Kentsel Dönüşüm

İşte kentsel gelişme modelleri!

Bilgilerin, kavramların ve kuramların hızla yenilendiği, yeni sandığımız unsurların da hızla eskidiği, baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Kuşkusuz kentsel gelişmeler de bundan azade değil.

Öncelikle kentsel gelişme dediğimiz zaman sadece fiziki bir yapılanmadan bahsetmediğimizi, beşeri ne varsa ondan da söz ettiğimizi bilmek gerekir. Üstelik de artık kırın giderek silikleştiği hatta kır-kent ayırımının giderek ortadan kalktığı bir süreçten geçerken.


Kentin ne formu ne sınırı belli

Artık kırda OSB’leri var, turizm bölgeleri kuruluyor, buna karşılık kentlerde hobi bahçelerinin ötesinde kentsel tarımdan bahsediliyor. Avrupa’da teras tarımı başlamış. Organik tarıma olan ilgi kenti de bu sürecin içine çekiyor. Kentler artık eskiden olduğu gibi yağ lekesi şeklinde değil “saçaklanarak” büyüyorlar. Birçok yerde bir kent nerde başlıyor nerde bitiyor belli değil. Ve artık kentlerin bir merkezi de yok, çok merkezli bir yapı oluşuyor, bu merkezler ulusal ve uluslararası ağlarla birbirine bağlanıyor. Ekonomik, kültürel ve sosyal iletişimdeki network’lar biçiminde.


Yeni kavramsallaştırma 

Peki, bu sistem nasıl bir sistem? Acaba bu tasarlanan ve dışarıdan şekillendirilen bir sistem mi yoksa kendi kendini organize eden, yani ‘selforganization’ bir sistem mi? Bu aslında oluşmuş, iradi olarak şekillendirilmeyen, yığılmayla oluşmuş bir sitem. Giderek büyüyecek ve kır denilen olguyu tamamen yutacak, yok edecek. Böylece kır - kent ayırımı yeni yığılmalarla ortadan kalkacak.

Biz kentleri küresel, tarihsel, geleneksel, finansal, sosyal yönleriyle ele alabilir ve böyle tanımlayabiliriz.


Meselenin sosyal boyutu 

Sanayi kenti, turizm kenti, liman kenti, ticaret kenti, teknoloji kenti, maden kenti, erkek kent, dişi kent vs gibi. Ya da bunların bir kısmının senkronize geliştiği ve bir arada yürüdüğü çok kimlikli kentler de olabilir. Dünya bağları nedeniyle küresel, bütün ülkeye hitabı nedeniyle ulusal, kendi değerlerini üretmesi ve koruması nedeniyle yerel olabilirler. Yenilikleri reddetmeyen ama kendi değerlerini de koruyan... Günümüzde en çok İngilizce baş harfleri ile “3T”den bahsediliyor. Bizdeki tarım, ticaret, turizm değil bu. Bunlar teknoloji (Technology), yetenek (Talent) ve hoşgörü (Tolerans); ancak yeterli değil. Bunlara yaratıcı, akıllı ve sürdürülebilirlik ekleniyor. Tamam, da bu üç unsur daha çok orta ve üstü gelir düzeyine hitap ediyor. Böyle bir dizayn ve işleyişte yoksulların, alt tabakaların, dışlanmış grupların hali nice olacak? Asıl soru bu.


Yoksulları korumalıyız

Çünkü günümüzde dünyadaki sadece 85 zenginin geliri dünya nüfusunun yüzde 50’sinin gelirinden daha fazla. Ve dünyanın bu yoksul yarısı günde sadece iki dolarla geçinmek zorunda.

Bunların yarısından çoğu günlük temiz içme suyu bile bulamıyor. Türkiye’de de benzer bir tablo var. Bir tarafta boğazına kadar dolmuş bir varsıllık, öte yandan bunun dizi dibinde açlıktan ölmek üzere olan yoksulluk. Bu sadece siyasi ve ekonomik açıdan değil aynı zamnda insani ve vicdani açıdan da sürdürülebilir değil.


Günümüzün ideal kenti insani gelişmeye sahip, erdemli, kapsayıcı ve daha özgür olmalı. 

Kapsayıcı eğitim, kapsayıcı işgücü, kapsayıcı çevre, kapsayıcı altyapı, kapsayıcı kamu hizmetleri, kapsayıcı...


Prof. Dr. AHMET ÖZER Toros Üniversitesi




Cumhuriyet