Sektörel

İş güvencesinin azalması konut talebini düşürür!

Merkez Bankası uzmanları iş güvencesinin konut talebini artırıcı etkisinden yola çıkarak, büyümeyi hızlandırmak için iş güvencesinin artırılabileceğini önerdi. Şu an uygulanan politikaların tersini savunan bu görüşü destekleyen de var karşı çıkan da.


Merkez Bankası uzmanları iş güvencesinin konut talebini artırıcı etkisinden yola çıkarak, büyümeyi hızlandırmak için iş güvencesinin artırılabileceğini önerdi. Şu an uygulanan politikaların tersini savunan bu görüşü destekleyen de var karşı çıkan da.


Türkiye’de son dönemde iş güvencesini azaltan politikalar devreye girdi, giriyor. Esnek çalışma yasası yürürlükte. 657 sayılı kanun değişme arifesinde. Kıdem tazminatının kökten değişmesi ile ilgili çalışmalar sürüyor. Bu politikalarla verimliğin artırılması hedefleniyor. Tartışmalı olan bu hedef dışında, işgücünü esnekleştirmenin istenmeyen başka yan etkileri de ortaya çıkıyor. Merkez Bankası araştırmacılarına göre, iş güvencesindeki azalma konut talebini de azaltacak. Bu da büyüme sorunu yaşayan bir ekonomi için sıkıntı teşkil ediyor. Ekonomistler daha fazla iş güvencesinin kredi talebi üzerindeki olumlu etkisi göz önüne alındığında büyümeyi artıracak talep odaklı bir politikanın parçası olarak düşünülebileceğini belirtiyor.


Türkiye’de konut talebini farklı yönde etkileyecek politikalar aynı anda uygulanıyor. Hükümet, Merkez Bankası ile birlikte kredi faizlerini düşürerek konut talebini canlandırmaya çalışıyor. Diğer yandan iş gücünü esnekleştirmeye yönelik ciddi adımlar atılıyor. Bu politikaların konut talebi üzerinde olumsuz etkileri tartışılıyor.


Merkez Bankası ekonomistlerinin yaptığı araştırmaya göre iş güvencesinin azaldığı ortamlarda konut kredisine olan talep de düşüyor. Bu durum finansman maliyetini düşürerek konut sektörünü canlandırmaya çalışan politikaları boşaçıkarabilir. Çünkü insanlar gelecekteki gelirlerinden emin olmadıklarında maliyeti ne kadar düşük olursa olsun büyük bir borç yükünün altına girmeye sıcak bakmıyorlar. Merkez Bankası ekonomistleri Kurmaş Akdoğan, Ayşe Tatar ve Ayşe Arzu Yavuz tarafından yapılan “İş Güvencesi ve Konut Kredileri” araştırmasında 23 ülke için, 1990-2013 arası yıllık veriler incelendi. İş güvencesinin göstergesi olarak tam zamanlı çalışmak isteyip de ekonomik sebeplerden yarı zamanlı çalışan sayısı ve sendika üyeliği alındı.


Konut talebi tüm ekonomiyi etkiler


Gelecekteki gelir hakkındaki belirsizliğin tüketim/yatırım talebini olumsuz etkilediği ekonomi literatüründe var olan bir durum. Gelecekteki gelirin nasıl garantiye alınacağına yönelik farklı ekoller var. Bir taraf katı işgücü piyasasının şirketleri işe alımda gönülsüz hale getirdiğini ve bunun da işsizlik yarattığını savunuyor. Bu gruptakiler sağlıklı bir ekonomi için işgücü esnekliğinin şart olduğunu ifade ediyor. Diğer taraf ise belirli bir iş güvenliğinin istihdam ve üretim için şart olduğunu belirtiyor. Merkez Bankası araştırmacıları esnekliği savunan ilk gruptakilerin savlarının konut talebi üzerinden geçersiz olabileceğini belirtiyor.


Daha fazla iş güvenliği çağrısı


Araştırmacılar işgücü piyasası esnekliği ve konut talebi arasındaki doğrudan ilişkiden yola çıkarak, politika yapıcılardan attıkları adımların bu sonuçlarını da dikkate almaya çağırdı. Çalışmanın sonuç bölümünde şu ifadeler kullanıldı: “Sonuçların önemli ve zamanlamasının yerinde olduğunu düşünüyoruz. Özellikle şimdiki gibi daha fazla esnekliğin ekonomiyi canlandıracağının düşünüldüğü kriz sonrası dönemlerde. Halbuki daha fazla esneklik halihazırdaki düşüşü derinleştirebilir ve krize verilecek doğru bir tepki olmayabilir. Hatta tam tersi daha fazla iş güvencesi kredileri canlandırıcı etkisi ile talep odaklı bir Keynesyen politikanın parçası olarak düşünülebilir.


Kapsamlı politikanın parçası olabilir


Emek piyasasının esnekleştirilmesi Türkiye’ye uluslararası kurumlar tarafından uzun süredir öneriliyor. Hem de yabancı hem de yerel sermaye bunu istiyor. Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Dr. Ümit Akçay, kriz döneminin bu politikaların devreye sokulması için fırsat olarak görüldüğünü söyledi. Akçay, “Uzun süredir mecliste kilitlenen kıdem tazminatı çalışmasını geçirebilir miyiz çabası var. İş güvencesinin sağlayacağı yarar ise toplam politika içinde değerlendirilmeli. Türkiye’nin sermaye akımlarına duyarlılığını azaltacak bir çerçeve sağlanıp, yerli üretim teşvik edilecekse elbette ki bunun ayrılmaz parçası iç talebin desteklenmesi ve iş güvenliği olacak. Ancak hükümet bunları yapmıyor. Dolayısıyla iş güvencesi koşullarının da iyileşme yönünde değişmesini seklemiyorum” dedi.


