Kanal İstanbul’un hukuki statüsü Montrö delinmeden belirlenmeli!
Gündeme geldiğinden beri Montrö Boğazlar Sözleşme’sini de tartışmaya açan Kanal İstanbul projesini değerlendiren uluslararası hukuk uzmanları Montrö’nün önemi konusunda hemfikir. Ancak kanalın uluslararası hukuk açısından yaratacağı ihtilaflarla ilgili uyarıları farklı...
Dünya gazetesi yazarlarından Hüsniye Güngör bugün "Kanal İstanbul’un hukuki statüsü Montrö delinmeden belirlenmeli" başlıklı yazı kaleme aldı. İşte yazının detayları;
İstanbul’a yapılması planlanan su yolu projesi Kanal İstanbul, gündeme geldiği 2011’den bu yana tartışılıyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni de tartışmaya açan konunun önemini ve uluslararası hukuk açısından olası sonuçlarını İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Tarhanlı ve Marmara Üniversitesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selami Kuran’a sorduk. Tarhanlı “Türkiye’nin hukuki açıdan kendini gereksiz bir uluslararası uyuşmazlığın içinde bulabileceği ve büyük güçlerce oynanan bir oyunun sahası haline dönüşebileceği bir projeyi kendi elimizle gerçekleştirmek için çaba gösterir gibi anlamsız bir tartışmanın içinde olduğunu” söylüyor. Prof. Dr. Selami Kuran ise yaklaşık 7-8 yıldır Türkiye’nin gündemindeki projenin iktisadi ve ekonomik yönüyle, çevresel etkilerinin ele alındığı, ancak uluslararası hukuk açısından yeterince tartışılmadığı görüşünde.
Hukukçular bir çok yönüyle Türkiye’ye başka hiç bir kıyı devletinde olmayan ayrıcalıklar tanıyan Montrö’yü tam bir kazanım olarak tanımlıyor. Bilgi Üniversitesi Deniz Hukuku Araştırma Merkezi’yle 2014’te bu konuda kapsamlı bir çalışma da yapan Tarhanlı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde, uluslararası hukukun genel kuralları içinde yer almayan Türkiye lehine ayrıcalıklarına dikkat çekerken, Kuran da sözleşmeyi 82 yıldır Karadeniz’i İkinci Dünya Savaşı ve soğuk savaş yıllarında bile sıcak savaştan korumuş, küreselleşme sürecinde dahi hayatına devam eden dünyadaki ender anlaşmalardan biri olarak tanımlıyor. Kuran “Montrö sözleşmesinin tartışmaya açılmasının ne uluslararası siyaset açısından ne de güvenlik açısından hukuki bir kıymeti yok” derken Tarhanli da “Montrö üzerinde şüphe uyandırabilecek veya muhtemel ihtilafları doğurma potansiyeli olan hukuki anlamda bir takım girişimlerde bulunmak doğru olmaz” görüşünde.
Halkın çevresel kaygıları giderilmeli
Tarhanlı, “Çıkacak ihtilaflar mevcut sorunlar bağlamında Türkiye’ye karşı bir enstrüman olarak kullanılabilir. Diğer yandan iklim değişikliği gibi bir gerçek varken bunu değiştirecek ekstra unsurları üretmenin bugünün dünyasında Türkiye tarafından ve üstelik de kendini kendi ayağından vurarak ortaya konan bir projeyle savunulmasını hukuken yanlış buluyorum. Kanal İstanbul Türkiye’nin egemenlik haklarına zarar verecek bir projedir” şeklinde konuşuyor. Kuran da bir hukukçu olarak çevresel etkilerin yarattığı kaygıların üzerinde etraflıca durularak halkın kaygılarının giderilmesinin önemli olduğunu düşünüyor.
Hukuki engel yok ama uluslararası kamuoyu ikna edilmeli
• DİPLOMATİK BİR ATAKLA DIŞ KAMUOYU İKNA EDİLMELİ
Kanal İstanbul’a uluslararası bir statü tanınmasından ziyade diplomatik bir atak yapılarak Türkiye’nin bu projeye neden ihtiyaç duyduğunun anlatılması gerekiyor. Yani artık deniz trafiğinin 1930’lu, 1940’lı, 1950’li yıllara göre artığı, 24 saat ağır tehlikeli maddeler taşıyan tankerlerin geçtiği, kaza durumunda ciddi bir yaşam tehdidi oluşturacağı gibi yaşam ve çevre hakkıyla ilgili konular ön plana çıkarılarak uluslararası alanda bir çalışma yapılmalı. Dış kamuoyunu ikna etmek, en azından itiraz etmeme noktasına getirmek önemlidir.
• TÜRKİYE EKONOMİK GETİRİ GİBİ NEDENLE TOPRAKLARINDA KANAL İNŞA EDEBİLİR
Kanal İstanbul projesinin inşa edilmesinde uluslararası hukuk açısından herhangi bir engel söz konusu değil. Türkiye İstanbul Boğazı’nın can ve mal güvenliğinin korunması, ekonomik getiri gibi nedenlerle kendi topraklarında bir kanal inşa edebilir.
