Kent Haberleri

Kanal İstanbul'un ÇED raporu bilimsel değil!

Jeofizik Mühendisi ve Sismoloji Doktoru olan Dr. Savaş Karabulut, Kanal İstanbul'un ÇED raporunu değerlendirdi...

Kanal İstanbul projesinin ÇED raporu bilimsel bir yöntemle değil, öznel değerlendirmeyle hazırlanmış ve nakti bedel buna binaen ödenmiştir. BirGün gazetesinden alınan habere göre, Kanal  İstanbul projesinin yaratacağı çevreye etkisi sadece projenin uygulanacağı güzergâhla sınırlı kalmayacak, daha geniş alanlarda yıkıma neden olması bekleniyor.

Bilimsel çalışma süreçlerinin bazı aşamaları vardır. Öncelikle “gerçekten” bilimsel olan bir problemi ortaya koymak gerekmektedir. Sonra bu probleme ilişkin veri toplayıp, kontrollü gözlem ve deney yapmak gerekmektedir. Sonrasında ortaya bir hipotez atmak, belli varsayımlarda bulunmak ve bunu ispatlamak için kullanacağınız yöntemi de doğru seçmek zorunludur. Bu durum elde edeceğiniz sonuçları da doğrudan etkileyecektir. Kanal İstanbul projesinin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunu bu yönüyle değerlendirmek önemlidir. Uygulandığında geri dönüşü olmayacak bir projedir.

Uyguladığını herhangi bir projenin veya açacağınız bir kanalın çevreye vereceği hasarı bir daha asla kapatamayabilirsiniz. En azından kendi imkânlarınızla bunu beceremeyeceğinizi de biliyor olmalısınız. Sonuç olarak; ÇED raporunun bilimsel tabanı ve elde edilen çevresel etki değerlendirmesinin de doğru kriterlere göre yapılıp/yapılmadığının analiz edilmesi oldukça önemlidir. Rapordaki veriler, kullanılan yöntem, sonuçların yorumu ve doğal olarak çevreye etkisi bilimsel bir tespitle yapılmamışsa, “sanki çevresel etkisi olmayacak” sonucuyla karşımıza çıkarılıp, büyük çevresel felaketlerin alınan önlemlerle engelleneceği algısı “bilerek ve isteyerek” yaratılabilir.

Kanal İstanbul Projesinin Çevresel Etkisi Sizce Doğru Hesaplandı mı?

Kanal İstanbul Projesine ilişkin hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda “yapılacak herhangi bir işlemin çevreye vereceği zarar/etki hangi yöntemle hesaplanmıştır” diye kendinize sordunuz veya hiç düşündünüz mü? Raporun sonuçlar bölümünde (Ana rapor Bölüm-9) “projenin çevreye olan etkisinin yani zararının genel olarak düşük olarak hesaplandığı” da dikkatinizi çekmiştir. Bu tür raporlarda bilimsel veriler sadece bir araç olarak görülür. Yani işi kitabına uydurmanın bir yolu mutlaka bulunur. Gerçek bilimsel veriler ve yöntemlerle süreci anlamak ve bu şartlar altında yorumlamakta gerekmektedir.

Kanal projesinin yaratacağı çevreye etkisi sadece projenin uygulanacağı güzergâh üzerinde değildir. Çevresel etkinin projenin “şanına yakışır” olması ve daha geniş alanlarda ekolojik yıkıma neden olması da, tüm mega projeler gibi beklenmelidir. Kuzey Otoyolu, Üçüncü Havalimanı’na ait örnekleri düşünerek, karşı karşıya kaldığımız tabloyu gözünüzün önünde geçirdiğinize eminim. Çünkü böyle “bir mega proje” kendisi gibi “yüksek çevresel etki yani zararı da” beraberinde getirmesi, beklentisi, normal olan durumu gösterecektir. Böyle bir proje için ilk akla gelen ve mantıklı olan durum bu olmalıdır. Ancak hangi akıl tutulması, mantıksızlık ve “bilimsel olmayan yöntem” kullanılmışsa; yapılan tüm hesaplamalarda çevresel etki bertaraf edilmiş, sonuçları genel olarak düşük veya orta derece olarak rapora yansıtılmıştır. İşte ifade edilen b durumun ispat edilmesi, ÇED raporunun tümden güvenilir olmadığını da ispatlayacaktır.

