Genel

İstanbul gibi kentlerin rekabet gücünü, erişebilirlik düzeyi belirliyor!

Yeni dünya düzenini etkileyen birinci gücün "bilgi", ikincisinin de "kentleşme" olduğu ileri sürülüyor. Bilim ve teknolojinin yarattığı eğilimlerin yarattığı etkilerin iş çevresini değiştirmesi, kentlerde yeni yapı, işlev ve kültür ağları yaratıyor. Kentl

Değişen kent algısı "kentlerin rekabet gücünün oluşturulmasında ve geliştirilmesindeki rolünü de farklılaştırıyor. " Kentleşmenin yaşadığı büyük dönüşümü kavramadan, iş alanlarının doğru seçimi, doğru mekana yerleştirilmesi, etkin ağlar oluşturması ve uzun dönemli geleceklerini güven altına alması zorlaşıyor. İş insanlarının yeni kent ihtiyaçları karşısında "alternatif tepki stratejilerini" belirleyebilmeleri için, kent yapılandırılmasındaki bazı gelişmeleri, kentlerdeki oluşumun yarattığı fırsat ve tehlikeleri, kent politikaları ile rekabet gücü bileşen ve bağlamlarını analiz ederek netleştirmiş olmaları gerek.

Kentlerin yeniden yapılandırılmasında bütünsel yaklaşım. Kentlerin yapılarını belirleyen temel etkenlerden biri " coğrafi konum" ve üzerine yerleştiği " yerin yapısının" özellikleridir. Bir kentin düz ya da engebeli bir toprak yapısına sahip olması, plan tasarımı aşamasından günlük yaşama kalitesine kadar geniş bir etki alanına sahiptir. Kentin arazi yapısı, ulaşabilirlik ve erişebilirlik yatırımların maliyeti kadar işletme maliyetleriniz de etkileyebilir. Kentin belli merkezler etrafından örgütlenmesi ya da İstanbul örneğinde olduğu gibi dar kıyı boyunca uzanan yerleşim birçok ket alt sisteminin oluşumunu ve maliyetlerini etkiler. Daha geniş açıdan bakıldığında, küreselleşme sürecinin yarattığı hızlı kentleşme ve kentler arasındaki yatay ilişkilerin yaygınlaşması, piyasa sisteminin olanakları ve kısıtları kent topraklarını ekonomik rekabetin hem nesnesi hem de aracı haline getiriyor .

Kent topraklarının yönetimi ilk adım ise, ikinci adım kent altyapılarının uzun dönemli geleceği yaratacak biçimde planlanması oluşturur. Bu çalışmanın merkez düşüncesi açısından, fiziki yapıların nasıl planlanacağına ilişkin sorunlara kısa değinmeler yapılıyor; kentsel yapılar oluşturulurken, temel yaklaşımın "bütünlükçü " niteliğine dikkat çekmek isteniyor .

Bir kenti planlanırken, rekabet-odaklı bakış açısı, "akışların hız ve esnekliği" mutlaka karar değişkeni olarak dikkate almalı. Dünya genelinde üretim yöntemleri ve ürünler gözden geçirilerek, seçmeler yapılmalı, öncelikler belirlenmeli ve kentin geleceğini nasıl konumlandıracağımızı net bir biçimde tanımlamalı.

Bilimsel ve teknolojik donanım bakımından bulunduğumuz düzey, geleceğe yönelik seçimlerimiz, öncelikli alanlarımız ve bizi merkezi konuma taşıyacak olan konularda kentin geliştirici ve kısıtlayıcı etkileri de hesaplanmalı.

Finansal araçlar ve erişebilirlik olanakları düşünülmeli, kentin temel işlevleri arasında finansal sistemin konumu, yapısı, işlevi ve kültürü öngörülebilmeli…

Piyasa ekonomisinin temel dayanağının yüksek düzeyde hukuki güvence olduğu akıldan çıkarılmamalı. Yüksek düzeyde hukuki güvenceden yoksun bir toplumun kentinin "cazibe merkezi" olamayacağı, rekabet gücü yaratamayacağı kabul edilmeli.
İş dünyasının örgütleri ve STK'ların kent politikalarına ilişkin değerlendirmelerinde ülke genelinde olduğu gibi, kent özelinde de yüksek düzeyde güvence yaratan hukuk sistemi talepleri güçlü bir biçimde siyasi iradeye iletilmeli.