Türkiye'de işçi hükümdarlığı arttı


Konutder Başkanı Ömer Faruk Çelik, öneriye karşı çıktı. İş güvencesinin sadece konut talebi üzerinde değil tüm tüketim kararlarında etkili olduğunu vurgulayan Çelik, “Avrupa’da yapılan memnuniyet anketinde en büyük risk olarak işini kaybetme olarak görülüyor. İnsanların para harcaması için işinin geleceği konusunda endişe taşımaması gerekiyor. Bu sadece konut gibi büyük yatırımlar için geçerli değil tüm tüketim için geçerli. Sadece çalışanlar açısından da değil, esnaf da sanayici de önünü göremezse para harcamaz” diye konuştu. Türkiye’de kalifi ye işçi için her zaman iş fırsatı olduğunu kaydeden Çelik, “Sorun verimsiz ve kalifi ye olmayan personelde. Şu an Türkiye’de iş güvencesinin fazlası var eksiği yok. Son dönemde işçilerin hükümdarlığı arttı. Kıdem tazminatını vererek işçinizi çıkaramayabiliyorsunuz. Aşırı iş güvencesi işveren olarak bizi de etkiliyor. İşyeri barışını sağlayacak performans odaklı bir sistem gelmeli” dedi.


Konut talebinde kredinin etkisi sınırlı


İstanbul Gayrimenkul Değerleme Yönetici Ortağı Dr. Ahmet Büyükduman, iş güvencesindeki düşüşün Türkiye toplumundaki değişkenlerinde dikkate alındığı durumlarda konut talebini çok fazla etkilemeyeceğini belirtti. Büyükduman, “Türkiye’deki konutların sadece 3’te 1'i kredi ile alınıyor. Bunlarında da çoğunluğu büyük şehirlerde. Anadolu’da satışlar büyük oranda peşin veya topraktan girerek kredi kullanmadan, taksitle alınıyor. Ayrıca oturmamış demografik yapı ve hala büyüme trendi içinde olmamız konut talebini asıl belirleyen faktörler” dedi. Büyükduman, işgücünü esnekleştiren politikaların da genel olarak ekonomiye ve çalışanlara olumlu dönüşü olacağını savundu.


Hükümetten karşılık bulması zor


Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Dr. Ümit Akçay, "Merkez Bankası araştırmacılarının kurduğu politika kendi içinde oldukça tutarlı. Ancak ekonomi yönetiminden karşılık bulacağını sanmıyorum” dedi. Akçay, hükümetin aslında başı-sonu belli, önceden hesaplanmış bir ekonomi politikası olmadığını savunarak şunları söyledi: “Bir yandan tasarrufların düşük olmasının büyümenin önündeki en büyük engel olduğu söyleniyor. Diğer yandan ekonominin canlandırılması için kredi olanakların genişletilmesiyle iç tüketim artırılmaya çalışıyor. Tüketimi artırmaya çalışırken de gelirinin tamamını tüketime ayırmak zorunda kalan yoksul kesimleri zorunlu BES’e dahil ederek harcanabilir gelirleri azaltılıyor. Kısacası ekonomi yönetiminin yönelimi belirsiz. Önceden tasarlanmış sanayi politikası, buna göre belirlenmiş gelirler politikası, emek piyasası rejimi, dış ticaret, para politikası yok. Soruna göre kısa vadeli çözümler geliştiriyorlar.”


Esneklik sermayeye de zarar veriyor


Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, güvencesiz çalıştırmanın sadece iş güvencesinin olmaması olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu sistemin, insanların hayatla kurduğu ilişkiyi bir bütün olarak güvencesizleştirdiğini belirtti. Çerkezoğlu, bu politikanın sonuçlarını şöyle özetledi: “İnsan önünü göremez bir biçimde yaşamak zorunda bırakılıyor. Bu politikalar kısa vadede sermaye açısından karlılığı artırdı ama uzun vadede yine kendisine de zarar verecek sonuçları ortaya çıkardı. Biz sermaye sahiplerinden 'Bu yaptığımız yanlıştı. Başka politikalar üretmeliyiz' demelerini beklemiyoruz. Hiçbir emare bunu göstermiyor. 2008’de büyük bir kriz oldu. Neo-liberalizmin krizini daha fazla neo-liberal politikalarla çözmeye çalıştılar. Ancak tıkandıkları görülüyor.”


Sendikalı işçiler daha rahat harcıyor


Çerkezoğlu, Türkiye’de sendikalaşma ve bunun sonuçlarını değerlendirdi: “Sendika üyeliğinde tüm dünyada düşüş var. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu. Kayıtlı istihdamda sendikaya üyelik oranı yaklaşık yüzde 10. Gerçekten sendikal haklarını kullanabilenlerin oranı ise sadece yüzde 7 düzeyinde. Sermaye sahipleri işgücünde katılıktan bahsediyor ama Türkiye’de işgücü piyasaları olabildiğine esnek. Türkiye’de haftalık yasal çalışma saati 45 olmasına rağmen Türkiye ortalaması 50’nin üzerinde. Birçok yerde 60-65'lere ulaşıyor. Sadece bu bile Türkiye’de şartların esnek ve güvencesiz olduğunu gösteriyor. Sendikal hakkını kullanan işçiler, sendikasızlara göre geleceği güvenle bakabiliyor. Uzun vadeli planlar anlamında daha rahat hareket edebiliyor.”


Dünya