İnşaat sektörünün yaşayan en büyük zihinleri!
“Türkiye’nin Yaşayan En Büyük Zihinleri” başlıklı listesi oluşturuldu. İşte inşaat sektörünün içerisinde yer almış isimler...
Türkiye'nin Yaşayan En Büyük Zihinleri projesi her zaman bireylerin gücünü savunan bir derginin 100’üncü yaşını kutlamak için hazırlandı. Fotune Turkey Dergisi'nde yer alan habere göre, 100’üncü yaşını kutlarken bu inisiyatifin bir parçası olarak önce bugüne ve onun gözlüğünden de geleceğe bakarak “Türkiye’nin Yaşayan En Büyük Zihinleri” başlıklı bir listesi oluşturuldu. İşte inşaat sektörünün içerisinde yer almış o isimler...
Ali Nihat Gökyiğit
TEKFEN HOLDİNG KURUCU VE ONURSAL BAŞKANI
İnşaat ve müteahhitlik sektörlerinin son 60 yılına şekil veren isimlerden. 61 yıl önce şirketinin ismini "teknoloji ve fen" kelimelerinden TEKFEN olarak türetti. Sadece inşaat sektörünü değiştirmekle kalmadı, 1992'de kurduğu TEMA Vakfı çatısı altında, çevre ve doğal varlıkların korunmasına yönelik çalışmaları ve sürdürülebilir kalkınma projeleriyle daima zamanın önünde koştu. Tekfen’de, sürdürülebilir ve ekolojiyi merkeze alan ekonomiyi, yani ‘eko-ekonomi’ anlayışını hep benimsedik. Bu anlayış çerçevesinde sosyal sorumluluğu, iş hayatım ve girişimlerimin hep ayrılmaz parçası olarak gördüm. Sorunlar karşısında başkalarım suçlamak ve her şeyi devletten beklemek yerine “ben, biz ne yapabiliriz?” diye kendimizi sorgulamayı hep tercih ettim. Bu tarz yaklaşım, çeşitli proje ve girişimlerin doğmasına yol açtı. Bunları şahsen veya kurucularından olduğum şirket, vakıf ve dernekler vasıtasıyla hayata geçirdim. Kurucularından olduğum TEMA Vakfı projelerini uygulamada öncülük ettim. Ayrıca doğal ormanlardaki baskıyı azaltmak için endüstriyel orman plantasyonu ve ağaçlandırma projelerini harekete geçirdim. Biyolojik çeşitliliği korumak için botanik bahçeleri kurma ve destekleme yanında Türkiye Florası’nın yazılması projeleri hedeflerim arasında yer aldı. Yoksulluğa çare olarak çeşitli kırsal kalkınma projelerim doğdu. Arı neslinin yok olma tehlikesine karşı saf ırkları ortaya çıkararak damızlık ana arı üretimine başladım. Böylece kendimi sık sık “üzerine vazife olmayan işlere karışan adam” olarak tarif ederken buldum. Bir kısmını açıkladığım bu gibi örnek projeler ile doğaya ve canlılara hizmetin, iş hayatımızı değerlendirmede önemli yeri olduğuna inanıyorum.