Başlıklar halinde özetlemek gerekirse, fiziki varlıklar, insan kaynağı, bilimsel ve teknoloiik düzey, ürün ve üretim yöntemleri, finans araçları ve erişebilirlik, yüksek düzeyde güvence sağlayan hukuk sistemi, sosyal ve kültürel algılar, siyasi sistemin yapısı ve işleyişi, sınıfsal farklılıkların beklentilerini hep birlikte karar sürecinde değerlendirmeden, rekabet gücünü besleyen, geliştiren ve katkı sağlayan tüm değişkenleri bir bütün içinde değerlendirmeden etkin ve rekabet gücünü artıran kentler yaratılması güç.

Olağanüstü çeşitlilik içeren, iletişim olanaklarının artması ile birbirine bağlantıları, bağları ve bağımlılıkları artan, bir yandan tüketim kalıplarını homojenleştiren, öte yandan belli kesimler için çeşitliliği artıran, hammaddesi "fikir ve bilgi" olan, kaynak dağıtımını yeniden düzenleyen ve servet edinme şekillerini değiştiren  kentleri değerlendirmeden başarılı bir "yaratıcı-girişimci enerji yönlendirmesi" yapmayı beklememeliyiz.

Kentlerin yarattığı fırsatlar. Kentler, sermayeden servet oluşturma alanlarıdır; yaratıcı-girişimciler için fırsat kapılarını açtığı gibi, gelişmeleri izlemeyenlerin de kayıplarla yüzleşmesine aracı olur.

Fabrika-odaklı üretimin ihtiyacı "ucuz işgücü" idi. Bu nedenle, kentin düzenli gelişmesi, akışların hızı, güvenliği ve konforu birinci öncelik değildi. Kırsal alandan kentte göçlerin itici gücünü emek-sermaye eksenli üretimin işgücü ihtiyacı belirliyordu. Oysa, 21'inci yüzyılda, önce de vurgulandığı gibi eğitim düzeyi düşük işgücünün üretim dışına itilmesi hızlandı. Bilgi Toplumu, yeni servet biçimleri üretimini de küresel mal olarak görülen yüksek nitelikli, eğitimli ve profesyonel insan talebini de hızla artırıyor. Yetişkin işgücü yaratan ve başka toplumlardan çekebilen toplumlar daha hızlı gelişebiliyor.

Kentlerde "yaratıcı alanların etkisi" hızlı bir biçimde artıyor. Mimarlık, güzel sanatlar, yayıncılık, bilgisayar oyunları, sahne sanatları, tasarım, sinema, müzik, gazete yayıncılığı, radyo-TV, reklam ve iletişim gibi yaratıcı alanlar kent ekonomisinin geleceğini oluşturuyor. Yakın zamana kadar bir "sektör" olarak değerlendirilmeyen "yaratıcı alan" şimdi kentlerin temel gelişme dinamiği haline geliyor. Yaratıcı kesimin olmadığı yerde, yenilikçi çözümler geride kalıyor. Yenilikçi çözümler gerekli yoğunluk ve yaygınlıkta değilse, ilerleme güçsüz kalıyor. Bilgi Toplumunun bu gerçeği, yaratıcı ruha sahip insanları öne çıkarıyor. Fikirler ve ürünlerin iç içe geçtiği, banka hesaplarının değil dönüştürücü fikirlerin zenginlik göstergesi haline geldiği bir zamana doğru ilerliyoruz.

Der Spiegel Dergisi'nin bir analizine göre "ileri sanayi ülkelerinin küresel ekonomilerde çalışanlarının yaklaşık üçte biri yaratıcı kesimden sayılıyor".   Yaratıcı kesim insanları, bir şeyin nasıl yapılacağı ya da var olan bir şeyin nasıl daha iyi yapılacağı üzerine odaklanıyor. Bu kesim, özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde ekonomik gelişmeye herkesten daha çok katkı yapıyor.

