Sektörel

İmar hakkının paylaşılması!

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan Köksal Zaman Gazetesi'ndeki bugünki yazısında İmar hakkının paylaşımı konusuna değindi. Köksal; "Ülkemizde yıllardır gündemden hiç düşmemesi ise ilginç ve hatta garip sayılabilir." dedi...

Lokomotif sektör olduğu kabul edilen inşaat sektöründe, kamunun plan ve projeleri kamuoyuyla paylaşmadan, getirisini ve götürüsünü hesap etmeden, aceleyle ve TOKİ vasıtası ile gün ve gün önümüze sunduğunu görüyoruz. Sonra samimiyetle yaptığımız“Bir durun, soluklanın” diye itidal çağrısına tepki çok sert geliyor.


Bu sorun “kontratsızlık” (sözleşme eksikliği) olarak tanımlanan alt yordamla açıklanabilir. Hükümet ekonominin çarkının inşaatla döndüğüne ve döneceğine inanmış durumda. Fakat Gezi Parkı’ndaki geri adım, gerçekten çok etkili oldu. Planları, projeleri kamuoyuna şeffafça sunulmamış, “Biz karar verdik ve olacak” yaklaşımıyla gelişen tüm inşaatlar daha çok göze batar duruma geldi. Açıkçası üç ay önce bu tür bir eleştiri yazısı yazmak büyük tepki toplardı. Devamlı İstanbul’u yazıyoruz. Dekan yardımcılığı görevini sürdürdüğüm Zirve Üniversitesi’nin bulunduğu güzide şehrimiz Gaziantep’in durumunu örnek verelim bu sefer. Şehrin adıyla özdeşleşmiş, Kamil Ocak Stadyumu’nun ne olacağı soru işareti. Bu stadyum’un yıkılması ile şehrin tam ortasında yani Valilik Binası’nın tam karşısında büyük bir alan ortaya çıkacak. Buranın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kararı ile “3 emsal” inşaat değeri ile (Diyelim yıkım sonrası çıkacak alan 40.000 m2 ise toplamda en az 120.000m2 kullanım alanı yapılacak demektir) rezidans, AVM (ticari alanlar) gibi işlevlerde yapılaşması düşünülüyor.  Özel olarak resmi görüş alınmasa bile biliniyor ki, Valilik, Büyükşehir Belediyesi, Şehit Kamil Belediyesi, Mimarlar Odası ve diğer sivil toplum kuruluşları, şehirdeki üç üniversitenin mimarlık bölümü öğretim görevlileri ve öğrencileri, uzmanlar ve halk “çoğunlukla” şehrin nefes alması için gerekli alanın bu şekilde ciddi bir yapılaşmaya maruz kalmasını istemiyor. Kendi aralarındaki toplantılarda dile getiriyorlar. Şehrin milletvekillerine baskı yapıyorlar. Fakat hala bir korku var. Plan, proje yok. Bakanlık çok güçlü, TOKİ çok hızlı. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz yani 3-4 ay içerisinde (proje sonra gelebilir, sorun yok) kaba inşaatı yani beton yığınını oraya gömebilecek güçte. Halk bir endişe içerisinde sonucun açıklanmasını bekliyor. Hep dediğimiz gibi, koca bir şehir, koca bir halk Türkiye’nin en üretken şehirlerinden biri böyle bir sonucu hiç istemediği halde kabullenmek zorunda. Buraya inşaat yapılmaya başlandığında, Gaziantep halkı İstanbul Taksim’de olduğu gibi TOMA’ların önünde durmayabilir, olay çıkarmayabilir. Ancak çok önem verdiği bu alan için fikrinin sorulmasını bekler.


