Genel

İstanbulun Ermeni mimarları sergisi İstanbul Modern'de!

Boğaz’da, Haliç’te, Beyoğlu’nda, Kadıköy’de, Adalar’da ve aklınıza gelecek her semtte yıllara meydan okuyan o bildik binaların kimlerin elinden çıktığının cevabı İstanbul Modern’de

“Batılılaşan İstanbul’un Ermeni Mimarları” Sergisi’nde.
Serginin açılışını başka bir davet nedeniyle kaçırdığım için önceki gün soluğu İstanbul Modern’de aldım.
İstanbul Modern, Uluslararası Hrant Dink Vakfı, İstanbul 2010 Ajansı ve Mimarlar-Mühendisler Dayanışma Derneği’nin işbirliğiyle gerçekleşen sergiyi gezerken gördüklerimden, öğrendiklerimden hem şaşırdım, hem “nasıl bir İstanbulluyum” diye utandım.
Her gördüğümde bir kez daha âşık olduğum Büyükada İskelesi’nin mimarı kim
Mihran Azaryan.
Kınalıada’da adaya çıkar çıkmaz karşınıza dikilen ikiz evlerin yani Sirakyan Evleri’nin mimarı Avedisyan Kalfa.
Yine Kınalıada’da uzun
yıllar yaşadığım evin tam karşısındaki o muhteşem ahşap köşk Artin Macaryan’ın elinden çıkmış.
BEYAZIT KULESİ VE MISIR APARTMANI
Ne yazık ki, Taşcıyan Köşkü diye bilenen o köşkün yıkılarak, eskisine göre orantısız bir şekilde büyütülüp yenilendiğine tanık oldum.
Adalar’dan Haliç’e geçelim.
Kadir Has Üniversitesi’ne dönüşmüş eski Tekel Tütün İşleme ve Sigara Fabrikası’nın mimarı Hovsep Aznavur.
Aynı mimar Sirkeci’deki ünlü Sansaryan Han ile Fener’deki o güzelim Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’ni de yapmış.
İstiklal Caddesi’ndeki ünlü Mısır Apartmanı da onun eseri.
Aznavur Pasajı diye bilinen pasaj da mı onun elinden çıkmış bilemiyorum.
Bankalar Caddesi’ndeki İş Bankası binasının mimarı Levon Nafilyan.
Gazetecilikten önce, üniversitenin ilk yıllarında Karaköy’de bir ithalat firmasında çalıştığım ünlü Hovagimyan Han’ın mimarı da aynı kişi.
Hayatımda iz bırakmış binaların mimarlarını daha yeni öğreniyorum.
Bu ayıp bana yeter.
Geçenlerde televizyonda gördüğüme göre hava durumuna göre renk değiştirecek tarihi Beyazıt Kulesi’nin mimarı Senekerim Balyan.
BALYAN AİLESİNİN BEŞ FERDİ
Balyan adını Dolmabahçe’den, Çırağan Sarayı’ndan, İstanbul’un en kıymetli mücevheri gözüyle baktığım Ortaköy Camisinden biliyoruz elbet.
Ama sergide Balyan Ailesi’nden beş mimar saydım.
Senekerim Balyan da ailenin bir ferdi.
Balyan’lara geçmeden Kadıköy’de bir soluklanalım.
Şimdilerde İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne kucak açan Süreyya Sineması’nın mimarı Keğam Kavafyan.
Müzeye dönüştürüleceği söylenen Kadıköy Meydanı’ndaki eski belediye binası Yetvart Terzian’ın eseri.
Aynı yakadaki Kuleli Süveri Kışlası da Garabed Amira Balyan’ın elinden çıkmış.
G. Amira Balyan’ın eserleri arasında Dolmabahçe Cami, Dolmabahçe Sarayı, II Mahmut Türbesi, Harbiye Mekteb-i Harbiye var.
Dolmabahçe Sarayı’nın Saltanat Kapısı ile Muayede Salonu ve Küçüksu ile Ihlamur kasırları Nigoğos Balyan’dan.
Beylerbeyi ve Çırağan saraylarının mimarı ise Sarkis Balyan.
Üsküdar’daki Selimiye Kışlası ve Tophane’deki Nusretiye Cami’nin mimarı ailenin başka bir ferdi Kirkor Amira Balyan.
RUM MİMARLAR SERGİSİ
Balyan’ların daha çok sayıda eserleri var, saymakla bitmez.
Hayatta yeni şeyler öğrenmek de öyle.
İstanbul Modern’deki “Ermeni Mimarlar” sergisinin yan tarafında Ani Çelik Arevyan’ın fotograf sergisi var.
Bir salon ötede ise Kutluğ Ataman, çok ses getiren “İçimdeki Düşman” Sergisi’nde kimliği yıllarca gizli kalan, babasının Ermeni dadısını videoya çekmiş.
Şöyle düşündüm:
Üç sergi ülkemizde biraz tabu, biraz görmezden gelinen Ermeni kimliğinin puzzle’ları gibi.
Puzzle tamamlandığında hepimiz emin olun rahat nefes alacağız.
Bu arada İstanbul Modern’den birkaç adım ötedeki Mimar Sinan Üniversitesi’nde “Batılılaşan İstanbul’un Rum Mimarları” Sergisi var.
O da İstanbul 2010 Ajansı ve Zoğrafyon Lisesi Mezunları Derneği’nin katkılarıyla hayata geçirilmiş.
Her iki sergiyi mimar Hasan Kuruyazıcı’nın titiz çalışmalarına borçluyuz.
Hürriyet/Gila Benmayor

