İstanbul depremi için tüyler ürperten açıklama! Kabus yılları başladı mı?
Ünlü yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, olası İstanbul depremi için dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Peki Naci Görür, yıllardır gündemde olan büyük deprem için neler söylüyor? Mega kentin zemini ne durumda? İstanbul depremi nereleri etkiler, nereleri etkilemez? İşte ayrıntılar... Bu stres değişimi ise Marmara'da deprem olmasını kolaylaştırıyor
Ege Denizi'nde 16 Ocak’ta meydana gelen 5,4'lük depremin ardından “Yunanistan'da olan depremde faydan açığa çıkan dalgalar Marmara'ya doğru gelip stres değişimine neden olur. Bu stres değişimi ise Marmara'da deprem olmasını kolaylaştırıyor. Bir anlamda bardağı taşıran son damla gibi…" sözleri kamuoyunda gündem yaratan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür olası İstanbul depremine ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Finansgündemcom'dan Volkan Karsan'ın haberine göre; Naci Görür, kendisine yöneltilen "Son dönemlerdeki açıklamalarınızda 1999 depreminden yola çıkarak olası büyük deprem için “30 yıl artı/eksi 10 yılın içine girdik” ifadelerini kullanıyorsunuz… İstanbul için, Marmara için kabus yılları başladı mı?" sorusunu şu şekilde yanıtladı:
- O çalışma bana ait değil. 1999 depreminden sonra ABD’li araştırmacı Parsons ve arkadaşları bir yayın yaptı. 2000 yılında da Nature'da yayınlanan bu çalışmada bütün jeolojik verileri, sismolojik verileri ve tarihi deprem verilerini kullandı. Sonucunda bir periyot hesapladı. O periyoda göre de Marmara Bölgesi'nde 1999’dan itibaren her an olmak kaydıyla 30 yıl içerisinde büyük deprem olma olasılığı yüzde 62 artı/eksi 15 yıl, yani on beş sene ileri gidebilir geri gelebilir deniyor. Dolayısıyla 30 sene içerisinde bu kadar tehlikeli bir durum var. Şu ana kadar 21 sene geçti. Bu demektir ki 30 sene periyodunun sonlarına doğru geliyoruz. Bu anlamda zaman geçtikçe Marmara Bölgesi'nde biraz daha risk artmış oluyor. Bu çok bilinen bir savdır. Bizim de Marmara'da yaptığımız bütün çalışmalarda elde ettiğimiz verilerde aşağı yukarı bu beklentiyi karşılar niteliktedir. Ben bazen bu nedenle uzatmaları oynuyoruz diyorum.
Naci Görür'ün İstanbul depremiyle ilgili dikkat çeken açıklamaları ve kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar haberimizde yer alıyor.
“EN TEHLİKELİ YERLER AVRUPA YAKASINDA ÇÜNKÜ BU BÖLGE ZEMİN OLARAK İYİ DEĞİL”
- Özetlemek gerekirse Marmara'daki fay yapısı, Adalar, Avrupa yakası sahil bölümü, sırayla en çok etkilenecek bölgeleri hangileri?
- En tehlikeli yerler Avrupa yakasında çünkü bu bölge zemin olarak iyi değil. Yaptığımız jeolojik incelemelerde bu bölgede genç kayaların mevcut olduğunu görüyoruz. Bunlar da iyi zemin niteliği göstermiyorlar. Yani kaya zemin değil. Daha çok yumuşak, gevşek kayalar şeklinde ve buradaki kayaların içerisine deprem dalgaları girdiği zaman bu tür zeminler depremin etkisini daha artırıyorlar. Halbuki sağlam kaya içerisine sismik dalgalar girdiğinde hemen kısa zamanda o kayaların içerisinden geçiyor, orada da sarsıntı yapıyor ama hızlı geçiyor. Ama Avrupa bölgesinde çoğu yerde olduğu gibi genç çökel kayalar, gerçek kaya niteliği göstermediği için sert olmadığı için orada sismik dalgalar fazla oyalanıyorlar. Hızları yavaşlıyor. O zaman sarsıntı daha fazla oluyor. Daha uzun süreli oluyor. Oradaki en büyük yer hızı ve en büyük yer ivmesi fazla oluyor, dolayısıyla da hasar fazla oluyor. Gözünüzün önüne bir harita getirin, boğazdan başlayıp Haliç'ten, Silivri'ye kadar kıyıdan on kilometrede içeriye doğru bir şerit alsak, deprem açısından görece çok daha riskli bölge.