Bu alan tarihi Gaziantep Kalesi’nin hemen batısında, İpekyolu’nun, tren hattının ve şehrin önemli bir simge yapısı Zeugma Müzesi’nin de güneyinde, Valilik ve Belediye Binalarının hemen yanıbaşında, göbekte bulunmaktadır. Bu merkezlerin birleştirilmesinde önemli bir rol oynayabilir ve şehrin orta yerinde bir park olarak kullanılması doğru seçimdir. Zaten şehirde birden fazla AVM vardır ayrıca iki tane oldukça büyük AVM çok gerekli olmadığı halde yapılmaktadır. Şehrin dışında çok büyük bir rezidans projesi yapılmıştır. Şehrin göbeğinde ihtiyaç duyulacak tek şey, yeşildir. Bırakınız bu alanın nasıl değerlendirileceği Bakanlığın iki dudağının arasında, TOKİ’nin hesap kitap tablolarındaki rakamlarda şekillenmesin yani gizemli bir kararla belirlenmesin. Bırakınız Belediye bir yarışma düzenlesin, tüm Türkiye’deki plancı ve mimarlara sorulsun. Bırakınız üniversitelerimizdeki akademisyenler bilimsel sebep-sonuçlara dayalı sosyal araştırmalar yapsınlar, halka sorsunlar. Bırakınız Kent Konseyi’nde bu karar masaya yatırılsın. Bırakınız, Belediye çalışanları ile işbirliği ile en iyisi bulunsun.


Arkasından bir açıklama gelebilir “Bunlar söylenti, Bakanlığımızın böyle bir isteği yok”. Temennimiz böyle bir açıklama gelmesi tabii. Fakat Gezi Parkı’nda bu kadar kıyamet kopmasa AVM olacaktı. Sonra “AVM olmayacak” dendi, sonra “Şehir Müzesi” kararı meydana çıktı. AKM tartışmaları araya girdi “Cami olacak” dendi sonra “Barok Opera binası lazım, yapacağız” dendi en sonunda ise “AVM nereden çıktı, daha proje yok ortalıkta” dendi.


Peki, böyle her gün değişen kararlar yüzünden elinden yeşil alanı gidecek halkın ne suçu var. Sandık ile yönetime gelenler böyle kararları proje başladığında, yani iş makineleri alana girdiğinde mi yani iş işten geçtikten sonra mı söylemek durumundalar? Önceden plan proje açıklanamaz mı, yukarıda bahsedilen bilimsel ve sosyal çalışmalar yapılamaz mı? Şu anda bakanlığın “Böyle bir yapılaşma olmayacak” demesini ummaktan ve dua etmekten başka ne çaremiz var? Şehirlerimiz için önemli kararları neden endişe ile beklemek zorundayız.


İhale ile proje yaptırılıyor. İhalede az bedel teklif eden yani fiyat kıran daha iyi mi bir mimar, ya da plancı. Fiyat kırmayan işini daha iyi yapıyor olabilir. Devletin kötü bir projeyi milyon dolarlar harcayıp inşa edip sonunda uğradığı zarar, yöneticilerin söylediklerini harfiyen yapan ve fiyat kırdığı için ihaleyi kapanın yaptığı, indirimle kazandığından kat be kat fazla. Yarışma ile rumuzlu projelerden en iyisi, en verimlisi seçildiğinde, sonuçta çoğulcu kararla projelendirileceğini herkes kolaylıkla idrak edebilir.


Bunların hepsi kontratsızlıktan doğuyor. Devletin, halkı ile bir kontratı yok. “Beş yıl sonra şunu yapacağım, on yıl sonra bunu, yirmi yıl sonra bu olacak” gibi bir sözleşme yok, bir plan yok, bir proje yok. Yani bir anlaşma, bir kabul yok. Tekil kararlarla işler değişiyor. İtiraz gelince, herkes zarar görüp işler karışınca “Ortalıkta proje yok, tutturmuşsunuz AVM” diye demeç veriliyor. İşte ne güzel söylediniz, ortalıkta GERÇEKTEN proje (sözleşme) yok.


* Zirve Üniversitesi, Mimar


Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan Köksal/Zaman Gazetesi