Basında yer alan diğer haberler:

 

İstanbul’un Ermeni mimarları

19’uncu yüzyılda İstanbul’un çehresini ve yönünü değiştiren binalar yapıldı. Bunların önemli bir kısmında Ermeni mimarların imzası vardı. Bu şehirde yaşayanların tanımadığı bu binaları anlatan bir sergi açıldı

Osmanlı İmparatorluğu’nda bir yer fethedilmeden evvel ilginç bir biçimde önemli manastırların keşişleri ve arhimandritleri ile temasa geçildiği biliniyor. Genellikle fatih hükümdar birçok manastır ve kiliseyi tanır ve imtiyaz beratlarını verirdi. Bu gibi beratları Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Anadolu’da eski manastırların arşivlerinde bulmak mümkün. Bulgaristan’daki Rilo manastırı, Akdeniz adalarındaki manastırlar ve Aynaroz’dakiler, Sina Yarımadası’ndaki Sen Katerin Manastırı sayısız örneklerden bazılarıdır. 

Bununla birlikte, Osmanlı’da zaruri tamirat dışında manastır ve kiliselerde genişleme yapılması ve hele yenisinin inşa edilmesi pek arzulanan bir durum değildi. Ta ki 19’uncu asra gelene kadar... 1839 Tanzimat Fermanı  ve 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra imparatorluğun her tarafında gayrimüslimler yeni kiliseler, hatta çan kuleleri inşa ettiler. Çünkü çan çalmak da serbest bırakıldı. İşte imparatorluğun bu son 70 senesi içinde Rumların, ama asıl Ermeni inşaat kalfası ve mimarların sayısız eseri vardır ve hepsinde de Avrupa mimarisinin tesiri görülür.

Bu ay şehrimizde Rum mimarlar ve Ermeni mimarların eserleriyle ilgili iki tane sergi açıldı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde açılan sergiden bu sütunda söz edildi. Bu hafta ise İstanbul Modern’de Hrant Dink Vakfı ve  HAYCAR Mühendis ve Mimarlar Derneği’nin işbirliğiyle “Batılılaşan İstanbul’un Ermeni Mimarları” adlı bir sergi açıldı. 