Hakkı Yıldız
YILDIZLAR YATIRIM HOLDİNG YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Kökleri 1890'a dayanan Yıldızlar Yatırım Holding'inyönetimini 2013'te devraldıktan sonra grubun yurtdışındaki büyümesine liderlik etti. Henüz 44 yaşındaki Hakkı Yıldız'ın yönetiminde Romanya ve Rusya yatırımları gerçekleşti; ABD ve Brezilya'da ormanlar alındı; ailenin gübre sektöründeki gücünü artıracak yatırımlar hayata geçirildi ve son olarak demir-çelik sektörüne girildi. Grubun amiral gemisi konumundaki Yıldız Entegre Türkiye'deki mdf ihtiyacının yüzde 35'ini karşılıyor. Babam Fehmi Yıldız, ağabeyime ve bana, ‘Ta farklı iş yapın ya da işinizi farklı yapın!” derdi. 1980’lı yılların sonlarında Samsun’da orman ürünleri depomuz, bir de reçine/tutkal fabrikamız vardı. Orta ikinci sınıftayken yaz tatilinde, yaşım küçük olmasına rağmen deponun tüm mali sorumluluğunu bana vermeye başladı. Kasayı teslim ederken bana çok güvendiğini söyledi. Çocuk denecek bir yaştayken babamın bana bu kadar güveniyor olması gurur vericiydi. Benden önce aynı süreci ağabeyimde yaşamıştı. Bu güvenin verdiği güçle ve sorumlulukla, kendimi bildim bileli çalışıyorum ama hayatım boyunca kendime misyon edindiğim en güzel değerlerden biri güveni boşa çıkarmamak olmuştur. Güven, hayatımızın temel değeri; olmazsa olmazı. İş hayatım boyunca, önce kendime sonra ülkeme her zaman güvendim. Türkiye’nin her kriz sonrasında büyüdüğünü, güçlendiğini tecrübelerle gördüm. Herkesin yatırım yapmaktan korktuğu dönemlerde biz yatırımlarımızı yaptık. Babamın dediği gibi ‘işi farklı’ yapmaya odaklandık. Örneğin dışarıdan satın alman hammaddeyi ülke içinde işleyip yeniden yurtdışına satmak yerine, hammaddeyi satın aldığımız ülkelerde üretim yapmak fark yaratan bir tercih oldu. Bugün geldiğim nokta, babamın küçük yaşta bana vermiş olduğu sorumluluğun bir sonucudur. Bunun sayesinde, sorumluluklarımın bilincinde oldum. Ailemin sözlerine her zaman değer verdim, deneyimlerinden faydalandım. Kendimize ve birbirimize duyduğumuz bu güven, hem farklı işler yapmamızı sağladı, hem de yaptığımız işlerde fark yaratmamızı...
Hüsnü Özyeğin
FİBA HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI
iş hayatına, profesyonel yönetici olarak başlasa da doğru alanlara doğru zamanlarda yaptığı yatırımlarla Türkiye'nin en etkili ve büyük girişimcilerinden birine dönüştü. Hayatının profesyonel döneminde Pamukbank ve Yapı Kredi ile Türkiye finans sektörünü dönüştürdü. Finansbank'ı kurdu, büyüttü ve sattı. Fibabanka sektörün en etkili yüzü olmayı sürdürüyor. Ayrıca Credit Europe Bank ile 10 ülkeye yayılan bir finans ağı kurdu. "Araştırma temelli girişimcilik üniversitesi" vizyonuyla kurduğu Özyeğin Üniversitesi ile sahip olduğu girişimcilik genini geleceğe aktarmayı amaçlıyor.Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul Yeni Havalimanı, 1915 Çanakkale Köprüsü, Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı ve daha niceleri... Nihat Özdemir, son 15 yıl içinde üstlendiği projelerle Türkiye'yi yeni baştan inşa etti. 43 yıl önce kurduğu Limak Holding'in sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en büyük müteahhitlik şirketleri arasına girmesine liderlik etti. Onun liderliğinde Limak Holding, liman işletmeciliği, enerji, çimento ve turizm alanındaki yatırımlarıyla Türkiye'nin en büyük kurumlarından biri haline geldi.
"1980’de ortaklarımla üniversitedeki görevimizden ayrılıp I şirketimize odaklanmaya karar verdik. Ancak o dönem-I de devletten büyük işleri almak çok zordu. Biz de hep en küçük işleri alarak işe başladık, öğrendik ve kendimizi geliştirdik. Herhangi bir işte odaklandığım en önemli şey, hep başarmak ve en iyisini yapmak olmuştur. Bugün de iş hayatımda bunu prensip edinmişimdir. Ticarette kar da zarar da kardeştir. Kar etmek için işinizden ödün vermeye başlarsanız, uzun vadede zarar edersiniz. Çünkü itibar her şeyden daha kıymetlidir. Aldığım bir işi zamanından önce, istenilenden daha iyi kalitede bitirmeye odaklanırım. İşte bu yaklaşımımızın getirdiği başarı bizi çok daha büyük projelere yönlendirdi. Devlet Su İşleri, tarihinde iki kez projeyi erken bitirme pirimi verdi, İkisini de Limak olarak biz aldık. Karayollarıyla çalışmamız da bu sayede oldu. Dönemin Karayolları Genel Müdürü, yaptığımız köprü bağlantı yolunda oturuyormuş. Çalışmamızı çok beğenip kim olduğumuzu sormuş. İş alınması çok zor olan KarayollaıTyla da bu sayede çalışmaya başladık. Bugün dünyanın birçok yerinde yaptığımız liman, havalimanı, fabrika, boru hattı, otoyol, tünel gibi projelerin hepsini, ilk günkü hevesimizle, ilk günkü ilkelerimizle hayata geçirdik.
