Yeni Şirketler

İstanbul`un yeni imar planları

İstanbul büyük bir değişime hazırlanıyor. İndergi İstanbul'un 1/25.000'lik imar plan taslaklarından geleceğin İstanbul'unun ana hatlarını çıkarttı.

Aylardır yazılıyor çiziliyor, hummalı bir çalışma içerisinde İMP tarafından yürütülen çalışmalar nihayet son buldu. Merak edilen İmar Nazım Planı meclise sunuldu. Radikal değişimler içeren bu plandan sizler için önemli olduğunu düşündüğümüz noktaları vurguladık. Genel olarak iyi niyetli olarak tanımlanabilecek bu plan, umarız uygulama safhasında da aynı iyi niyet ve kararlılıkla hayata geçirilir.

 

İstanbul'un çok geç kalınmış kentsel planlama çalışmalarının İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde görüşüldüğü bugünlerde içerdiği yenilikler açısından çok fazla tartışılacağa benziyor.

İndergi olarak bu plan ile ilgili yaptığımız çalışmada planın can alıcı noktalarına dikkat çekmek ve çok kapsamlı olan bu çalışmanın neler getireceğini çözümlemenize yardımcı olmaya çalıştık.

İstanbul'u kümelere ayırarak fonksiyonlarını belirleyen bu planla İstanbul'un ekolojik dengelerini de korumaya ve ekolojik tarımda yeni açılımlar getirilmesi amaçlanıyor.

Meclisten geçen plan ile taslak plan arasında çok farklılık olacak mı, bunu da zaman gösterecek. İlk başta bu çabanın İstanbul için yaşamsal öneme sahip olduğunu ve dünya kenti olabilmesi için olmazsa olmazlarının iyi vurgulanması gerekmekte.

İstanbul talan ediliyor zihniyeti ile tamamen karşısında olmak kadar tamamıyla yanında olmak da çok mümkün değil aslında.

Neden derseniz?

Önerilen birtakım çözümlerin hayata geçirilmesinde yaşanacak zorlukların nasıl aşılacağı noktasında karanlık ve kör noktalar var. Merkezin yükünü yaratılacak yeni cazibe merkezlerine çekme noktasında yaşanacak sosyal sorunların nasıl aşılacağı merak konusu. Kâğıt üzerinde kolay gibi görünen ancak hayata geçirilmesinde türlü sorunlarla karşılanacağı aşikâr bu plan ile umarız; İstanbul kendini yeni bir keşmekeş ve sorunlar yumağının içinde bulmaz.

Ulaşım ve çarpık yapılaşma sorunlarına çözüm olarak getirilen alt merkezlerin merkezle ilişkilerinin sağlanması konusunda çok iyimser olunduğu da gözlerden kaçmıyor.

Şöyle ki; merkezden doğu ve batı yönünde -coğrafik olarak zorunlu olan- doğrusal bir yayılma öneren plan bu aksta var olan ulaşım problemlerini hangi demiryolu, hangi karayolu, hangi deniz taşımacılığı ile çözüleceği.

Bu değişim ve yeniliğin finansmanı noktasında kredilendirme yapılıp yapılmayacağı,

İnsanların işlerini evlerini önerilen yeni alanlara taşımalarının fiziki ve maddi zorluklarını da öngören ve çözüm getiren bir yanı da olmalıydı kanısındayız.

İlk başta karar verilmesi gereken İstanbul'a yüklenecek fonksiyonların net olarak ortaya konmasıdır. İstanbul bir kültürler beşiği olarak turizm, finans ve kültür şehri mi olmalıdır? Yoksa yıllardır süregeldiği gibi içinde sanayi tesislerini de barındıran, turizm, kültür, finans merkezi de olan karmakarışık küçük bir Türkiye mozaiği olarak yoluna devam mı etmelidir?

