Sektörel

İstanbul Finans Merkezi'ne özel teşvik verilmeli!

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, “İstanbul Finans Merkezine rekabetçiliğinin artırılması ve uluslararası finans merkezleri arasında öne çıkabilmesi adına özel bir teşvik verilmesi gerekiyor" dedi.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKON-FED), 65 milyar dolardan fazla ihracat yapan 12,500 iş insanım ve 30 bine yakın şirketi temsil ediyor. 2014'te 10. yılım kutlayan TÜRICON-FED, aynı zamanda istihdama panzehir oluyor ve 1 milyonu aşkın kişiye istihdam sağlıyor. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanlığı’m ise Süleyman Onatça yapıyor. Onatça, İstanbul Finans Merkezi’ne destek veren isimlerin başında geliyor.


Onatça, “New York ve Londra’dakinden daha büyük bir alana yapılması planlanan İstanbul Finans Merkezi’nin Türkiye’nin uluslararası tanınırlığı ve imajına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyoruz” diyor.


“İstanbul Finans Merkezinin rekabetçiliğinin artırılması ve uluslararası finans merkezleri arasında öne çıkabilmesi adına özel bir teşvik verilmesi yanlış olmayacaktır” şeklinde konuşan Onatça sorularımızı şöyle yanıtladı.


- İstanbul Finans Merkezi (İFM) iş dünyasının ihtiyaç duyduğu finansmana ulaşımı kolaylaştırır mı?


Finans kuruluşlarının yer aldığı finans merkezleri hem yatırım çekiyor hem de kuruldukları alanın küreselleşmesi anlamında önem taşıyor. Bu nedenle İstanbul Finans Merkezi’nin, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu finansmana ulaşımı kolaylaştıracağına inanıyoruz. Ancak, Strateji ve Eylem Planı’nda yer alan, hukuk altyapısının güçlendirilmesi, finansal ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılması, basit ve etkin bir  sisteminin oluşturulması, düzenleyici ve denetleyici çerçevenin geliştirilmesi gerektiği de aşikardır.


İFM, REKABETİ ARTIRMAYA KATKI SAĞLAYACAK


- İstanbul Finans Merkezi, Türkiye’nin imajına katkı sağlar mı?


İstanbul Finans Merkezi, daha önce “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?" raporunda belirttiğimiz üzere, hem Türkiye hem de İstanbul’un küresel anlamda rekabetini artırmaya katkı sağlayacak bir yapılanmadır. Zira finansal hizmet sektörlerinin İstanbul'un küresel kent hiyerarşisinde yer almasında büyük rol oynayacağını öngörüyoruz. Finans merkezleri, çektikleri fonlarla ülkenin sermayesine katkı sağlarken ekonomik büyümeye de ivme kazandırıyor Asya-Pasi-fik ve Ortadoğu ülkelerinde kurulan finans merkezleri geçtiğimiz yıllarda çok fazla ses getirmemelerine rağmen son 10 yılda büyük çıkış yaşadılar. 2014 yılı uluslararası finans merkezleri endeksi sıralamasındaki ilk 10 finans merkezi arasında 5 Asya-Pasifik ülkesi bulunuyor. Türkiye'nin de bu ülkeler arasında yer alması ileride geniş yatırım sahaları yaratacak, ülkeye sermaye akımının artmasına yol açacak ve nitelikli insan kaynaklarının çoğalmasına katkıda bulunacak. Tüm bunlarla birlikte New York ve Londra’dakinden daha büyük bir alana yapılması planlanan İstanbul Finans Merkezinin Türkiye’nin uluslararası tanınırlığı ve imajına olumlu katkı sağlayacağım düşünüyoruz.


- İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi olması yolunda artı ve eksileri nelerdir?