Nihat Özdemir
LİMAK HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul Yeni Havalimanı, 1915 Çanakkale Köprüsü, Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı ve daha niceleri... Nihat Özdemir, son 15 yıl içinde üstlendiği projelerle Türkiye'yi yeni baştan inşa etti. 43 yıl önce kurduğu Limak Holding'in sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en büyük müteahhitlik şirketleri arasına girmesine liderlik etti. Onun liderliğinde Limak Holding, liman işletmeciliği, enerji, çimento ve turizm alanındaki yatırımlarıyla Türkiye'nin en büyük kurumlarından biri haline geldi."1980’de ortaklarımla üniversitedeki görevimizden ayrılıp I şirketimize odaklanmaya karar verdik. Ancak o dönem-I de devletten büyük işleri almak çok zordu. Biz de hep en küçük işleri alarak işe başladık, öğrendik ve kendimizi geliştirdik. Herhangi bir işte odaklandığım en önemli şey, hep başarmak ve en iyisini yapmak olmuştur. Bugün de iş hayatımda bunu prensip edinmişimdir. Ticarette kar da zarar da kardeştir. Kar etmek için işinizden ödün vermeye başlarsanız, uzun vadede zarar edersiniz. Çünkü itibar her şeyden daha kıymetlidir. Aldığım bir işi zamanından önce, istenilenden daha iyi kalitede bitirmeye odaklanırım. İşte bu yaklaşımımızın getirdiği başarı bizi çok daha büyük projelere yönlendirdi. Devlet Su İşleri, tarihinde iki kez projeyi erken bitirme pirimi verdi, İkisini de Limak olarak biz aldık. Karayollarıyla çalışmamız da bu sayede oldu. Dönemin Karayolları Genel Müdürü, yaptığımız köprü bağlantı yolunda oturuyormuş. Çalışmamızı çok beğenip kim olduğumuzu sormuş. İş alınması çok zor olan KarayollaıTyla da bu sayede çalışmaya başladık. Bugün dünyanın birçok yerinde yaptığımız liman, havalimanı, fabrika, boru hattı, otoyol, tünel gibi projelerin hepsini, ilk günkü hevesimizle, ilk günkü ilkelerimizle hayata geçirdik.
Zeynep Bodur Okyay
KALE HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI VE CEO
Türkiye sanayisinin en büyük kadın patronu, 2007'de Başkanlık ve CEO'luğunu üstlendiği Kale Grubu'nun Avrupa'nın üçüncü, dünyanın U'inci büyük seramik karo üreticisi, yapı kimyasalları alanında ise Avrupa'nın ise beşinci büyüğü haline gelmesine liderlik etti. Kale Grubu, Okyay liderliğinde savunma ve havacılık sektörlerinde çok önemli projelere imza attı. F35 uçaklarının yanı sıra Boeing için oe üretim yapıyor. Milli savaş uçağı motoru geliştirme hedefiyle Rolls Royce ortaklığında kurdukları şirket yüzlerce Türk mühendisin bu alanda çalışmasına olanak sağlayacak. İstanbul Sanayi Odası'nın yanısıra DEİK, TOBB ye İKV gibi birçok STK'da daha aktif rol üstleniyor. Harvard Mezunlar Derneği'ndeki çalışmaları ile bir Türk Kürsüsü kurulmasına destek verdi.Rahmetli babam İbrahim Bodur, “Her işin evvelinde, sonunda ve merkezinde insan vardır. İnsanları ve onlarla paylaşmayı seviniz” diyen ve insanı hayatının odağına koyan bir değişim öncüsüydü. Babamın insanların hayatında yarattığı farkı gördüğüm için bu anlayışı ben de benimsedim. Babamdan aldığım en büyük mirasın, onun değerleri olduğunu düşünüyorum. Onun hayata bakışı, yerel değerleri küresel vizyonuyla harmanlaması, sosyal dokuyu önceliklendiren, insanların gelişimine