İstanbul’un veçhesi değişti 

Gerçekten de batılılaşan İstanbul’da bu iki zümrenin payı büyük. Üstelik Ermeni mimarlar hassa mimarları ocağının kalfa geleneğinden geliyorlardı. 19’uncu yüzyılda bu aileler en başta Balyanlar olmak üzere çocuklarını Avrupa’da okuttular ve devlet, amira (yüksek memur) zümresi içinde olan veya bu zümreye soktuğu Ermeni mimarlardan vazgeçmedi. Dönemin protokol zaruretleri dolayısıyla inşa edilip geçilen Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan sarayları; valide sultanların ve Abdülmecid Han’ın yaptırdığı camiler, Valide Bendi gibi su tesisleri, yeni kiliseler, Kuzguncuk’ta kimselerin görüp bilmediği Serveryan’ın tasarımı olan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi gibi eserler ortaya çıktı. İstanbul’un veçhesi değişmeye başladı. 

Şurası bir gerçek ki, İstanbullular 19’uncu yüzyılın İstanbul’unu değiştiren bu binaların hepsini tanıyıp bilmiyorlar. Bu bakımdan geciken bu sergiyi kutlamak lazım. İstanbul Modern Sanat Müzesi ise ev sahipliği yaptığı bu sergiye biraz daha geniş bir alan tahsis etmeliydi. 

Hiç şüphesiz ki, 19’uncu yüzyıl İstanbul’unun çok önemli bir veçhesi hayatını kazanmak için İstanbul’a gelen güney veya kuzey İtalyalı mimar, kalfa ve işçilerdir. Fossati kardeşler gibi Milano Brera Akademisi’nde yetişen İsviçre İtalyanı iki kardeş devletin resmi binalarını yaptılar. Brera’da yetişenler genellikle Çar Rusya’sının resmi mimarları olarak istihdam edilmişlerdi. Osmanlı bürokrasisi de bilhassa Rusya ve Hollanda sefaretlerini yapan bu iki mimarı devlet arşivini, adliye nezaretini, bazı nezaret binalarını inşa etmek için kullandı. 

Evde 18 II. Mahmud tuğrası

Ayasofya’nın restorasyonu da Fossati’lere bırakıldı. Onlar da ilk defa olarak kazıma yaparak mozaikleri yayımladılar. Rus Çarının bastırmaya yanaşmadığı bu pahalı ve nefis albümü Sultan Abdülmecid Han bastırttı. Katalogun yeni baskılarında ne hikmetse; Fossatti’nin padişaha duyduğu şükranı ebedileştirdiği ithaf sayfası yer almıyor. 

Sultan II.Mahmud’dan beri Osmanlı hükümdarları gayrimüslim cemaatlere yakınlık duydu ve emperyal bir himaye gösterdi. Birçok kilisenin önünde Sultan Mahmud’un tuğrasının yer aldığı çeşmeler bulunur. Tabii bunların üstündeki padişah tuğralarını şehrimizin türedi arsız koleksiyoncuları yağmaladılar. Bir tanesinin evinde bunlardan 18 tane varmış. 

Hiç şüphesiz ki Balyan ailesini, Serveryan’ın dışında; bilhassa Bahçekapı’daki İş Bankası ve Karaköy’deki Hovagimyan Hanı’nı yapan Levon Nafilyan da milli mimarinin öncülerindendir. Bu mimarın aynı derecede güzel art noveau eserleri de vardır (Bahçekapı’daki Agopyan Hanı gibi). Bugün Ziraat Bankası’na geçen ve çöküşü yakın olan Fatih Çarşamba’daki eski Darüşşafaka Lise binası da Ohannes kalfanın eseridir. 

Kumkapı’daki vakıf evler bu sergide yer almıyor. Bu sıraevlerin mimarını bilmiyorum. Ama kuşkusuz Balyanların eseri Sıraselviler şehrin hayatına yeni bir işlev de kazandırdı. 