• KANAL İSTANBUL İÇİN ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN BİR DÜZENLEME GEREKLİ
Türkiye kanalı kendi eliyle inşa ettiği için ya kendisi hukuksal bir düzenleme yapacak ya da uluslararası bir sözleşme yapılacak. Montrö’de serbest geçiş ilkesi olduğu için Karadeniz’e kıyıdaş devletler zaten hakları olduğunu belirterek geçişin engellenemeyeceğini söyleyecektir. Montrö revize edilmeden yabancı gemilerin geçişlerini Kanal İstanbul’dan yapmaya zorlama yetkimiz bulunmuyor.
• KANALDAN GEÇİŞ CAZİP HALE GETİRİLEBİLİR
Hükümetin ticaret gemilerini kanala yönlendirme planları var. Montrö’nün açık hükmü karşısında, bizim yabancı gemilerin geçişini zorunlu kılacak, zorlayacak bir düzenleme getirerek Kanal İstanbul’dan geçirme gibi bir yetkimiz uluslararası hukuk çerçevesinde söz konusu olmayacaktır. Ancak iklim koşullarına bağlı olarak görüş mesafesinin düşük olduğu günlerde büyük gemilerin bekleme süreleri 6-7 günü bulabiliyor. Günlük maliyetlerin 25-30 bin dolar olduğu düşünülürse toplamda 150 bin doları bulan ciddi maliyetler söz konusu. Bekleme süresi olmaksızın düşük geçiş ücretleri öngörerek cazibeli hale getirilirse zamanla geçişler Kanal İstanbul’a yönlendirilebilir.
• KANAL İSTANBUL SAVAŞ GEMİLERİNİN GEÇİŞİ AÇISINDAN GÜVENLİK RİSKİ YARATMAZ
Kanal İstanbul inşa edilse dahi, başta ABD olmak üzere İngiltere ve Fransa gibi Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletler Montrö koşullarına uymayan büyük savaş gemilerini İstanbul Boğazı’ndan geçiremez. Çünkü Marmara Denizi’ne ulaşmak için önce Çanakkale Boğazı’ndan geçmek zorunda. Orada da Montrö koşulları geçerli.
Kanalların hukuki statüsü farklı, güvenlik riski çıkar
• ABD YA DA RUSYA KANALDAN SAVAŞ GEMİSİ GEÇİREBİLİR
Kanallarda savaşta da barışta da, savaşan ya da taraf olmayan devletlerin ticaret ve savaş gemilerinin tümü için geçiş özgürlüğü söz konusu. ABD Montrö ile bağdaşmayacak ölçülerdeki bir savaş gemisini kanaldan geçirmek istediğinde Türkiye’nin hayır demesi bir ihtilaf konusu olacaktır. Rusya da boğazlar yerine kanalı tercih edebilir. Türkiye’nin böyle bir argümanın karşısında durma politik gücü bence yok.
• “GEÇİRMEM” ARGÜMANI HUKUKEN ELİMİZDEN ÇIKMIŞ BİR KART
Bir devletin uluslararası hukukta kabul edilen bir norma başından beri aldığı tavır güncel yaklaşımını da belirliyor. Türkiye, Osmanlı'nın 1889'da imzaladığı Süveyş’in geçiş düzenini sağlayan Convention of Constantinople'dan beri kanallardaki liberal geçiş düzenine hukuken karşı çıkmadığı için “geçirmem” argümanı hukuken elinizden çıkmış bir kart.
• TÜRKİYE’NİN GEÇİŞLERİ KANALA YÖNLENDİRME YETKİSİ YOK
Montrö Boğazlar Sözleşmesi hukuki tabirle ‘objektif statü yaratan’ bir antlaşmadır. Yani ayrım olmaksızın bütün devletler için geçiş hakkı sağlar. O zaman sözleşme var olduğu sürece boğazlardan geçmek yerine kanala yönlendirme yetkisini nasıl kullanacaksınız ve nasıl ücret talep edeceksiniz?
• BOĞAZDAN GEÇEN TİCARİ GEMİ SAYISI DÜŞÜYOR
Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık raporlar halinde Montrö’nün belgelerinin depozitörü kabul edilen Fransız arşivine sunduğu, taraf devletlere de bildirilen istatistikler, boğazlardan geçen ticaret gemisi sayısında yüzde 20 azalmaya işaret ediyor. Söz konusu yetersiz talep riski kanal için de söz konusu.
• HALKIN İKNA EDİLMESİ DE ULUSLARARASI HUKUKA TABİ
Kamu otoritesinin çevre etkisi yaratabilecek yatırımları konusunda halkın bilgilendirilmesi talebi ucu açık bir talep olarak hukuki düzenlemelerle de bu kabul edilmiştir. Tartışılarak siyasi karar alma süreci içerisinde ortaya konulması gereken bir mesele. Bu bir uluslararası hukuk normu, Türkiye bağlı olmasa bile bu gerçeği dikkat alarak halkını ikna etmek zorunda.
Kanal İstanbul referanduma gidecek mi?