imkan tanıyan yönetim anlayışı, sanayiyi insanların hayatına getirip bölgesel kalkınmayı teşvik eden girişimciliği, benim için en büyük miras. Ye ben buna sahip çıkmaya çalışıyorum. Bunun başta ülkemiz olmak üzere tüm dünya için eşitsizlikleri asgariye indirecek en doğru modellerden biri olduğuna canı gönülden inanıyorum. Bir idealin peşinde koşmak, mücadele etmek, “daha iyiyi” aramak, eskinin esiri olmamak ve ülkeye hizmet etmek benim için her zaman maddiyatın önünde geliyor. Kolay kazanca hiç tevessül etmedik, etmiyoruz, etmeyeceğiz. İnsanların ve kuramların belli değerlerinin olması ve bu değerlerin her zaman kısa vadeli çıkarların önünde yer alması gerekiyor.Hayatta herkesin bir sorumluluk bilincinin ve iddiasının olması gerektiğini düşünüyorum. 21’inci yüzyılın giderek artan ve karmaşık hale gelen koşullarında var olabilmek için herkesin faaliyet gösterdiği alanlarda trendleri iyi okuması, farklılaşarak rekabet avantajı elde etmesi, yetkin insan kaynağına ve becerilere yatırım yapması şart. Ancak her şeyden önce yaşadığımız topraklara ve topluma karşı sorumluluğumuz var. Sorumlu ve duyarlı liderlik bunu gerektiriyor. Bunu ben de tüm işlerimde önemsiyor ve öncelikli hale getiriyorum. Çünkü değişim öncülerinin toplumun kanadı olmak gibi bir derdi olması gerektiğine inanıyorum.
Şarık Tara
ENKA İNŞAAT - KURUCU (HAZİRAN 2018‘DE VEFAT ETTİ)
Genç yaşta kendi işimi kurmayı aklıma koymuştum. Müteahhitliğe başlarken “hep sağlam esaslara dayalı, kimsenin yapmadığı işleri yapan ve her şeyden önce iş bitiren, güvenilir bir inşaat şirketi kuralım” diye yola çıktım. İlk günden özel teknik ve beceri gerektiren işlere yönelerek rekabet gücümüzü artırmaya, diğer müteahhitlerden farklılaşmaya önem verdik. Her işi kaliteli, tekniğine uygun ve süratle tamamlamak çok önemli... Gelişen teknolojiyi yakından takip etmek başarının önemli bir parçası. Beraber çalıştığım insanlarla ve ortaklarımla olan ilişkilerimde birinci prensibim hep dürüstlük oldu. Belki birçok konuda fedakarlıklarım ya da görmezden geldiğim şeyler olmuştur ama dürüstlükten hiçbir zaman ve hiçbir şekilde fedakarlık etmedim. Dürüstçe çalıştım ve dürüstlük bekledim. Herkesle iyi geçinirim. Şirketin içinde daima bir aile havası olmasına hep itina ettim, ekip çalışmasına her zaman inandım. Günümüzde işlerin niteliği yoğun bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Kişinin en doğruyu kendisinin bildiğine, en iyiyi kendisinin yapabileceğine olan temelsiz inancı, insanın kendisini de, kendisiyle birlikte çalışanları da başarısızlığa götürür. Şu halde kendine güvenip, inanarak mütevazı olmak, başkalarının fikirlerine saygı göstermek en iyi çözümdür. Çalışanlara ofiste kapım her zaman açık olduğu gibi evimin kapıları da açık olmuştur. Herkes bana “Ağabey” der. Esasında yönetim anlayışımın özü de “Ağabey management”ta yatmaktadır. Enka’da yönetim felsefemizin temelinde insan sevgisi ve karşılıklı saygı vardır. Mükemmeli arzu etmek başarının en önemli sırrıdır. Elime aldığım her işin en iyisini yapmaya çalışırım, proje ve kalite olarak. Bulunduğunuz ortamda iyiden daha iyisini yapacaksınız. Çok süratli yapmak için çok, çok çalışacaksınız. Çeşitli