19’uncu yüzyılın İstanbul’unu anlamak için mutlaka İtalyan mimarların, kalfaların yaptığı sayısız binaların tespiti, yayını ve sergilenmesi de lazım. Yılın sonunda 2010 ofisinin dağarcığında inşallah böyle bir sergi de vardır. 
Milliyet/İlber Ortaylı

Sergide 40 Ermeni mimarın  100'ü aşkın eseri fotoğraflarıyla tanıtılıyor 

MALATYALI İşadamları Derneği'nin (MİAD) Naci Ekşi başkanlığındaki Yüksek İstişare Kurulu'nda üyeler önerilerini sıralarken, burs konusu gündeme geldi:


- Malatya Eğitim Vakfı (MEV), bugüne kadar memleketimizde çok önemli işlere öncülük etti . Vakfımızın önderliğiyle memleketimize çok sayıda okul yapıldı, öğrencilerimiz burs katkısıyla eğitimini tamamladı . Burs verilen öğrenci sayısını daha da yükseltmenin yollarını arasak . 

LC Waikiki markasıyla tanınan Taha Grubu-Tema Mağazacılık'ın ortaklarından Mustafa Küçük, örnek olarak kendi modellerini aktardı:

- Biz her yıl kârımızın yüzde 10'unu burs ve zor durumdaki öğrencileri giydirmeye ayırıyoruz . Bu şekilde 7 bin öğrenciye ulaştık . 81 ilin valilikleri aracılığıyla öğrenci listesi belirlenir, kıyafetleri ölçülerine göre hazırlanır . 

Mustafa Küçük, Taha Grubu'nun kadrosundaki personelden 30 kişinin sadece öğrencilerin giyim yardımları hazırlığına dönük çalıştığını belirtip, ekledi:

- Günde bir kamyon giysi öğrenciler için yola çıkar . 

Sonra toplantıda benim olduğumu anımsayınca rica etti:

- Yaptığımız yardımları kamuoyuna anlatmak istemiyoruz . Yazmazsan iyi olur . 

İtiraz ettik:

- Neden anlatmıyorsunuz . Bu yardımların diğer işadamlarına da örnek olması gerekir . 

Mustafa Küçük, grubun kararını yineledi:

- Aramızda varılan karar böyle . Anlatmayı doğru bulmuyoruz . 

Mustafa Küçük, "Yazma" diye rica ettiği için yazmadım . Sözünü ettiğim buluşmadan 5-6 ay sonra, geçen hafta grubun ortaklarından, Tema Mağazacılık Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük, Perakende Zirvesi'nde AMPD Başkanı Mehmet Nane'nin sorularını yanıtlarken, bu konuya girdi:

- İş dünyasındaki dostlarımız çok ısrar etti, anlatmaya karar verdim . Bu yıl 10 bin öğrenciye burs ve giysi yardımıyla ulaştık . Parasal değeri 36 milyon lirayı buluyor . 2 . 4 milyon parça giysi dağıttık . Gelecek yıl 14 bin öğrenciye burs ve giysi yardımıyla ulaşmayı hedefliyoruz . 

O günün akşamı Vahap Küçük'ü aradım:

- Kardeşiniz Mustafa Küçük yazmamı istememişti ama iyi ki kurduğunuz modeli anlatmışsınız . 

- Toplantıdan sonra arayıp, modelimizi incelemek isteyenler oldu . Böyle bir etki yapmasına sevindim . 

Geçen cuma günü de Sabancı Vakfı'nın düzenlediği "Hayırseverlik Dünyayı Değiştirebilir mi" seminerini izledim . Seminerin yabancı konukları arasında "Philantro-capitalizm" (Hayırsever kapitalizm) kitabının yazarı, The Economist dergisi New York Büro şefi Matthew Bishop ile King Baudoin Vakfı'nın Direktörü Luc Tayart De Borms vardı . 

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, babaannesi Sadıka Sabancı'yı anlattı:

- Babaannem, 36 yıl önce tüm mal varlığını bağışlayarak vakfımızın kurulmasına öncülük etti . Yaptığı yardımların bilinmesini hiç istemezdi . Zaten kültürümüzde de bu vardır . 

Ardından Sakıp Sabancı'nın konuya bakışına değindi:

- Sakıp Amcam, topluma örnek oluşturması açısından yapılan yardımların anlatılmasından yanaydı . 