Anadolu tarafına geçince bu bölgedeki kayalar, bizim paleozoik diye tabir ettiğimiz birinci zamana ait yaşlı kayalar ve birçok yerde sert, gerçek kaya özelliklerine sahipler. Böyle olunca da Anadolu yakasında zemin daha iyi diyebiliyoruz. Bu nedenle de olası bir depremde burası Avrupa Yakası'na göre biraz daha az etkilenip görece daha az zarar görüyor. Adalar biliyorsunuz Kuzey Marmara deprem hattına diyebileceğimiz Kuzey Anadolu Fay Zonu’na çok yakın. Bu nedenle hiç kuşkusuz zemini çok sağlam. Orada da paleozoik yaşlı gerçek kayalar, sert kayalar mevcut... Ama fay hattına bu yakınlıktan dolayı depremin şiddeti orada fazla olacaktır. Böyle olduğu için de oralar da hasar görebilir.
En tehlikeli yerler Avrupa yakasında çünkü bu bölge zemin olarak iyi değil. Yaptığımız jeolojik incelemelerde bu bölgede genç kayaların mevcut olduğunu görüyoruz. Anadolu tarafına geçince bu bölgedeki kayalar, bizim paleozoik diye tabir ettiğimiz birinci zamana ait yaşlı kayalar ve birçok yerde sert, gerçek kaya özelliklerine sahipler. Böyle olunca da Anadolu yakasında zemin daha iyi diyebiliyoruz. Bu nedenle de olası bir depremde burası Avrupa Yakası'na göre biraz daha az etkilenip görece daha az zarar görüyor.
“İSTANBUL'DA 7 ŞİDDETİNİN ÜZERİNDE BÜYÜK DEPREMLERDE ÇOĞUNLUKLA TSUNAMİ OLMUŞTUR”
- Peki Tsunami etkisi hocam?
- Adalar’da topoğrafyanın müsait olduğu sahil kesimlerinde, deniz düzeyine yakın olduğu yerlerde tsunami iç kısımlara kara içine girebilir. Ama deniz seviyesinden 15-20 metre yükseklikte yamaç, yar şeklinde olan kıyılarda tabii ki etkisi olmaz.
Tarihi dönemlerden biliyoruz, Tuzla açıklarında meydana gelen denizaltı heyelanı nedeniyle tsunaminin dalga yüksekliği İstanbul'da 10 metreyi bulmuş. 1509 depreminde de tsunaminin olduğu ve surları aştığı söylenir. Orada da aşağı yukarı yükseklik 8-10 metredir. Demek ki İstanbul'da 7 şiddetinin üzerinde büyük depremlerde çoğunlukla tsunami olmuştur. Tarihi kayıtlarda bunlar var. Buradaki neden de deniz altındaki heyelanlardır, kıta yamaçlarının kayması sonucudur. Ondan dolayı olmuştur. Mesela bizim yaptığımız bir çalışmada 10 bin sene önce Tuzla açıklarında bugünkü adaların toplam yüzölçümü kadar malzemenin Marmara'nın içine kaydığını gördük, çalıştık, ispat ettik. Demek ki tsunami olabilir, Adalar’ın deniz seviyesine yakın kıyı kesimleri zarara uğrar, etkisi altına girer.
“2. BOĞAZ KÖPRÜSÜ’NDEN DOĞU/BATI YÖNÜNDE BİR HAT ÇİZDİĞİMİZİ VARSAYARSAK O ÇİZGİNİN KUZEYİNDE KALAN ALANLAR GÖRECE GÜVENLİ”
- İstanbul tümüyle büyük bir yıkımın tehdidi altında mı yoksa daha güvenli bölgeleri var mı? Mesela İstanbul’da güvenli bir yerde oturmak istiyorum diyen kişi Anadolu Yakası'nda ve Karadeniz'e yakın mı ikamet etmeli?
- Çok önemli bir genelleme yaparsak mesela İkinci Boğaz Köprüsü’nden doğu/batı yönünde bir hat çizdiğimizi varsayarsak, o hattın kuzeyinde kalan alanlarda deprem şiddeti görece olarak azalacaktır. Yani altılar mertebesine bazen beş mertebesine falan düşer. Biraz da ev iyi durumdaysa fazla büyük hasar görmez. Demek ki o çizginin kuzeyinde kalan alanlar görece güvenli ama güneyinde olan alanlar 99 depremini nasıl hissettilerse ondan çok daha fazla hissedecekler demektir.
“İSTANBUL'U YA DA BİR KENTİ EĞER DEPREM ODAKLI KENTSEL DÖNÜŞÜME SOKACAKSAK, O KENTİN BÜTÜN BİLEŞENLERİNİ DEPREM DİRENÇLİ HALE GETİRMELİYİZ”
- Kentsel dönüşümün amacına ulaşamadığını sık sık vurguluyorsunuz… Ne olmalıydı ne yapılmadı, neler yanlış yapıldı?