ülkelerde çalıştık ama çalıştığımız her ülkede her zaman en iyisini yapmaya çalıştık aynı zamanda barışa ve dostluğa katkımız olsun diye çaba gösterdik. Eskiden Fransızlar Türkiye’de iş yaparken “bon pour l’orient” (Doğu için yeterli) derlermiş. Biz hiç bir yerde bunu yapmadık. Enka’yı 27-28 yaşımdayken kurdum ve 56 yaşındayken şirketi 28 yaşındaki oğluma devretmesini bildim. Oysa hala enerji dolu olduğum yıllardı. Derken üçüncü nesil yönetime geldi, torunum Mehmet genel müdür oldu. Enka hep gençlerle idare edildi. Her zaman “Türkiye ne kadar dışarı açılırsa, ekonomisi dünya ekonomisiyle bütünleşirse, bunlara yönelik düzenlemeleri yaparsa, Türkiye’nin önü o kadar açılır böylece ülkede demokrasi ve hukuk devleti yerleşir” diye düşündüm. Demokrasiyi istiyoruz, tabii en güzel idare demokrasi. Ama demokrasinin şartı olan bir ekonomi sistemi var, o da serbest piyasa ekonomisi. Bu nedenle ben hem uluslararası olmak için çalıştım hem de şirketimi ve ülkemi uluslararası yapmak için elimden geleni yaptım. Uluslararası toplantılara katılmak hayatımda önemli bir yer tutmuştur, bunun çok yararını gördüm. Türkiye’den politikacıların, bürokratların uluslararası forumlara katılmalarını teşvik ettim. Gerektiğinde davet edilmeleri için çaba gösterdim. Türkiye’de birçok uluslararası toplantının düzenlenmesi için her türlü desteği verdim. Kişileri yüreklendirdim. Türkiye’ye çeşitli vesilelerle gelen politikacıları, işadamlarını, akademisyenleri, gazetecileri, bürokratları, sivil toplum kuruluşu liderlerini evimde misafir ettim. Benimle ilgisi olmayan toplantılara katılanları bile ağırladım. Bütün bunları, uluslararası toplantıları Türkiye’ye çekebilmek, Türkiye’yi tanıtabilmek ve dışarıya açabilmek için yaptım. Başarılı da oldum. En büyük özelliğim ki bunu sonradan kazanmadım, yaradılışım böyle, insanlarla çok çabuk arkadaş olabilmektir. Bunun nedeni de insanları çok sevmem. Dünyada en güzel duygu sevgi ve dostluktur, insanlarla dost olduğunuz zaman önünüzde açılmayacak kapı yoktur. Hiç ummadığınız zaman, öyle bir yerde, öyle bir arkadaşınız karşınıza çıkar ki sizin sorununuzu çözüverir.İşim icabı birçok şansa sahip oldum. Çok sayıda ülkede, çok sayıda milletle ortak iş yaptım. Tabii yurtdışında müteahhitlik yaptığınız zaman hep en üst düzey yöneticilerle, politikacılarla tanışıyorsunuz. Temel atmayı başbakan yapıyor, açılışı cumhurbaşkanı yapıyor, iyi yaptığınız iş takdir topluyor. Bu arada konuşuyor, ahbap oluyorsunuz. Derin ahbaplıklar için biraz çaba ve zaman sarfetmeniz gerekiyor. Devlet başkanlarıyla, devlet büyükleriyle arkadaşlığımı, dostluğumu onlar iktidardan ayrıldıklarında, devreden çıktıklarında da aynen devam ettirmeye hep özen gösterdim. Görev süresi dolduktan sonra ilişkinin kesildiği dostlukların bir manası yok. Bir işadamı olarak ben bir devlet başkanına, bir başbakana bir şey söylediğim zaman bu Türkiye’yi bağlamaz. Ama karşımdaki siyasi kişi birşey söylediği zaman onu bağlar. Yani yükümlülük altına sokar. Benim söylediklerim ise Türkiye’yi yükümlülük altına sokmaz. Bu durumdan akıllıca istifade ederek söz sahibi siyasilerle konuştuğunuz zaman memleketiniz için faydalı olan bazı mesajları verebildiğiniz