Plan aslında bu noktada çok radikal olmalıydı diye düşünmemek elde değil. Alt merkezlere kaydırılması düşünülen orta ölçekli işletmeler ve sanayi kuruluşlarına Marmara Bölgesi'nde nüfus yoğunluğu daha az olan illere kaydırılmasını önerseydi, sanırım İstanbul için sorunların çözümü çok daha kolay olurdu. En azından küçük ve orta ölçekli sanayinin yarattığı trafikteki ve çarpık yapılaşmadaki katkısını bertaraf edebilirdi.

İstanbul'un tarihsel ve kültürel zenginliği ve ekolojik dengelerinin korunması zorunluluğu bu planın hayati önemini anlamaya yetiyor. Ve uygulama kararlılığını göstermek de siyasi iradenin ve yerel yöneticilerin omuzlarında...

Kentin daha sağlıklı gelişebilmesi ve gelecek nesillerin bugün yaşanan sorunlarla boğuşmuyor olması, tabii ki hedeflenen mutlu son. Filmin mutlu sonunu ömrü vefa edenler görebilecekler. Hollywood filmlerinde sıkça ele alınan kıyamet senaryolarına yakın görüntüler yaşamadan İstanbul'un kurtuluşu için tüm sivil toplum kuruluşlarına, mimarlara, sanayicilere, kentin sakinlerine, idarecilerine, yerel yöneticilerine büyük görevler düşüyor. Herkes üzerine düşeni yapma kararlılığını göstermelidir. Çağdaş bir kentte yaşamayı hak etmek, bu kente uygun davranışlar ve fedakârlıkları yapma kararlılığına da ihtiyaç vardır. Halkın desteğini almadan bu tür planların hayata geçirilemeyeceği de tartışılmaz bir gerçektir. Bu aydan başlamak üzere planda yer aldığı şekilde kümeler halinde raporu özetlemeye çalışacağız.

İstanbul'un planlaması için 'Ana Vizyon' şu şekilde tanımlanıyor:

"Ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik ilkeleri ışığında; küresel rekabetçiliğini, ekonomik yapısını bölgesel ölçekte bilgi ekonomisi ve kültür endüstrilerine dönüştürerek oluşturan, yönetilebilir bir metropoliten dünya kenti olmak."

 

Ve bu doğrultuda önemli bir amaç belirlenmiş;

"İstanbul doğu yakasının; istihdam olanakları ve hizmet sunumları açısından batı yakasına olan bağımlılığının en aza indirilmesi".

"Mevcut ticari aktivite alanlarını ve kentsel hizmet alanlarını geliştirmek ve yeni hizmet alanları oluşturmak" amacıyla; İstanbul'un tek merkezli gelişiminin kanat çekim merkezleri ile desteklenmesi ve bu doğrultuda oluşturulacak yeni merkezler kademelenmesi ile iki yaka arasındaki hizmet arz ve talebinin dengelenmesi sağlanacaktır. "Merkezler kademelenmesinin yaratılmasında" sanayi alanlarının dönüşümü ve desantralizasyonu da söz konusu olmaktadır.

 

İmar Nazım Planı'nın dayandırıldığı ana hatlar;

İstanbul Metropoliten Alanı'nın güneyde Marmara Denizi sahilleri boyunca, batıda Silivri ve doğuda Gebze'ye kadar uzanması ile İstanbul Metropoliten Bölgesi'nin de batıda Çorlu-Çerkezköy-Tekirdağ, doğuda İzmit ve güneyde Yalova'ya kadar yayılması sonucu; Marmara Denizi'nin kuzey sahilleri boyunca oluşan yatay eksen ve onun İstanbul Boğazı kıyıları boyunca kuzeye tırmanan uzantıları, Kuzey Marmara coğrafyasında "ekonomik çıkarların" "ekolojik değerlere baskın çıktığını" yansıtmaktadır.

Bu itibarla; içerdiği su havzaları ve orman alanları başta olmak üzere, İstanbul Metropolü'nün yaşam destek sistemlerini oluşturan ve Karadeniz sahillerine paralel uzanan yatay kuzey eksende, ekolojik değerlerin ekonomik girişimlere korumacı bir yaklaşımla ve mutlak surette kapalı tutulması gerektiği anlaşılmaktadır.