- Başlangıçta kentsel dönüşüm anlayışı yanlış. Bu ülkede ister istemez amaca uygun yapılıyor. Bugün çevrenizde kime sorarsanız sorun, hatta yetkililere bile sorun, kentsel dönüşüm denildiği zaman yapı stokunun iyileştirilmesi diye düşünülüyor. Çürük binaları yıkacağız, sağlam yapacağız veya güçlendireceğiz. Halbuki deprem odaklı kentsel dönüşüm bu değildir. Onların söylediği bir müteahhitlik projesi. Ekonomi canlansın diye yapılan bir uygulama. Müteahhit de öyle algılıyor, yönetim de öyle algılıyor, işin kötüsü halk da öyle algılıyor. Benim evim kentsel dönüşüme girecek deyince, “Oh, bundan para kazanabilirim” diye düşünüyor. Müteahhitle pazarlık yapıyor. Daha lüks olsun istiyor. Hatta binaları daraltıyorlar daha yüksek yapıyorlar. Halbuki bu doğru değil.
Deprem odaklı kentsel dönüşüm rant değil, insan canını, hayatını kurtarmaya yöneliktir. Bu da binaları lüks, site veya rezidans şeklinde değil de ekonomik, hızlı deprem dirençli yapmakla mümkündür. Şimdi dolayısıyla İstanbul'u ya da bir kenti eğer deprem odaklı kentsel dönüşüme sokacaksak, o kentin bütün bileşenlerini deprem dirençli hale getireceğiz. Kentin bileşeni sadece yapı stoku değildir. O bir tanesidir. Dolayısıyla önce halkı, ondan sonra altyapıyı, barajları, yolları, viyadükleri, kanalizasyonu, doğal gazı vs. Demek ki halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi; bütün bu beş bileşeni, depremde en az hasar alacak şekle getirecek yatırımlar yapmak lazım.
En fazla kentsel dönüşüm Bağdat Caddesi'nde oldu. Halbuki Bağdat Caddesi depremde en büyük darbeyi yiyecek yer değil. Zeytinburnu’ndan itibaren Bakırköy, Güngören, Avcılar en fazla tehlike yaşayacak yerler ama müteahhitler oradan kaçtı. Hepsi Bağdat Caddesi'ne gitti. Niye? Sen de müteahhit olsan orada yapıp satsan para kazanırsın. Mesela şimdi İstanbul'da dünya kadar sanayi tesisi var. Bunların içinde parlayıcı, patlayıcı, toksik, anormal kimyevi maddeler var... Bunlar acaba önlem almışlar mı? Olası bir depremde bunların atıkları veya çevre zararları ne olacak?
Başka bir açıdan iş kaybı, zaman, ekip, ekipman kaybı olup da İstanbul'da sanayinin, ekonominin çarkları dönmezse ne olur? Bunun hesabı yapılmış mıdır? Hangi iş adamı kendi yerini deprem güvenli hale getirecek şekilde çalışmalar yapmış. Biz görmedik. Bu ne kadar gündeme geliyor onu da bilmiyorum. Neyi yanlış yapıyorlar sorusunun cevabı bu…
Kentin tüm bileşenlerini deprem dirençli hale getirecek şekilde yapılmıyor. Yapışmışlar bir tek yapı stokuna, müteahhitlik işi o da, ülkemizde en iyi bilinen iş… Onu yapıp gidiyorlar. Bu da o zaman bu kentsel dönüşüm olmuyor. Bakanlardan bile itiraf eden oldu. Bu rantsal dönüşüme dönüştü…
En fazla kentsel dönüşüm Bağdat Caddesi'nde oldu. Halbuki Bağdat Caddesi depremde en büyük darbeyi yiyecek yer değil. Zeytinburnu’ndan itibaren Bakırköy, Güngören, Avcılar en fazla tehlike yaşayacak yerler ama müteahhitler oradan kaçtı. Hepsi Bağdat Caddesi'ne gitti. Niye? Sen de müteahhit olsan orada yapıp satsan para kazanırsın.
“BİR KENTTE ÖNCE MİKRO BÖLGELEME ÇALIŞMASI YAPIYOR, TEHLİKELER RAPORLANIR, SONRA TEDBİR ALINIR”
- Son bir soru, bugünü milat kabul etsek, acil olarak, bir saniye bile kaybetmeden yapılması gerekenleri nasıl sıralayabiliriz?