Yaratıcı sektör, heterojen bir yapıdadır. İşyerlerinde küçük ölçek egemendir; firmalarda çalışan sayısı ortalama 3 kişi düzeyindedir. Yaratıcı firmaların elinde büyük sermayeleri yoktur. Birçok durumda firmaların ağ bağlantıları ya yoktur ya da sınırlıdır. Firmaların belli merkezlerde toplandığı gözlenmektedir. Kentlerin imajlarını artırmada yaratıcı sektörün etkisi büyüktür. Yüksek ekonomik değerler katmaları nedeniyle, sektöre giriş hızlanıyor ve firma sayıları hızla artıyor; toplamda ciddi bir iş yaratma potansiyeline sahip bir alan olarak gözüküyor.

Genelinde kentlerin, özelinde yaratıcı sektörlerin "kadının iş yaşamına katılımını artıcıcı etkileri" de geleceğe yönelik yaşım biçimleri ve yaşam tarzlarını da belirleyici oluyor.

İş insanı ve kent değişkeni. Geleceği inşa etmek istiyorsak, dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri izlemek zorundayız. Zamanın ruhunu yansıtan eğilimlerden biri de kentleşme. Kentlerin iç örgütlenmeleri, kaynakları dağıtım şekli ve değerler sistemi yeniden oluşuyor. İşle ilgili zihni model oluştururken, kentleşmeye ilişkin varsayımlarımın gerçeğe yakın olması için kentleşmeyi doğru okumak, anlamak ve tanımlamak gerekir. İyi tanım, doğru betimleme doğru belirlemenin esasını oluşturur:

- İşyeri yöneticileri, kentleşmenin hızlanması, yapıların değişmesi, işlevlerin farklılaşması ve kültürün yeniden örülmesini dikkate alarak yatırım planlaması ve yönetimi yapmalı.

- Bilgi toplumunda insanların belli bölgelere yerleşme bağımlılıkları azalıyor. Hammadde "bilgi ve fikir" olduğu için her yerde üretim yapılabiliyor. Bu yeni oluşum, klasik "karşılaştırmalı üstünlük" bileşen ve bağlamları köklü biçimde değişiyor. Rekabet gücünü Ar-Ge yapabilen kurumlar ve bilgi akışı belirliyor.

- Kentlerde arazi, fiziki sermaye, insan kaynağı ve teknoloji, evler, endüstri ve ticaret binalarından oluşan "kurulu çevre", toplu ulaşım sistemi ve özel ulaşım sistemi, eğitim, sağlık ve eğlence gibi "sosyal yapılar" sürekli gelir yaratan ve orta sınıfı besleyen alt-sistemlerdir. Bu fiziki sistemlerin "ulaşabilirlik" ölçütüne göre değil "erişebilirlik" ölçütüne göre değerlendirilmesi gerekiyor. Kentin en uzak iki noktası arasında günlük zorunlu gidiş-gelişlerde 45 dakikayı aşmayan hızlı, güvenli ve konforlu ulaşım sağlanabilirse, kentsel olanaklardan gerektiği gibi yararlanılıyor; kentlilik bilinci gelişebiliyor. Öncelikle entelektüel erişebilirliği, ardından da fiziki erişebilirliği sağlamak, sistemin işleyişi ile erişebilirliği güven altına alan kentlerin rekabet gücünü koyup geliştireceği öngörülüyor.
Kentler servet edinme şeklini değiştiriyor. Fordist birikim sisteminin yerini esnek birikim sistemine bırakması, kentsel işlevlerin niteliğini de değiştiriyor. Hizmet üretiminin yeni birikim sisteminin itici gücü haline gelmesi, kent işletmesi ile ekonomik yaşamın en küçük teknik birimleri olan mal ve hizmet üreten işyerlerinin kaderlerini daha sıkı biçimde birbirine bağlıyor. Kentsel oluşum, küçük ya da büyük bütün işyerlerinin birikim yeteneklerini koruma ve uzun dönemli geleceklerini güven altına almada etkili oluyor. Söz konusu etkiyi analiz etmek, çağdaş iş yönetimini köklü biçimde etkiliyor. Yönetişim, kent değişkenini de karar süreçlerinde değerlendirmeyi gerektiriyor.

RÜŞTÜ BOZKURT / Dünya