Ticari

İran'da yatırımda geç kalan treni kaçırır!

Referans Gazetesi yazarlarından Sevda Yüzbaşıoğlu, İran'da yatırım konusuyla ilgili yazı kaleme aldı...

İran'ın başkenti Tahran sokaklarını arşınlayan 11 milyonluk nüfusun arasındayım... Ortadoğu'nun mistik pazarı Tahran, bu yoğunluğuyla son dönemde Türk firmalarının da yakın markajında. Tahran'da 100'e yakın Türk firması faaliyet gösteriyor. Çoğu ithalat, ihracat üzerine çalışsa da üretim giderek hız kazanıyor. Üretim tesisleri ise genelde şehrin dışındaki serbest bölgelerde. Tüm bürokratik kurumlara ev sahipliği yapan şehir, Türk işadamları için de kilit bir öneme sahip. Devlet dairelerinin merdivenlerini aşındıran işadamları arasında çok sayıda Türk bulunuyor. Ancak devletin merkezine yakın olmak işadamlarının işini kolaylaştırmıyor. Bürokrasinin ağır işlediği ülkede, global kurumlara hesap verme yükümlülüğü olmayan Tahran yönetiminin, keyfi uygulamalara imza atması iş dünyasını ürkütüyor. Yine de dezavantaj gibi görünen birçok kavramın avantaja dönüştüğü ülkede, başkente yakın olmak işadamları için önem taşıyor.

Sokaklarında değişim rüzgârlarının estiği başkentin enerji, turizm, kimya, bankacılık, telekomünikasyon alanında büyük açılımlara gebe olduğuna dikkat çeken Türkiye Cumhuriyeti Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Mehmet Serkan Buralı, "Henüz göz gözü görmezken, ortalık toz dumanken, sektörler oturmamışken buraya girip, burada payı kapacaksınız. Çünkü buradaki sistem daha Avrupai bir ekonomiye dönüştüğü zaman isteseniz de giremeyeceksiniz" diyor.

Ülkenin kalbi Tahran'da atıyor
Ülkenin kalbinin attığı Tahran'da siyaseti ekonomiden ayırmak mümkün değil. Bu nedenle işadamları İran'da nereye yatırım yaparlarsa yapsınlar, Tahran'da çok fazla vakit geçiriyor. Sistemler birbirine çok fazla entegre. Dolayısıyla bazen ekonomik alandaki olaylar hükümet için siyasi amaçlı politikalar haline gelebiliyor.

Mehmet Serkan Buralı, konuyla ilgili şu örneği veriyor: "Yabancı sermaye kanunu çıkarılıyor veya ürünlerin vergi oranlarını günlük olarak değiştirebiliyorlar. Kaotik bir yapı var, bazen mevzuatın uygulanmadığını veya uygulamalarla mevzuatın çeliştiğini görüyorsunuz. Veya kâğıtta yazanın farklı kişiler, ülkeler veya firmalar için farklı şekilde uygulandığını görüyorsunuz. Bunları belirlemek hâlâ hükümetin yetkisinde. Dünya Ticaret Örgütü üyesi değiller. Taahhütleri yok. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'na üyeler ama onlara verdikleri taahhütleri yerine getirmekte çok gecikiyorlar."

İran bu özellikleriyle firmalar için "ateşten gömlek" gibi görünse de Mehmet Serkan Buralı için bunlar geçici. İran'ın artık eskisi kadar kapalı olmadığını belirten Buralı, Avrupa'nın büyük ülkelerinin, Çinli, Rus hatta Amerikalı firmaların bile burada iş yaptığını söylüyor. "Kendi otomobilini üreten bir ülke, bizim hâlâ bir markamız yok" diye hatırlatan Buralı, İran'daki potansiyeli ise şöyle açıklıyor: "Müthiş bir pazar var. Ortadoğu'da Pakistan dışında bu kadar büyük bir pazar yok. Pakistan ise istikrar anlamında çok daha vahim bir ülke. Politik, ekonomik yapı ve Türkiye'ye duyulan yakınlık Türk firmaları için avantaj."
Bunu fark edip şimdiden bölgede yatırım yapan Türk firmaları da hızla artıyor. Türkiye'den bölgeye gerçekleştirilen son büyük yatırım Hayat Kimya'nın. 150 milyon dolara mal olacak çocuk bezi ve hijyenik ped fabrikasının 2011 yılında açılması bekleniyor. Ayrıca Gübretaş ve Asya Gaz firmalarının da katıldığı 5'li konsorsiyumun özelleştirme yolu ile satın aldığı Razi Petrokimya Fabrikası da önemli yatırımlar arasında.

Buralı, 10 yıl içinde bölgenin belki bir Türkiye kadar gelişmiş olamayacağını ama Türkiye'nin yüzde 80'i kadar gelişeceğini savunuyor. Buralı, şöyle devam ediyor: "O hale gelince zaten buraya giremeyeceksiniz, köşe başları tutulmuş olacak. Belli sektörlerde adım atacak yer olmayacak. Yani buraya gireceksiniz şimdi gireceksiniz. Ortalık karışıkken, henüz sektörler oturmamışken gireceksiniz, burada pazar payı kapıp sistem daha Avrupai, Asya vari bir ekonomiye girdiği zaman burada hazır olacaksınız. Firmalar büyük tabloyu görmeli. Kaotik ortam tablonun küçük bir parçası. Aslında büyük tablo buranın dev bir pazar oluşu. Sadece İran pazarı olarak da düşünememek lazım. Buranın hinterlandı yaklaşık 300 milyonu geçiyor. Türkiye AB üyesi olduğu takdirde, İran için Avrupa'ya açılan kapı olacak."