İstanbul hem Asya hem de Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü. Türkiye üç kıtanın tam ortasında bulunan jeopolitik öneme sahip bir coğrafyada konumlanmış durumda. Coğrafi açıdan elbette bir avantaj sağlıyor. Ancak Türkiye’de yüksek enflasyon, düşük büyüme ve yüksek cari açık olması maalesef ekonomik istikrarsızlık olarak algılanıyor. Bu olumsuz algı da yatırımların kaçmasına yol açıyor. Son dönemde hem ulusal hem de küresel gelişmelerle birlikte enflasyon %7-8 araşma kadar geriledi. Petrol fiyatlarındaki düşüş enerji fiyatlarına da yansıdı. Böylelikle Türkiye’nin dış ticaret açığı bir önceki yıla göre geriledi. Bunlar tabii ki olumlu gelişmeler ve böyle devam etmesi yatırım ortamına olumlu yansıyacaktır.


Bunların yanı sıra “finans merkezleri” çalışmalarını dikkate almakta fayda vardır. Dünya Ekonomik Foru-mu’nun 2012 yılında hazırladığı Finansal Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye 62 ülke arasında 42’inci sırada yer alıyor. Bir önceki yıla göre yalnızca bir sıra yükselen Türkiye’nin halen bankacılık dışı finansal hizmetler ve beşeri sermaye alanlarında 45’inci sırada olduğu görülüyor. Türkiye’nin diğer zayıf yönleri olarak döviz kuru ve bankacılık sistemi gösterilmiş. İstanbul’un finans merkezi olması yolunda bu gibi çalışmaların özenle dikkate alınması gerekiyor.


UZUN VADELİ SERMAYE AKIŞI GEREKİYOR


İstanbul Finans Merkezi’ne özel bir teşvik verilmeli mi? Bu teşvik İFM’nin işlevselliğini artırır mı?


Bildiğiniz üzere, dünyada artık finans merkezleri sadece ABD-AB ekseninde yer almıyor. Finansal güç merkezleri artık Asya-Pasifik ve Ortadoğu ekseninde de güçlenmiş durumda. Yürütülen araştırmalarda, Hong Kong'daki finansal merkezin Paris'in önüne geçtiği, bundan 10 yıl önce dünyanın ilk 30 finans merkezi arasında yer almayan Şangay ve Sydney’in 2010 yılı itibariyle ilk 10 finans merkezi arasına girdiği belirtiliyor. 2014 yılı Uluslararası Finans Merkezleri Endeksi’ne göre Paris ilk 10'da yer almıyor ancak Hong Kong üçüncü sırada yer alıyor. Daha önce De-loitte tarafından IFM hakkında yapılan çalışmada ise İstanbul için önemli rakip finans merkezleri olarak Tel Aviv, Moskova, Singapur, Madrid ve Dublin telaffuz edildi. Bize yakın coğrafyada yer alan rakiplerimizi dikkate alarak yapacağımız çalışmalarda özellikle finansal rekabet gücümüzü artıracak faaliyetlerin hayata geçmesinin önemli olduğunu görüyoruz. Tüm bunları dikkate alırsak, İstanbul Finans Merke-zi'nin rekabetçiliğinin artırılması ve uluslararası finans merkezleri arasmda öne çıkabilmesi adına özel bir teşvik verilmesi yanlış olmayacaktır. Eğer uluslararası bağlamda uzun vadeli sermaye akışının Türkiye’de kalmasını arzu ediyorsak, İstanbul Finans Merkezi’ni destekleyecek katkıların sağlanmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.


- 2014 yılında ekonomide beklentileriniz gerçekleşti mi?


