce, "O Komutan Hazreti Peygamber. Hayvan hakkına bundan daha müşahhas ne gösterebiliriz. Sırtında sürekli kürk olanlar bize kalkıp da hayvan hakkı anlatmasın" şekline konuştu.


Katılımcıların sorunlarını da yanıtlayan Güllüce, "İstanbul, yaşanmaz hale geldi. Bir taraftan üç katlı planlar, bir taraftar TOKİ menşeili göktelenler, buna 'dur' diyecek misiniz? şeklindeki soruyu, şöyle yanıtladı:


"Niye sadece TOKİ'yi söylüyor bu arkadaşlar. TOKİ ile beraber diğerleri diyelim ve isimlerini de söyleyelim. TOKİ demeyelim demiyorum ama nasıl o firmanın ismini söylüyorsanız, diğerlerinin de bizzat isimlerini söylersiniz.''


AA