Tahran için '1970'lerin Türkiyesi' benzetmesi
"İran adeta 1970'lerin Türkiyesi. Bunu en çok Tahran'da hissedersiniz." Birçok kişi Tahran'ı böyle tanımlıyor. Bürokrasi olanca ağırlığıyla her yerde kendini hissettiriyor, kapalı ekonominin ve devlet politikalarının sonucu özel sektörün varlığı gündelik hayatta kendini hissettirmiyor. Özellikle devlet dairelerinde ellerinde evrakla masa masa dolaşan insanlar tanıdık geliyor. Türkiye ile İran her ne kadar komşu olsa da çok farklı bir kültür hüküm sürüyor.

Döviz girdilerinin yüzde 80'ini petrol gelirlerinden elde eden İran'da ekonomiyi devlet, yüzde 40'ını doğrudan, yüzde 45'ini ise "Bonyad" olarak adlandırılan, dini liderlik makamına karşı sorumlu bir tür İslami esaslı vakıflar aracılığıyla elinde tutuyor. Yüzde 15'lik kesim ise, siyasal yelpazede muhafazakâr olarak tanımlanabilecek bir noktada duran İran özel sektörünün (bazaar) elinde. Petrol gelirlerinin yüksekliğine (21 Mart-21 Eylül 2008 tarihleri arasında 57,5 milyar dolar) rağmen, hızla büyüyen nüfus baskısı, enflasyon ve işsizliğin artması, yaygın yoksulluk, temel ihtiyaç malzemelerine uygulanan sübvansiyonların bütçe üzerinde giderek artan yükü, verimsiz, büyük ve hantal kamu sektörü, devlet monopollerinin denetimindeki belirsizlikler ve Birleşmiş Milletler ile ABD yaptırımları İran ekonomisini sakatlayan faktörler. Tahran'da işadamları da 4-5 yıl içinde bir değişimin yaşanmasını bekliyor. Bunun sebebi ise ülkeye giren yabancı sermaye ve halkın değişim talebi. Bir işadamı, "Yabancı sermayeyi kapıdan içeri sokup tüm kültürü dışarıda bırakmasını bekleyemezsiniz. Türkiye'deki gibi burada da yabancı sermaye özgürlükle beraber geliyor" diyor. Bir diğer işadamı ise, "Hareket yeraltına indi. Şimdi fırtınadan önceki sessizlik gibi bir dönem var" diye konuşuyor.

Bankacılık alanında ilişkilerimizi geliştirelim
İranlı Sanayici ve İş Adamları Derneği (İSİAD) Başkanı Hamid Khan, 2 ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesini olumlu karşılıyor, ancak yeterli bulmuyor. Özellikle bankacılık alanındaki ilişkilerin yoğunlaşarak modernleşmesi gerektiğini vurgulayan Khan, "Milli dövizlerimizin ticari münasebetlerde iyice yer alması iki ülke insanının ve işadamlarının birbirlerini daha iyi tanıması bu gelişmeye ivme kazandıracaktır" diyor. Türk vatandaşlarının İran'da iş almakta, ihale kazanmakta eşit şartlarda hatta önceliğe sahip olduklarına dikkat çeken Khan, "İran yatırım açısından bugün hala fırsatlar ülkesi olmaya devam ediyor. Bir çok sektörde yatırım imkanı Türkler'i bekliyor" diye anlatıyor.

İşadamları için Tahran'daki Fırsatlar
- Tebriz'den Tahran'a karayolu ile geçerken bir tane bile konaklama tesisi bulunmuyor. Yollardaki benzin istasyonlarında benzin dışında bir şey bulunmuyor. Bu yatırımcılar için ilgi çekici bir alan olabilir.
- Yabancı bankaların İran'da şube açmalarına olanak veren yasa yürürlüğe girdi. 7 yabancı banka şube açmak için Merkez Bankası'na başvurmuş. Devrim öncesinde 34 adet banka varken, devrimden sonra bu sayı 6'sı özel olmak üzere 16'ya düşmüş. Bu süreç Türk bankaları için fırsat olabilir.
- Tahran'da alışveriş merkezleri sınırlı sayıda. Dışa açılım arttıkça bu konuda fırsatlar artabilir.
- Fuarlar Tahran için çok özel bir anlam taşıyor. İranlı şirketler Türkiye'den ortak arıyor.
- Kredi kartı kullanılmıyor. Her şey nakitle dönüyor.
- Telekomünikasyonda gidilecek çok yol var. Yetersiz altyapı ve güvenlik sebebiyle sık sık cep telefonları işlemez hale geliyor.
- Enerji alanında potansiyelini yeterince kullanamadığı için yatırım fırsatları çok fazla
Referans/Sevda Yüzbaşıoğlu