2014, Türkiye’nin ekonomiye tam anlamıyla odaklanamadığı bir yıl oldu. Yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri iç politikanın nabzım yükseltti. Başta komşularımızı oluşturan Suriye’de, Irak’ta, Ortadoğu ülkelerinde, Ukrayna’da yaşanan çatışma ortamı, bu ülke ve bölgelerle olan dış ticaretimize olumsuz yansıdı. Ulusal ve küresel gelişmelerin etkisi büyüme rakamlarına da yansıdı. İlk çeyrekte yüzde 4,7 büyüyen Türkiye ekonomisi, ikinci çeyrekte yüzde 2,1, üçüncü çeyrekte yüzde 1,7 büyüdü. Elbette büyüme hızındaki yavaşlamanın yansımaları işsizlik oranının artış seyrine girmesini beraberinde getirdi. Özetle, ekonomiye odaklanamayan Türkiye için 2014 kayıp yıl oldu. 81 kentinin 40’ı orta gelir tuzağında, 27'si bu tuzağın da gerisinde, fakirlik tuzağında yer alan Türkiye’de radikal reformlar için bu yıl da maalesef gereken adımlar atılamadı. Enerji ve istihdam giderleri rekabet edilen ülkeler seviyesine çekilemedi. Kayıt dişiliğin azaltılmasına yönelik adımlar yetersiz kaldı. Katma değeri yüksek üretim ve ihraç ürünlerinin kilogram bedelini artıracak inovasyon teşvikleri ve programlarında yeterli olunamadı. Cari açığı önleyecek, spesifik, pratik ve ilçe bazında ithal ikame ürünlerin üretimini sağlayacak teşvik modeli tam olarak çalıştırılamadı. 2014 yılında TÜRKONFED olarak iki temel konu üzerinde yoğunlaştık. Bunlardan biri Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadın değerimizin ekonomimize kazandırılmasına yönelikti. Hazırladığımız raporla hem çalışma hayatındaki hem de girişimci kaynağımızdaki kadının fotoğrafını çektik.


ORTA GELİR TUZAĞI...


Kadının çalışma yaşamına katılamamasının nedenlerini gözler önüne serdik. Bu çerçevedeki mevzuat düzenlemelerinden kreşe verilmesi gereken teşvikleri, destekleri ilgili mercilerden talep ettik. Üzerinde durduğumuz bir diğer konu eğitim oldu. 6,5 yıllık eğitim ortalamasıyla Türkiye’nin inovasyon gerçekleştirmekte zorluk yaşayacağım, marka çıkarma, katma değeri yüksek üretimde, dış ticarette sıkmtı çekeceğini anlatmaya çalıştık. Bu yapının Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkaramayacağım, bazı kentlerde ve kadınlarda 3,5 yıla düşen eğitim ortalamasıyla 2023 hedeflerinin yakalanamayacağını vurguladık. 2015’in ekonomiye odaklanılan bir yıl olmasını bekliyoruz. Artık herkesin bildiği yapısal reformları sözden eyleme geçirecek adımların atıldığı bir yıl olmasını temenni ediyoruz. Kadınsız tek kanatlı uçağa benzettiğimiz ekonomimizde kadın kaynağımızı üretime aktaracak adımların atılmasını istiyoruz. Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’lerin çözüm bekleyen sorunlarının çözüme kavuştuğu bir yıl olmasını bekliyoruz. Yerli ve yabancı yatırımcı için barış ve güven ortamıyla birlikte demokratikleşme adımlarını hızlandıran, yargıda güvenin yeniden teşkil edilmesini ümit ediyoruz. Girmemiz yönünde taraf olduğumuz Avrupa Birliği sürecimizde gerçekleştirmemiz gereken reform ve düzenlemeleri yerine getirdiğimiz bir yıl olsun istiyoruz.


YAPISAL REFORMLAR HAYATA GEÇİRİLMELİ


Ekonomide Dönüşüm Planlart’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Türkiye ekonomik anlamda çok zorlu dönemeçlerden geçti, geçiyor. Özellikle sınırlarımızın ötesinde yaşanan iç karışıklıklar, dünya ekonomisindeki yavaş büyüme eğilimi ve gecen yıl beklentilerin altında büyüme gerçekleştiren ülke ekonomimizin bu yıl daha tedbirli olması gerektiğini gösteriyor. Bu nedenle öncelikle ekonomimizi güçlendireceğini öngördüğümüz, Kasım ayında Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz. Bununla birlikte özellikle kadınların iş dünyasında daha fazla yer alabilmeleri için hazırlanan teşviklerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Düzenlemeyle anne olan bir çalışanın, çocuğu 5 buçuk yaşma gelinceye kadar isterse yarım gün çalışabilmesine imkan sağlanıyor. Yarım gün çalışan birini istihdam etmek istemeyen işverenler, bu nedenle kadın istihdamı konusunda bir değil on kez düşünecek. Pek çok ili orta gelir tuzağı ve yoksulluk tuzağında olan Türkiye’nin ekonomisinin gelişmesi için kadınlara ihtiyacımız var.



İFM Dergisi