Kanal İstanbul projesinin çevreye (çizilen o kırmızı çizgilerden daha geniş bir alanda) etkilerinin genel olarak orta/düşük olduğu ÇED raporunun ilgili kısmında (Bölüm 9) göreceksiniz. Bunun nedeni kullanılan değişkenler ve puanlama yöntemi ile elde edilen sonuçlarının, etki düzeyini sürekli aşağıya çekmek için öznel bir şekilde, rapor incelendiğinde net bir şekilde görülecektir. Sizlere aşağıdaki metinde kısaca birkaç örnekle “bu rapor neden bilimsel değil ve hesaplamalarda subjektif kriterlere değerlendirmelerde bulunulduğu ve alınacak önlemlerinde gerçeği yansıtmadığı” üzerinde duracağım.

Çevresel etkinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntem ÇED raporunun Bölüm 1.3. “Kanal İstanbul Projesi için Etki Değerlendirme Yöntemi” başlığı altında verilmiştir. Normalde bir çalışmanın sonucunu belirleyen asıl öğe, kullanılan değerlendirme yöntemine bağlıdır. Raporun kendisinin bilimsel olmadığı iddiası da, buradaki hesaplamalara göre karar verirsiniz. Şimdi hesaplamalarda kullanılan değişkenleri tanımlayan bazı terimleri tanıyalım ve yorumlayalım.

ÇED Raporunun hesaplanmasında kullanılan özellikler ve puanlama kriterleri bilimsel mi?

ÇED raporunda etkinin hesaplanmasından kullanılan değişkenler, bu parametrelere ait özellikler ve derecelendirme şekilleri aşağıda listelenmiştir.

Yön: Olumsuz ve Olumlu

Büyüklük: Etki faktörünün kapsamı, genellikle etki azaltıcı önlemlerin de etkilerini hesaba katarak ortaya çıkarılan sayısal bir ölçüttür.

Geri Döndürülebilirlik: Değişimin ardından bileşenin nitel durumunun eski haline dönüştürülebilmesi olasılığı.

Coğrafi kapsam: Etki faktörü etkisinin hissedildiği bölge.

Süre: Etki faktörünün etkin olduğu süre.

Sıklık: Muhtemel etki faktörünün ne sıklıkla meydana geldiği.

Gerçekleşme olasılığı: Etki faktörünün meydana gelme olasılığı.

Çevresel etki değerlendirmesi hesabını yapanlar rapora nasıl ayar çekti? Öğrenmek için, 16500 sayfa raporu okumanız gerekmiyor!

Yukarıda ifade edilen bu özelliklerin puanlama kriterleri (Tablo 1), puanlama hesabı (Tablo-2) ve elde edilen sonuçların yorumu (Tablo-3)’de verilmiştir. İlk dikkati çeken husus “Büyüklük” olarak tanımlanan özelliğin yani etki faktörü kapsamına ilişkin yapılan tanımın bile kendi içinde etkiyi azaltacak önlemleri içermiş olmasıdır. Büyüklük değeri çevresel etkiyi hesaplama da en önemli değişkendir. Çünkü projenin çevreye etkisinin hesaplanmasında kullanılan puanlama kriterleri içinde en yüksek değere sahip değişken olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle bu değer ne kadar düşük olursa, çevresel etkisi de bir o kadar düşük çıkarılacaktır. Raporu hazırlayanların “büyüklük” ölçütünü hesaba katarken, yapılan çalışmanın doğrudan etkisi yerine, “önlemlerle azaltılması sonucunda” elde edilen değerleri kullanılıyor olması da, bir o kadar sonuçları saptırıcı yöndedir. Nedeni ise yapılan bir işlemin (ör:kazma işlemi) doğrudan çevreye olan etkisini almamız ve böylelikle maksimum riske göre “en güvenilir çözüm önerilerini” hazırlamamız gerekirken; daha iş başında sulandırılarak, büyüklük kavramını ve çevresel etkisi küçültülerek, çevresel etki en baştan küçültülmeye başlanmış oluyor.

