Genel

İstanbul’un yedi tepesi, minare ve kubbeleri!

Haliç’e ve Marmara’ya bakan yedi zarif tepe üzerine kurulmuş İstanbul. Üç büyük imparatorluğun kalbi olan Tarihi Yarımada’ya Galata Kulesi veya Piyer Loti’den bakıldığında göğe yükselen minareleriyle görünür her bir tepe..

Haliç’e ve Marmara’ya bakan yedi zarif tepe üzerine kurulmuş İstanbul. Üç büyük imparatorluğun kalbi olan Tarihi Yarımada’ya Galata Kulesi veya Piyer Loti’den bakıldığında göğe yükselen minareleriyle görünür her bir tepe.



Değerli olan her şeyi üzerine çeken bir tılsımı var İstanbul’un. Saltanatlar kenti olması, efsanelere, şairlere, yazarlara, ressamlara ilham vermesi bu yüzden olsa gerek. Özene bezene yaratılan coğrafyasıyla başlıyor İstanbul’un değeri. İki kadim kıtanın tam ortasında, ince bir suyoluyla, Boğaziçi ile taçlanıyor güzelliği kentin. Ancak ilk kurulduğunda kalbi değil Boğaziçi İstanbul’un.


Marmara’nın Boğaziçi’yle, Boğaziçi’nin de Haliç’le buluştuğu kavşakta konuşlanan yarımadada kuruldu İstanbul. Kentin kalbi olan Tarihi Yarımada’da… Tarihi Yarımada’yı güzelleştiren ne sadece Boğaziçi’nin Marmara Denizi’ne kavuştuğu nokta olması, ne de Boğaziçi’nden sıyrılıp altın bir boynuz gibi karaya sızan Haliç’in zarafeti… Dillere destan yedi tepesiyle daha da güzel İstanbul… Nazım Hikmet´in “Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü” dizesiyle ölümsüzleşen, Necip Fazıl Kısakürek´in “Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler / Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler” ifadeleriyle sevgisini yansıttığı “Yedi Tepe”nin güzelliğini, şairlerden daha iyi kim anlatabilirdi ki?


Sarayburnu’ndan başlayıp, Haliç boyunca Kocamustafapaşa ve Edirnekapı’ya uzanan yedi tepenin, İstanbul’un kent kimliğinde önemli yeri var. Bu yedi tepe etkili olmuş çünkü kentin yerinin seçiminde. Tarihe baktığımızda, “yedi” sayısında gizli bir keramet görür gibiyiz. Babillerden beri mitolojide, paganizmde, tek tanrılı dinlerin hepsinde ve diğer inanışlarda yedi sayısına kutsallık atfedilmiş. Mistik “yedi”, Roma kent kurgusunda da belirleyici olmuş ve bu yüzden Roma, yedi tepe üzerine kurulmuş. Kente adını veren Roma İmparatoru Konstantin, Roma’ya benzer bir şehir kurmak istemiş. Aradığını İstanbul’un yedi tepesi sunmuş ona. Kimi kaynaklara göre, Konstantin M.S. 330 yılının 11 Mayısında kenti kurmuş ve adını önce Nova Roma (Yeni Roma) koymuş. Daha sonra bu ismin yerini Konstantin almış. Kenti yedi tepe üzerine kurmasında, o dönemde gökyüzünde güneş, ay ve 5 gezegenin olduğu bilgisinin de etkili olduğu ifade ediliyor. Yedi rakamını uğurlu sayıyormuş Konstantin. Şehrin kara tarafında yaptırdığı surda yedi kapı açmış ve Roma ileri gelenlerinden yedi kişiyi İstanbul’a getirtmiş. Yedi Kandil denilen panhanesinde yedi bölüklük bir hassa kuvveti oluşturmuş.


Yedi tepe üzerinde büyük ve mamur bir kent kurdu Konstantin. Kenti korumak için de yedi tepeyi surlarla çevreledi. Kent uzun yıllar bu güçlü surlarla korunsa da; zamanla iç savaşlar, doğal afetler, ekonomik bunalımlar ve özellikle 13. yüzyıldaki Latin istilasından büyük zarar gördü. İstanbul’u işgal eden Latin İmparatorluğu’nun (1204-1261) yıkılmasından sonra Bizans İmparatorluğu kenti onarmaya çalışsa da, devletin son demleriydi ve gücü yeterli değildi. İstanbul’un fethiyle birlikte kent, çöküş dönemindeki Bizans’tan, yükselme devrindeki Osmanlı yönetimine geçti. Böylelikle “yedi tepeli kurgu” kentte yeniden hayat bulmaya başladı.



İstanbul’un yedi tepesi, minare ve kubbelerle bezendi


Roma ve Bizans İmparatorlukları gibi Osmanlı İmparatorluğu da yedi tepeli kentin sınırlarını korudu ve üzerine görkemli yapılar inşa etti. Roma döneminde forumların (kent meydanları) ortasına, imparatora ithaf edilen sütunlar dikilirdi. Osmanlı döneminde sütunların yerini alan minareler ve kubbeler, kent siluetinin temel unsurlarını oluşturdu. İstanbul’un yedi tepesine inşa edilen camilerin merkezi kubbeleri ve yarım kubbeleri, adeta yapay tepeler oluşturur. Mimar Sinan tarafından mükemmelleştirilen bu mimari örtü sistemi, İstanbul’un yedi tepesini daha da belirginleştirip özel kıldı.


Bir rivayete göre de; İslam’ın şartı olan “La İlahe İllallah Muhammeden Resullullah” cümlesindeki kelime sayısının yedi olması, fetihten sonraki Osmanlı padişahlarının dikkatini çeker. Bu kutlu kelimenin İstanbul’un yedi tepesinden, günde beş vakit yankılanmasını isterler ve her tepeye cami inşa ederler. Rivayet bir yana, İstanbul’a alıcı gözle baktığımızda, yedi tepenin her birinin, Osmanlı damgasını vuran anıt eserlerle ve selâtin camilerle (Osmanlı sultanlarının yaptırdıkları camiler) donatıldığını görürüz.


İstanbul’un ünlü yedi tepesini ve üzerindeki cami ve diğer önemli anıtları sıralayalım şimdi:


1. Tepe: Sarayburnu Tepesi (Ayasofya, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii)

2. Tepe: Çemberlitaş-Nuruosmaniye Tepesi (Nuruosmaniye Camii)

3. Tepe: Beyazıt Tepesi (Süleymaniye Camii)

4. Tepe: Fatih Tepesi (Fatih Camii)

5. Tepe: Yavuz Selim Tepesi (Yavuz Selim Camii)

6. Tepe: Edirnekapı Tepesi (Kariye Müzesi, Mihrimah Sultan Camii)

7. Tepe: Kocamustafapaşa Tepesi (Haseki Camii)



TOKİ Haber