22 / 11 / 2024
fuzul

Kanal İstanbul Türkiye ve dünya için kazanç mı, kayıp mı?

Kanal İstanbul Türkiye ve dünya için kazanç mı, kayıp mı?

Prof. Dr. Ali Kahriman, "Kanal İstanbul'la ilgili nihai kararların duygusallıktan ve hamasetten uzak bilimsel yöntemlerle verilmesi zorunludur. Umarım tüm taraflar ucuz, popülist polemiklerden kaçınarak sağduyu ile hareket ederler" diyor...




İstanbul Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Patlayıcı Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Kahriman, Dünya gazetesine Kanal İstanbul'u değerlendirdi;

Kanal İstanbul Türkiye ve dünya için kazanç mı, kayıp mı?

“Kanal İstanbul Projesi” resmi olarak 2011 yılındaki seçim kampanyası sırasında Başbakan tarafından lanse edildiğinde; sosyal medya hesaplarımda konunun muhatabı olabilecek politik aktörlere bir mesaj iletmek istemiştim. Demiştim ki; “ İktidar, Kanal İstanbul gibi bir mega ya da çılgın projeyi deklare edebilir. Mümkünse bu konuda tartışmalara girilmemelidir. Girilecekse de, tartışmalar; ülke kaynaklarının etkin kullanılıp kullanılmadığı, daha da önemlisi jeopolitik-stratejik fırsat ya da tehditler ekseninde yönetilmelidir. Bu tartışma ya da eleştiriler; proje kaça mal olur? Eni boyu ne kadardır? Ne kadar hafriyat, ne kadar beton kullanılır? Yeraltı suları kaybolur mu? Kaç gemi kaça geçer? Depreme dayanır mı? Su kaynakları kirlenir mi? Patlatmalar sonucu kaya birimleri örselenir, çatlaklardan sızıntılar olur mu? Gibi risk analizi sonucu çözülmesi olanaklı olan teknolojik argümanlarla yapılmamalıdır. Aksi takdirde projeye; meşruiyet, makuliyet ve de masumiyet kazandırılmış olur.”

Hatta daha da ileri giderek, amacını aşacak şekilde abartılı bir yaklaşım sergilemiş “Asrın projesi olarak ifade edilen bu proje yerine, Rize-İskenderun hattı Karadeniz-Akdeniz Su yolu, Fırat Nehrinin, Kuzey Anadolu Fay hattı güzergâhından Marmara Denizi’ne yönlendirilmesi, Kızılırmak Nehri’nin Karadeniz yerine Akdeniz’e yönlendirilmesi gibi yaklaşımlar geliştirilmelidir” demiştim. O dönem seçim sathi mahalline girmiş olan ülkemizde; bazı yurttaşlarımızın da bu ironiyi fark etmemiş olacaklar ki acaba bizim köylerimizden ya da kasabamızdan da geçer mi? Tarzındaki soru ya da taleplerine muhatap olmuştum. Ne yazık ki konuyla ilgili tartışmalar; hemen ertesi gün çözümü çok basit olan teknik yapılabilirlik ekseninde başlatıldı. Son günlere kadar da yoğunlaştırılarak sürdürüldü. Üstelik de çok disiplinli uzmanlıklar gerektiren konunun; medyada ilgisiz kişilerce tartıştırılması sonucu; projenin, karşısında yer alan kesimler eliyle meşruiyetine hizmet edildi.

Özü itibarı ile günümüz teknolojik seviyesinden bakıldığında; Kanal İstanbul projesi; çok basit bir teknik faaliyet olarak ele alındığında; geniş kapsamlı bir dere ıslah projesi olarak da tanımlanabilecek bir projedir. Daha geniş çok boyutlu, çok amaçlı bir perspektifte değerlendirildiğinde ise kompleks, ileri teknoloji uygulamaları gerektiren bir mega projedir. Süveyş, Panama gibi kanalların yüz yıl önceki teknoloji seviyelerinde yapılabildiği, günümüzde de rahatlıkla hizmetlerine devam edebildiği de bilinen bir gerçektir.

Nano teknoloji ürünü malzemelerin, devasa iş makinelerinin geliştirildiği, robotik yaşamın egemen olduğu, uzay madenciliğinin gündemde olduğu, Endüstri 4.0 devriminin yaşandığı günümüzde bu tür bir projenin; teknik, hatta ekonomik yapılabilirliğinin tartışma konusu edilmesi, hem ilgili teknokratlara hem de çağa yapılacak büyük bir ayıptır.

Öyle ise bu yöndeki kaba tartışmalara son verilmelidir. Yapılacaksa da ilgili ve taraf tüm uzman kişi ve kurumların katılımı ile bilimsel bir platformda yapılmalıdır. Bu görev de merkezi iktidarındır.

Öte yandan, yapay bir kanal fikri yeni olmasa da, özellikle stratejik, jeopolitik kazanç ve kayıpları yönünden; İstanbul başta olmak üzere ülkemiz genelindeki ve uluslararası ilgili kişi ve kurumlar arasında asgari seviyede de olsa görüş birliği olmadan başlatılmıştır. Dolayısıyla da yönetişimin ademi merkeziyetçiliğinin meşruiyetinden, kanalın uluslararası politika, ekonomi, çevre ve kentsel yaşam üzerindeki potansiyel etkilerine kadar değişen çok ve çeşitli boyutları ile tartışılmasına zemin hazırlanmıştır.

Sonuç olarak; Projenin teknik yapılabilirliği bir yana bırakılarak; temel motivasyonları ve iddiaları, stratejik ve jeopolitik boyutları, fonksiyonları, karşılaşabileceği zorluklar ve sınırlamalar ekseninde, spekülatif yaklaşımlardan kaçınılarak çok yönlü bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nihai kararların da duygusallıktan ve hamasetten uzak bilimsel yöntemlerle verilmesi zorunludur. Umarım tüm taraflar ucuz, popülist polemiklerden kaçınarak sağduyu ile hareket ederler. Proje de “Çılgın” olmaktan çok “Asrın” projesi olur.

Gelecek Partisi’nden Kanal İstanbul çıkışı: ‘Hesabı sorulur!’

Kanal İstanbul projesinde çevreye en az zarar verecek güzergah seçildi!
 


Geri Dön