İmar

İmar projeleri iklime göre düzenlenmeli!

Şehirlerde alt yapı ve imar projeleri, doğal afetler göz önüne alınarak güncel şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca afetler beklenmeden, zarar azaltma ve hazırlık çalışmaları ile risk yönetimine ağırlık verilmelidir


İnsan yaşamını sürdürmek için üretmek ve tüketmek zorundadır. Üretim ve tüketim insanın varlık koşuludur. Yaşam bu iki etkenliğin bir sentezidir. İnsan yaşamı için zorunlu olan üretim ve tüketimi gerçekleştirirken doğayı kirletir. Kirlenmenin düzeyini, özellikle, tüketim anlayışı belirler. Eğer tüketim anlayışı, “ekonomik mallardan ölçülü yararlanma” diye tanımlanırsa, doğanın kirlenme düzeyi yüksek olmaz. 


Tüketim, “harcamak, israf etmek, bitirmek” şeklini alırsa doğa çok kirlenir. Tüketim bir araç olmaktan çıkar, bir amaç olursa, bir bağımlılığa dönüşürse, kirlenme doğanın yıkımına neden olur. Tutkuya dönüşen tüketim, doğayı kirleten en önemli kaynak olan endüstriyel üretim kurumlarının büyümesine neden oldu. Büyüyen endüstriyel kurumlar, atıkları ile doğayı sürekli kirletiyorlar. Endüstriyel atıkların bir grubunu, bacalardan çıkan, karbon dioksit, metan v.b. gazlar oluşturur. Atmosferi kirleten bu gazlar sera gazları diye adlandırılır. Sera gazları küresel ısınmaya dolayısıyla iklim değişimine neden olurlar. Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı meteorolojik karakterli doğal afetlerin artış  göstermektedir. Bu afetler aşırı yağış, şiddetli fırtınalar ve yüksek sıcaklıklardır.  


Hazırlık çalışmaları


Şehirlerde alt yapı ve imar projelerinin artan doğal afetleri göz önüne alarak güncel şekilde düzenlenmesi gereklidir. Sadece afetler beklenip kriz yönetimi uygulanmamalı; afet öncesinde sürekli olarak zarar azaltma ve hazırlık çalışmaları ile risk yönetimine ağırlık verilmelidir. 


Öncelikle doğru arazi kullanımı ve yerleşim yerlerinin seçimi için bölgenin tüm tehlikelere göre risk analizleri yapılmalı. Riskli yerlere yerleşilmemesi ve/veya binaların zemine uygun bir şekilde inşa edilmesi sağlanmalıdır. 


Akarsuların kesitlerini daraltan her şeye zamanında müdahale edilebilmelidir. Özellikle dere yataklarının mutlak koruma mesafeleri 100 ila 500 yıllık yağış verilerine göre hesaplanmalıdır. 


Akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesisler sonucunda arazi yapısı değişmekte, bu da sele neden olmaktadır. Dere yataklarının ıslah edilerek, bu bölgelerin imara kapatılması gerektiğine dikkati çekerek, “Heyelan, sel ve çığ yataklarındaki yerleşimler en kısa zamanda daha  uygun yerlere taşınarak muhtemel riskler ortadan kaldırılmalıdır. Islah çalışmaları yapılan alanlarda kesinlikle imara izin verilmemeli, dere yataklarındaki mevcut yapılaşmalar ise güvenli bölgelere taşınmalıdır.


Öncelikle, şehirlerdeki alt yapı hatları, iklim değişikliklerine göre yapılandırılmalıdır. Şiddetli ve aniden bastıran yağışlar ve hemen sonrasında oluşan taşkınlar şehir sellerini oluşturmakta ve alt yapı boru hatlarının çatlaması, patlaması sonucunda toksik atık sahalarının taşması ve yer seviyesinde muhafaza edilen kimyasalların serbest kalması zehirlenmelere yol açabilmektedir.


Sürücüler uyarılmalı


Artan rüzgâr hızları göz önüne alınarak binalarda “Çatı imar yönetmenliklerinin” değiştirilmesi gerekir.  Artan rüzgâr yükleri çatıları uçurmakta, can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.

Özellikle oto yolların meskûn mahal yakınlarındaki bölümlerinde kış aylarında bacadan çıkan kömür tozlarının sis ve yağış ile birlikte kayganlaştırıcı tehlikesini sürücülere uyarılarının yapılması gereklidir. Özellikle kış ve bahar aylarında viyadük, kazıklı yol ve köprüler daha önce donacağından bu yollara buz çözücüler konulmalıdır.


Kuraklık, doğal afet sınıfında


Türkiye’de iklim değişiminden dolayı kuraklık, önemli doğal afet sınıfına girmiştir. Hem içme suyu hem de tarımsal açıdan suyu korumak ve biriktirmek önemlidir. Bu nedenle su toplama baraj havzalarında yapılaşmaya son verilmelidir. Yağmur sularının pis su atık kanallarından ayrı borularla toplanıp kullanma suyu olarak servis edilmelidir.


Milliyet