Sektörel

İngiliz mimar David Chipperfield Kalebodur'a konuk oldu!

"Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor" konferans serisinin özel konuğu olan ünlü İngiliz mimar David Chipperfield, İstanbul Kongre Merkezi'nde 2 bini aşkın katılımcıya hitap etti.

Kalebodur’un 2013 yılından beri "Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor" başlığı altında düzenlediği konferanslar serisi, David Chipperfield’ın 24 Şubat’ta İstanbul Kongre Merkezi’nde verdiği konferans ile devam etti. Çağdaş mimarinin en önemli isimlerinden olan ve Berlin'deki Neues Müzesi'nin restorasyonunda olduğu gibi özellikle müze mimarlığı konusundaki minimalist yaklaşımlarıyla tanınan David Chipperfield’ın konuşması, büyük bir ilgiyle takip edildi. 


100’ün üzerinde ödülün sahibi mimar


Yaklaşık 2 bin kişinin izlediği konferansın açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, Chipperfield'ı klasik İngiliz ekolünün çağdaş mimarları arasından sıyrılmayı başaran, belli bir stile takılmaksızın 40'tan fazla ülkede proje üreten, 100'ün üzerinde ödülün sahibi bir mimar olarak tanıttı. Chipperfield’ın, uluslararası mimarlık kültürünün devamını sağlamaya yönelik "Common Ground" temasıyla 2012 Venedik Mimarlık Bienali'nin küratörlüğünü yaptığını hatırlatan Celal Abdi Güzer’in ardından kürsüye çıkan ünlü mimar, öncelikle İstanbul’da büyük bir izleyici kitlesi karşısında olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. "Mimarlığın ve tasarımın dünyayı değiştireceği bir dönemden, sisteme hizmet ettiği bir döneme geçtik" diyen Chipperfield, mimarlığın kentteki rolünün tekrar tanımlanması gerektiğini savundu. Chipperfield, kentlerdeki görünmez müşterilerin, yani o binaların kullanıcılarının asla unutulmaması gerektiğini vurguladı. 


Şehirler yatırımla gelişiyor


Mimarlık-kent ilişkisi üzerinden çalışmalarını değerlendiren Chipperfield, ‘nasıl korumalı’, ‘hangi bina korunmalı’, ‘yatırım, gelişme nasıl olmalı’ gibi çok önemli soruların cevaplanması gerektiğini söyledi. Şehirlerin birkaç güzel binadan ibaret olmadığını dile getiren Chipperfield, "Şehirlerimiz nasıl gözükmeli?" sorusuna yanıt ararken, konuşmasını, çeşitli şehirlerden fotoğraflar göstererek sürdürdü. Londra gibi planlanmış şehirlerden örnek veren mimar, aslında yatırımın tek başına bir problem olmadığını, aksine yatırımla şehirlerin geliştiğini ve böylelikle yeni evlerin, mekanların hatta meydanların yapıldığını ifade etti. Chipperfield, burada binaların kalitesinden değil, kentsel mekanın, meydanların kalitesinden söz edilmesinin önemli olduğunu vurguladı.


Yerel mimarlığı korumalıyız


David Chipperfield, konuşmasında 14 yıldır çeşitli projeler ürettiği Berlin'i de anlattı. 2. Dünya Savaşı'nda harabeye dönüşen kentin, savaş sonrası ikiye bölünmesi, doğu ve batının farklı ele alınması, 1989'da birleşmesi ve sonrasında yeniden inşa edilmesi gibi ciddi süreçlerden geçen bir kentte yatırım-koruma ikileminin nasıl ele alındığını projeleri üzerinden anlattı. Anıtların zaten bir şekilde korunduğundan bahseden ünlü mimar; aslında 2’nci, 3’üncü seviye mimarlığın, yerel mimarlığın korunması, kentin asıl karakterinin yaratıcısı olan bu fiziksel öğelerin sosyal yaşamla birlikte ele alınması gerekliliğini savundu. Kentte kaybedilenin tekrar kazanılamayacağını dile getiren Chipperfield, soylulaştırma projelerine karşı olduğunu, İstanbul örneğini vererek sosyal-ekonomik çeşitliliğin kenti güzel yapan faktörlerden biri olduğunu söyledi. 


50 yıl harabe şeklinde kalan yapıyı 10 yılda restore etti


Berlin'de yaptığı tüm projelerini izleyicilerle paylaşan Chipperfield, 2011 Mies van der Rohe ödüllü Neues Museum projesini de detaylı olarak anlattı. 2. Dünya Savaşı'nda bombalanan ve 50 sene harabe şeklinde kalan yapıyı 10 sene gibi bir sürede restore eden Chipperfield, bir kısmı artık yerinde olmayan tarihi bir binanın nasıl restore edileceğine dair verilen kararların ve teknik bilgilerin yanı sıra Berlinliler'in sürece nasıl dahil olduğundan da bahsetti.


Eski bir yapıdan yeni bina yapmak


Proje ile ilgili yapılan gösteriler, hazırlanan posterlerle halkın sürece dahil olmasının mimarlar açısından öneminden bahseden Chipperfield, böylelikle mimarların halka gerekçelerini sunabilecekleri bir ortamın yaratıldığını söyledi. "Eski bir yapıdan yeni bina yapmak" olarak nitelendirdiği projesinde, eski ile yeninin bir aradalığını "özgün haliyle bırakma, yenileme ve yeniden yapma" başlıklarında 3 farklı tutumla sağladığını anlattı.


“Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor”


Kalebodur’un düzenlediği “Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor” üç başlık altında vücut buluyor; birincisi, her ay Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in moderatörlüğünde düzenlediği söyleşiler serisi, ikincisi panel ve konferanslar serisi, üçüncüsü de öğrenci buluşmalarından oluşuyor. Kalebodur’un konuğu olarak geldiği İstanbul’da Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’le de bir söyleşi gerçekleştiren Chipperfield, Türkiye’de ilk kez konferans verdi. 


David Chipperfield


1953 Londra doğumlu İngiliz mimar David Chipperfield'ın kariyeri onlarca yıl öncesine dayanıyor ve mimar, tasarımcı ve eğitimci gibi birçok unvana da sahip. Londra'da Kingston School of Art ve Architectural Association'da eğitim gören Chipperfield kendi ofisini açmadan önce Norman Foster, Richard Rogers ve Douglas Stephen gibi isimlerle çalıştı. 1993'te Andrea Palladio, 1999'da Heinrich Tessenow Gold Medal, 2007'de RIBA Stirling ve 2013'te Praemium Imperiale ödüllerini kazandı. Mimarın kariyerinde öne çıkan önemli bir nokta ise 2012 yılında Venedik Mimarlık Bienali'deki küratörlüğü. Common Ground temasıyla ile açılan Bienal, ortak alanlara ve güncel mimarlığın kamusallığına yaptığı vurgu ile dikkat çekmişti. David Chipperfield daha çok müze mimarlığı ve müze restorasyonu konularında minimalist yaklaşımı ile tanınıyor. En bilinen müze projeleri ise Fransa Reims'de Musée des Beaux-arts ve 2011 yılında Mies van der Rohe Ödülü'nü kazanan Almanya Berlin'deki Neues Museum Restorasyon projesi. Mimar aynı zamana yaptığı mobilya ve endüstriyel tasarımları ile de farklı bir takipçi kitlesine sahip. David Chipperfield Architects'in Londra, Berlin, Milan ve Şangay'da ofisleri bulunuyor.