Önlemler oldukça tuhaf

Ek-34’de“Tablo 1.4.1-1. Arazi Hazırlık ve İnşaat Aşamasında Toprak ve Erozyon Kapasitesi Üzerindeki Etkilerin Yönetimine İlişkin Özet” tablosunda ifade edilen bazı bilgiler bunu çok net bir şekilde göstermektedir. Örneğin;“Özellikle az rastlanan ve nadir habitatlar/ türler için önem taşıyan alanlar içindeki inşaat çalışma alanları arazi koşulları uygun olduğunda daraltılacaktır”, denmektedir. Ya uygun olmazsa ne yapacaksınız. Her projeyi olabildiğince hızlı bir şekilde tamamlamak için işi alan alt yüklenici en kısa sürede işi tamamlamaya çalışacak ve “arazi koşullarının uygun olmasına” hiçbir şekilde bakmayacaktır. Zaten en uygun rota bulunmuştur, diye düşünecek ve hızlıca işi bitirmenin telaşına düşecektir. Yani bu bir önlem değildir. Diğer bir örnek ise “Üst toprağın inşaat sırasında projelere uygun olarak sıyrılacak ve saklanacaktır” ifadesinde saklı. Bir bakıyorsunuz, çıkan hafriyatları Karadeniz’e ve yeni limanlar için kullanacağını ifade ediyorlar. Diğer bir yandan ise saklanacağını önlem olarak belirtip, büyüklük değerini küçültüyor ve riski minimize etmeyi düşünüyorsunuz. Örnekler çoğaltılabilir ancak gereksiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğer önlemlerin de bir farkı yok. Yani alınacak önlemlerde göstermeliktir. Yani istediğimiz bir değeri elde etmek için, “ayar yapma, argoda:sabunlama” işleminin yapılması işlemine en baştan başlamış durumda.

Örneklemek gerekirse; kazma işlemi yapıyorsunuz ve etkisini araştırıyorsunuz. Diyorsunuz ki; kazma işlemi sırasında öyle bir önlem (hortumla su sıkacağım) alacağım ki; kazma işlemi yapılırken ortaya çıkan tozun etkisini azaltacağım. Bu tozun “Coğrafi Kapsamı” yani etkileneceği alanı ise ne atmosfere yayılan tozların çok uzaklara da yağmur, rüzgar vb. fiziksel süreçlerle ulaşabileceği durumu da ortadayken, yerel ve bölgesel olarak etkileneceği kabulünü alıp, tozun bölgeyi aşacağı varsayımını da yine bir kenara atacaksınız. Bu da ikinci bir ayarlama işlemi olarak projenin çevresel etkisinin minimize etmek için hiçte bilimsel olmayan ve subjektif bir karar olarak rapora koyacaksınız. Ayrıca yapılan işlemin de etki süresini (kısa, orta ve uzun) olarak tanımladığınız aralıklarla önerip, kazma ve dip tarama işlemin raporda daha uzun süre belirtildiği halde, kısa ve orta sürede etkileyecek deyip, tekrar bir ayarlama yapıp, süreci tamamen bilimsellikten uzatacak bir yöntem geliştirip, kullacaksınız. İşte bu durum ise raporu ve yapılan o kadar çalışmanın sulandırıldığının bir ölçütü olarak karşımızda duracak.

Proje kapsamında İstanbul sokaklarında çalışacak 3500 kamyon çevresel bir etki yaratmaz mı?

Sizce günde 3500’e yakın hafriyat ve beton kamyonu çalışırken çevreye etkisinin düşük veya orta olması gerçekten garip değil mi? Böyle bir hesap sizce akla, bilime ne kadar uygun? Bu soruyu cevaplamak için, hafriyatçı veya inşaat mühendisi olmanıza gerekte yok, sanırım. Bir diğer özellik ise “Geri Döndürülebilirlik” kavramı. Yani bir malzemenin/ortamın niteliğinde değişim yapacaksınız ve sonra bunu kısa veya uzun vadede eski haline dönüştürebileceğini iddia edip, hesaplamalarda kullanacaksınız. Kazdığınız bir ortamı eski haline geri nasıl döndürebileceksiniz? Ya da alınan hafriyatı (özellikle Küçükçekmece gölünden çıkardığınız, tehlikeli atıklar ve çamuru), Çevre Bakanlığı tarafından belirlenen bir yere veya kıyılara doldurduğunuzda deniz kirliliğinin düzelmesini nasıl önceleyeceksiniz? Raporda özellikle bu malzemelerin önemli derecede çevreye etkileri olacağını belirttiğiniz halde, etkisini hesaplarken, bir (1) olarak puanlayıp, etkisinin az olacağını hangi akılla ifade edeceksiniz. Gerçek puanlama beş (5) olarak alınmalı ve geri döndürülemez olarak alınmalıdır. Çünkü sadece alındığı yerde değil, gittiği ve depolandığı yerde bile geri dönülemez bir etki yaratacaktır. Bu arada Bakanlık bu tehlikeli atık ve çamurlar için hala bir yer belirtmişte değil. En azından raporda böyle yazıyor. Sazlıdere Barajı’nı tamamen ortadan kaldırdıktan ve deniz suyunun bu içme suyu kaynaklarını yok etmesine müteakip, içme sularının yok olmasını nasıl geri engelleyebilecek ve geri döndürebileceksiniz? İşte çevresel etki değerlendirme puanlamasını yapanlar, hiçte bilimsel olmayan etki hesabı yaparak, ÇED raporunu olumlu bir rapora dönüştürebilmişlerdir.