gibi karşı tarafın bilgi ve düşüncelerini kolayca öğrenirsiniz. Tabii bunları yaparken sorumlu makamlarla çok yakın diyalog içinde bulunmanız gerekiyor. Bu ilişkiler ancak böyle yarar sağlar. Dediğim gibi, benim çok değişik ülkeden pek çok arkadaşım var. Mesela Ahtisaari de arkadaşım, Schröder de arkadaşım. Her fırsatta onlarla görüşmeye çalışırım. İlişkilerimi koparmamak için büyük çaba harcarım. Bundan çok büyük mutluluk duyarım. İşim olsun olmasın, arkadaşlarımı zamanım ve enerjim yettiği kadar ararım ve onlarla birlikte olurum. Her zaman söylediğim ve savunduğum bir söz var: Bir insan beş senede ya tecrübe sahibi olur ya da olmaz. Ben tecrübeye fazla inanmayan bir insanım. Hatta 30-40 yıllık tecrübe yenilenmemişse tehlikelidir. Ancak son beş senede kendini yenileyen tecrübe gayet iyidir. Son beş senede yaşanan gelişmeler Hz. İsa’dan bu yana olanlardan daha fazladır. Dünyada herkes bir şey yapar; en çalışkanından en tembeline kadar her kişinin bir uğraşı, bir meşgalesi vardır. İnsanlar bu meşgaleleri sırasında zaman zaman hatta sık sık karar vermek durumunda kalır. Neyi yapacağına, nasıl yapacağına, hangisini daha önce yapacağına ve tabii en önemlisi, yapıp yapmamaya karar vermek mecburiyetindedirler. Çünkü hayat karar vermekle yürür. Kişi güne sabah yataktan kalkmaya karar vermekle başlar. Bir kere buna karar veremediği sürece gerisi bekler de bekler. İnsanın sorumluluk derecesi ve karar verilecek konunun önemi arttıkça karar verebilme güçlüğü de bununla orantılı olarak artar. İşte bu güçlük insanı en çok yıldıran, gözünde en çok büyüyen güçlüktür. Oysa yanlış kararlar bile düzeltilebilir, sonuçları bir türlü tamir veya telafi edilebilir. Halbuki kararsızlık her şeyi mahveder. Hayatın beklemeye hiç tahammülü yoktur. Çünkü karardaki gecikme her şeyi zamanın acımasız tahribatına uğratır. Onun için de hiçbir “iş programı”nda hiçbir aktivite için “karar verme süresi” diye bir süre ayrılmaz. Bu nedenle en takdir ettiğim hatta hayran olduğum kişiler gözünü kırpmadan karar verebilenlerdir. Esas olan gelecektir. Geleceğin daha mutlu ve müreffeh olması için insanların çalışması ve bazı tedbirleri alması lazımdır. Tedbirlerin en mühimi, gençlerin daha iyi yetiştirilmesidir. Gençler geleceğin tek unsurudur. En değerli varlığımız olan insan gücünü dünyadaki yeniliklere, ileri teknolojiye göre eğitmek geleceğimiz için çok önemlidir. Enka’nın kuruluşundan itibaren buna öncelik verdim ve bu konuda her zaman elimden geleni yaptım. Gençlerin çok çalışmaları ve bu çalışma sırasında doğruluktan vazgeçmemeleri ve kendilerini uluslararası ortama, şartlara hazırlamaları gerekiyor. Bunların arkasından başarının gelmesi zaten kaçınılmaz. Gençlere son bir tavsiyem yardım etmeye ve yardım kabul etmeye aynı ölçüde önem vermeleri ve takdir etmeyi öğrenmeleridir. Takdir edilmek insanların gayelerinden biridir. İnsan karşısındakinde takdir edilecek özellikler buldukça kendisi de benzer özellikleri geliştirir. Bugün ben de babam gibi, gençlere güvenmenin geleceğe yatırım anlamına geldiğini biliyorum. Şirketlerimizin olduğu gibi ülkemizin geleceği de bu güven üzerine kurulacak. Yeter ki doğru kişiye doğru zamanda işi teslim edelim.