Sonra yeniden Sadıka Sabancı örneğine döndü:

- Sakıp Amcam, yaptırdığımız okul ve yurtların üzerine Sabancı adının yazılması gerektiğini ilk söylediğinde Babaannem itiraz etti . Sakıp Amcam zamanla ikna etti . 

Sadece eğitim penceresinden bakınca bile Sabancı Vakfı'nın, Koç Vakfı'nın, Türk Eğitim Vakfı'nın, Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın, Kadir Has'ın, İbrahim Çeçen'in, Eren Holding'in, Doğan Holding'in yaptığı yardımları, Türkiye'nin dört bir yanında okullara imza atan hayırseverleri görüp, onları örnek almamak mümkün mü

"Gösteriş"e kaçmamak kaydıyla hepsini kamuoyuyla paylaşmakta yarar var . 

Duyurulan her yardım, bir yenisini tetiklerse fena mı olur . İstanbul Modern'de 'Ermeni Mimarlar' sergisini görün ARZU Komili'nin anne ve babası Alev-Halis Komili'yle birlikte Paul Kasmin Gallery'nin açılışı öncesi Kıbrıslı Yalısı'nda verdiği davette Eczacıbaşı Holding ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı'yla sanata ilgiyi konuştuk:

- Paul Kasmin Gallery'nin İstanbul'a gelmesi önemli . Sanat krizden bile neredeyse etkilenmedi . Çok ilgi var . 

Sonra İstanbul Modern'in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı'yla karşılaştım:

- İstanbul Modern'de "Batılılaşan İstanbul'un Ermeni Mimarları" sergisi açıldı . Mutlaka görmelisiniz . 

- Kaç mimarın eserleri sergileniyor

- 40 mimarın eserleri var . Dolmabahçe Sarayı'ndan Kuleli Askeri Lisesi'ne 

kadar pek çok simge binada Ermeni mimarların imzası bulunuyor . 

"Batılılaşan İstanbul'un Ermeni Mimarları" sergisinde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı (AKBA), Uluslararası Hrant Dink Vakfı ve HAYCAR Mimarlar ve Mühendisler Derneği rol oynamış . 

Sergide 40 Ermeni mimarın 

100'ü aşkın eseri fotoğraflarıyla tanıtılıyor . 

Görmekte yarar var . İstanbul Ataşehir, 'Finans Serbest Bölgesi' mi olacak İSTANBUL Menkul Kıymetler Borsası'nın (İMKB) 25'inci yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen etkinlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tavsiyesini ortaya koydu:

- Kamu bankalarının, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) İstanbul'a taşınması için yasal hazırlıklara başladık . Bence İMKB de onlarla birlikte Ataşehir'e taşınmalı . 

İMKB Başkanı Hüseyin Erkan, konuyu soranlara yanıt verdi:

- Bu öneriyi ilk kez duyuyorum ama bana mantıklı geliyor . 

Hükümet, İstanbul'u en azından bölgemizin "finans merkezi" yapmak içih hazırlıklar yapıyor . Türkiye Bankalar Birliği (TBB) de bu projeye destek veriyor . Bu çerçevede SPK, BDDK, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankası'nın İstanbul'a taşınması söz konusu olacak . 

Ankara'dan İstanbul'a yeni taşınacak kurum ve bankaların Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından Ataşehir'de belirlenen yere taşınmasını anlamam mümkün . 

Ya adı İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olan kuruluşun İstinye'deki yerinden vazgeçip Ataşehir'e taşınmasının altında yatan mantık ne

Eğer hükümetin önünde Ataşehir'de bir "Finans Serbest Bölgesi" oluşturma planı varsa, orada bulunacak kurumlar, kuruluşlar için farklı yasal altyapı düzenlenecekse, İMKB'nin de oraya taşınması haklı görülebilir . 

Aksi halde İMKB'nin İstinye'de olmasıyla Ataşehir'de bulunması arasındaki fark nedir

Ataşehir'e taşınmak, 

İMKB'ye ve "İstanbul Finans Merkezi" projesine ne tür bir katkı yapar
Hürriyet/Vahap Munyar