İstanbul çarpık kentleşmeden nasıl kurtulur?
Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından Sinan Genim bugünkü köşe yazısında İstanbul'un büyük problemlerinden biri olan çarpık kentleşme sorununun yanıtını kaleme aldı.
Milliyet Gazetesi köşe yazarı Sinan Genim "İstanbul nasıl kurtulur?" başlıklı yazısında İstanbul'un çarpık kentleşme sorunu ve yapılması gerekenlerini kaleme aldı. "Şehrin çeperinde bulunan alanlar hızla iskân edilir ve buralar belediye sınırı dışında kabul edildiği için çarpık kentleşmeye ses çıkarılmaz. Böylelikle kendi bildiğine gelişen bir yeni İstanbul oluşur. Bundan böyle ne yapılabilir? Bunun için yeni yöntemler gerekmektedir" diyerek yazısına başlayan Genim devamında şunları yazdı...
"Bazı şehirler imar ve asrileşmek hususunda fazla ihmalkâr davranarak, eski hallerini olduğu gibi muhafaza ederler ve seyyahların ve artistlerin bir ziyaret yeri olurlar. Böyle şehirler gayrı sıhhi ve yaşamaya gayri müsaittir (Venedik, Bruges gibi). Buna mukabil, bazı şehirler, ancak birkaç mühim abide muhafaza eder, diğer yerlerini en asri şekilde imar eder (Berlin gibi). Bu surette Berlin hem güzelliğini hem de karakterini kaybetmiştir. Bu her iki miras siyasetinin iyi olmadığı ve ikisinin arasında mübalağasız bir tarzın tercihi daha doğru olduğu daha aşikârdır.” Sedat Hakkı Bey, şehrin imarının İstanbul Belediyesi’nin sorumluluğunda olduğunu, bu nedenle ara sıra davet edilen yabancı uzmanlara başvurulduğunu ve onlardan mucize beklediğini, yapılan planların depolara kaldırıldığını, bu nedenle şehrin imarında hangi yolun takip edileceğinin meçhul kaldığından söz etmekte.
İstanbul’un planlama çalışmaları kör topal devam ederken, bir dönem vali ve belediye başkanı olarak atanan kişilerin giderek büyüyen talepleri karşılamak için bazı uygulamalara başvurduklarını görülüyor. Örneğin Muhittin Üstündağ (1928-1938) döneminde bazı alt yapı çalışmaları ile ulaşım sorunlarına el atılır. Lütfi Kırdar (1938-1949) döneminde ise Taksim İnönü Gezisi, İnönü Stadı gibi yapılar yapılır. Bu dönemde Gümüşsuyu-Dolmabahçe bağlantı yolunun açılması için Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu ile stadın yapımı için saraya ait Has Ahırlar yıkılır. Ancak İstanbul olarak bilinen sur içi bölgesinde yangın alanlarının yeniden iskâna açılmasının dışında önemli bir imar faaliyeti görülmez. Uzun yıllar boyunca geçmişe dönük yaşayan İstanbul’un artan beklentilerine karşılık vermek gerekmektedir. Ancak bu konuda nasıl bir yol seçileceği tartışılmakta ve kesin bir karara varma konusunda mutabakat sağlanması güçleşmektedir. İstanbul olduğu gibi muhafaza mı edilecektir yoksa yeni bir şehir mi oluşturulacaktır? Dünyanın hemen hemen her büyük şehri düz alanda kurulmuş olup, İstanbul gibi yoğun bir kültürel birikime sahip değildir. Üstelik bu şehrin ortasından deniz geçmekte ve bu denizin bir bölümü şehrin içine kadar girmektedir. Bilinen ve alışıldık şehircilik şema ve metotlarıyla bir çözüm üretmek zorun ötesinde yeni bir anlayış gerektirmektedir. Bin yılların mevcut şehri dışında yeni yerleşim alanları oluşturmak güçtür. Gerek Haliç gerekse Boğaziçi üzerinde bir veya birkaç köprü yapımıyla iskân alanları geliştirmekse mümkün değildir. Mevcut yerleşim dokularını koruyarak yapılacak böylesi girişim, birbirinden kopuk üç ayrı yerleşim alanı oluşmasına yol açacaktır ve çok büyük bir ekonomik güç gerektirmektedir. 1950’li yıllar ve öncesinde şehrin ulaşımında rol alan en önemli vasıta deniz yoludur. Gerek Boğaziçi gerek Anadolu yakasının Marmara sahili gerekse Haliç’te bulunan yerleşmelerin birbirleriyle ve şehirle ulaşımı deniz yoluyla yapılmaktadır. Her iki yakada Marmara kıyısı boyunca uzanan demiryolu bağlantısı bu bölgelerdeki iskân alanlarının genişlemesine etken olursa da bu alanların şehirle organik bağları yeteri kadar büyük değildir."
Kentsel dönüşüm çalışmaları hakkında da değerlendirme yapan Genim, "Konunun uzmanları mimar ve şehircilerin çözüm bulamadığı veya çözüm üretmeyi beceremediği bu konuya nihayet merkezi yönetim el koyar ve İstanbul için büyük bir yıkım başlar. İmar anlayışı yıkım yapıp yol açmak olan bu anlayış sonrası küçüklü büyüklü çok sayıda kültür varlığı yok olur ve açılan yeni yollar çevresine bu kere altı yedi katlı konut yapıları yapılmaya başlanır. Şehrin nüfusu uzun bir süre sonra tekrar artmaya başlar, yeni iskân alanlarına ihtiyaç vardır ve yönetim bu talebi görmezden gelerek çözeceğini sanmaktadır. Şehrin çeperinde bulunan özelikle de sur dışındaki çoğunluğu düz alanlar hızla iskân edilir ve buralar belediye sınırı dışında kabul edildiği için çarpık kentleşmeye ses çıkarılmaz. Böylelikle kendi bildiğine gelişen bir yeni İstanbul oluşur." değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul depremi için ürküten açıklama: 48 bin bina yıkılacak!