Bu nedenle Bölüm 1-3’de kullanılan yöntem bilimsel değildir ve Bölüm 9’da elde edilen Çevresel Etki değerlendirme puanlaması da doğru sonuçlar vermeyecek şekilde, önceden nesnel olmayan kriterlere göre ayarlanmıştır. Böylelikle Çevresel Etkisi yoktur, sonucuna ulaşılmıştır.

Tablo 1: Özelliklerin Puanlama kriterleri


Tablo 2: Etki Faktörü Yoğunluğu Toplamına Ait Puanlama Tablosu



Tablo 3: Puanlamadan alınan sonuçların yorumu
 


ÇED raporunun sonuçları nesnel ve standarta dayalı bir analiz olmadığından bilimselde değil ve gerçekte kanal projesinin çevreye etkisi mevcut!

Şimdi gelelim ÇED raporunun sonuçlar (Bölüm 9) bölümünde pekte bilimsel olmayan bir yöntemle, çevresel etki değerlendirmesi yapılan problemlere. Hava Kalitesi Etki Faktörü, Atık Etki Faktörü, Atıksu Etki Faktörü, Su Kalitesi Etki Faktörü, Gürültü Etki Faktörü, Kazı ve Dolgu Etki Faktörü ve Sosyo-Ekonomik Etki Faktörlerinin Hesaplamaları raporda birkaç farklı tablo da verilmiştir. Şimdi bu tabloların nasıl yorumlandığına ilişkin sonuçları irdeleyelim.

Kanal projesinin “Hava Kalitesine Etkisi”

ÇED raporunda Tablo 9.2.1 ile verilen Hava Kalitesi Etkisi hesaplamalarında; “Büyüklük” özelliği en yüksek değerde alınırken, Geri döndürülebilirlik etkisi neden bir (1) (en düşük puan) olarak alınmıştır. Toz ve araçların yarattığı gaz emisyonunun kısa sürede etkisinin ortadan kalkacağı düşünülerek, en düşük puan kullanılmış ve çevresel etkisi de ortadan kaldırılmıştır. En iyi ihtimalle yüksek derecede büyüklüğe sahip olduğu onbeş (15) puan verilerek belirtilen bir değişkenin, uzun vadede geri dönüşümü sağlanacağı düşünülerek en az üç (3) puan verilmeliydi. Çünkü açığa çıkacak toz kabul edilebilir değerlerin 2500 katı kadar yüksek olacak ve ÇED raporuna göre en az 4 sene (gerçekte 10 seneden fazla) boyunca süreceği düşünüldüğünde sonuç puanın “ORTA yerine YÜKSEK” olarak verilmesi gerekirdi. Bu durumun ise yaşam üzerinde “CİDDİ” etkiler bırakacağı sonucuna gidilmesi gerekirdi. Yani kısa ve uzun dönem ile hangi yıl aralıklarının kapsandığı da raporda belirtilmemiştir. Yani Hava kalitesi yaklaşık 2 Milyar metreküp hafriyat alınırken ve 3500 kamyon çalışırken sadece orta düzeyde etkilenecek, demek ne kadar akla yatkındır. Gerçekten bu rapora imza atanlar, İstanbul’da yaşayan kent sakinlerinin akıllarıyla dalga geçiyor olmalı. Topluma karşıda suç işliyorlar. Çıkacak asbest tozunun (asbest yönetmeliğine göre) uzun maruziyet süresiyle birlikte üst solunum yolu hastalıkları ve kansere kadar uzanan ve sonrasında ölümü getirecek bir etkisi olacağı durumu ortadayken, orta derece etkileneceği sonucunu ancak kullandıkları yöntem, veri ve düşüncelerine ayar çekerek ulaşabilirler!