- Bunu yine kentsel dönüşüm başlığı altında yapmak lazım. Onun için de önce bütün kentin -sadece İstanbul'u konuşmuyorum- doğal yapısını incelemek kentin doğasını anlamak gerekir. Önlemler de o doğaya uygun alınmalıdır. Aksi halde doğayla çatışılırsa, doğa gelir tahrip eder, hiç affetmez. Bunu anlamak için de o kentte önce bir mikro bölgeleme çalışması yapmak lazım. Mikro bölgeleme çalışması demek o kentin jeolojisini, sismolojisini, jeotekniğini, heyelanlarının nerede olduğunu, sıvılaşmanın nerede olacağını bütün bunları ayrıntılı bir şekilde incelemek demektir.
Özellikle sismoloji çalışması yaparken deprem dalgaları bir kente girdiği zaman nerede hızlanır, nerede yavaşlar, neresi daha fazla sarsılır, neresi az sarsılır diye bütün bunların hesapları yapılmalıdır. Biz bu çalışmanın tümüne mikro bölgeleme diyoruz.
Haritalandırılan mikro bölgeleme çalışması önüne gelen belediye başkanı ya da vali, “Kentimizde deprem olduğunda en fazla sarsılacak yerler buralar, deprem şiddetinin en fazla olduğu yerler buralar, o zaman buradaki binalar tehlikeli” der ve bundan sonra oralara hiç bina yaptırmama kararı verir. Yerleşim alanından çıkarır, mekânsal planlama yaparak daha önceki yapıları ilk hedef olarak elden geçirir.
Ondan sonra bu mikro bölgeleme çalışması doğrultusunda tehlike analizi yapılması gerekir. Tehlike analizi nedir? Depremden bahsettiğimize göre demek ki faylar var. Tehlike faydan geliyor. Benim kentimi etkileyen fayların özelliği ne? Boyu ne posu ne kolları ne? Ne kadar deprem üretir? Üretirse hangi büyüklükte üretir? O deprem olursa benim kentimde şiddeti nasıl olur? Şiddet farklı bir şey. Nasıl yayılır? Bütün bunların analiz edilmesi gerekir. Bu analiz de haritanın yanına konur. Böylelikle tehlikenin büyüklüğü ve yeri de belirlenmiş olur.
Önce bütün kentin -sadece İstanbul'u konuşmuyorum- doğal yapısını incelemek kentin doğasını anlamak gerekir. Önlemler de o doğaya uygun alınmalıdır. Aksi halde doğayla çatışılırsa, doğa gelir tahrip eder, hiç affetmez. Bunu anlamak için de o kentte önce bir mikro bölgeleme çalışması yapmak lazım.
Bir benzetme yaparsak: Bir düşman şehre saldıracak, nereden geleceğini bilmeden hazırlık yapmak, aptallıktır. Ama bütün çalışmalar yapılıp düşmanın nerede gizlendiği, silahının nerede topunun nerede, tankının nerede olduğunu bilmek ve anlamak gereklidir. İşte tehlike analizi de böyle bir şey.
Bunlardan sonra, “Peki bu tehlike oluştuğu zaman nasıl bir zarar ortaya çıkar, halk ne kadar zarar görür, ne kadar insan ölür, yaralanır? Altyapı ne kadar yıkılır, parçalanır, barajlar vesaire tüneller yıkılır mı yıkılmaz mı? Yapı stoku ne olur? Nasıl bir zarar görür? Çevre nasıl zarar görür? Ekonomi nasıl zarar görür?” hepsinin hesapları yapılmalıdır. Tüm bu raporların her biri rakamsal ve çok net olmalıdır.
O da diğer raporların yanına konur. Ondan sonra da “Mademki tehlike bu, tehlike olursa alacağım zarar bu, bunun için ne yapılmalı?” sorusunun cevapları bulunup bu tedbirler uygulamaya alınır.
Bizde tehlike analizini bırak, İstanbul'u tehdit eden fayları Marmara'da üç-beş kişi biz şahsen inceledik, hükümetlerin bize tek kuruş yardımı olmadı. Bunu biz yurt dışından Avrupa Birliği fonlarıyla İTÜ’de yaptık.
Uzmanlardan ürküten İstanbul depremi açıklamaları!
Yunanistan depremi Marmara'yı tetikler mi?
Uzmanlardan büyük Marmara depremi için ürküten açıklamalar!
Ev sahibi olmak hayal mi oldu? Fiyatlar ne olacak?
Bu haberi okumadan notere gitmeyin! 100 bin TL'lik arsanızı 10 bin TL'ye elinizden alırlar!
Zam yağmuru devam edecek mi? İşte son dakika açıklaması...
Cumhurbaşkanı Erdoğan müjdeyi verdi! İkramiyeler bugün ödeniyor!