Kanal projesinin “Atık Etki Faktörünün Hesabı”

Bir diğer problem ise ÇED raporunda Atık Etki Faktörü (Tablo 9.2.2) için puanlanıp, hesaplanmış. Ancak burada tehlikeli atıkların ve özellikle Küçükçekmece Gölü doğu aksında bulunan Nükleer Araştırma Tesisinin göle etkisi, Firüzköy ve Başakşehir sanayisinin göle olumsuz tehlikeli atıkları ortadayken, Büyüklük değerleri hangi ölçüm ve kritere göre en düşük değer olan beş (5) olarak alınmıştır. Bu durum belli değildir. Özellikle Küçükçekmece Gölü içindeki Çamurun çevresel etkisi hakkında rapor içinde birçok alanda olumsuz görüş ve en az tehlikeli durumu yaratmak için farklı teklifler bulunuluyorken; puanlamının neden en düşük seviyede etki yapacağı şeklinde alındığı net değildir. Verilerin bu şekilde yorumlandığı yani objektif değil, subjektif bir yaklaşımla raporu olumlu çıkarmak için bilimi reddeden hamleler olarak görmek gerekmektedir.



Kanal İstanbul Projesinin ÇED raporu bilimsel bir yöntemle hazırlanmamıştır!

Sonuç olarak hazırlanan Kanal İstanbul projesine ait ÇED raporu yukarıda ifade edilen problemlerin etkilerinin hesaplanmasında kullanılan “doğru olmayan yöntem” ve “kişisel kanaate göre puanlama” sistemi hesabı nedeniyle doğru değildir. Bu nedenle ÇED raporunun etki hesabının yanlış yapıldığı sonucuna varabiliriz. Çevresel etkinin değerlendirme yönteminin nesnel (ölçüm ve bilimsel ölçeklendirmeye esas standartlarla puanlanması ve hesaplanması gerekirken) olarak yapılmadığını da yukarıdaki puanlama sisteminden dolayı açıkça söyleyebiliriz. Yukarıdaki örneklerde verilen puanlama sisteminde yapılan açıklamalarla bu durum ortaya konmuştur. Büyüklük, Etki, Geri Döndürülebilirlik, Coğrafi Konum ve Süre gibi değişkenler için kullanılan puanlama işlemi genel olarak raporda düşük olarak alınmış; bu durum ise ÇED raporunun istendiği gibi Çevresel etkisinin az olacağı sonucuna ulaşılmasını sağlamıştır.

Bu nedenle ÇED Raporundan elde edilen sonuçlara da çok takılmayın! Bu rapor yanlı bir şirkete (son 6 yılda hazırladığı OLUMLU ÇED raporlarıyla 24 milyon TL para kazanmış) hazırlatıldığından, tabi ki çevresel etkisi de olumlu olacaktır! Yoksa bu rapor ülkenin bilimsel kriterleri kullanan ve elde ettiği sonuçları belirli bir standart çerçevesinde değerlendiren bir kamu kurumuna hazırlatılsaydı, emin olun “ÇED Raporu OLUMSUZ” olarak karşımızda dururdu! Ancak burada da üniversitelerin ve kamu kurumunun başındaki YÖK ve siyasi baskı mekanizmaları devreye girerdi. Yani demem o ki; parayı verenin düdüğü çalmadığı, gücü olanın bir karabasan gibi bilgi üretim sürecinin üzerine çökmediği bir bilimsel üretim alanında ancak bu mümkündür. Ancak günümüz koşulları ortadadır. Bu ÇED raporunun etkisinin düşük çıkması da bu noktada kendi içinde anlamlı.

 

Devlet Bahçeli Kanal İstanbul hakkında açıklama yaptı!

Kanal İstanbul'da kamulaştırma eski fiyat üzerinden!

Gün gün Kanal İstanbul planı!