Kar dağıtımı nasıl sınırlanmalı?
COVID-19 salgınının etkisinin azaltılması için finansal alanda birçok tedbir uygulanıyor. Düzenleme ile amaçlanan işletmelerin özkaynak yapılarının korunması ise pay sahiplerinin farklı yollarla kar dağıtım yasağını aşarak düzenlemeyi etkisiz hale getirmeleri amaçlanıyor.
Maliye Müfettişi ve Dünya Gazetesi köşe yazarı Serdar Taşdöken, bugünkü yazısında ''Kar dağıtımı nasıl sınırlanmalı?'' konusunu kaleme aldı. İşte o yazı...
Ülkemizde görülen COVID-19 salgınının işletmeler üzerindeki olumsuz etkisinin azaltılması amacıyla gerek mali gerekse de finansal alanda birçok tedbir uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda 17.04.2020 tarih ve 31102 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 7244 sayılı Kanun ile Türk Ticaret Kanunu’na Geçici md. 13 eklenmiş ve sermaye şirketlerinin kar dağıtımı yapması belirli kurallara bağlanmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere işletmelerin öz kaynak yapılarının güçlendirilmesini hedefleyen bu düzenleme COVID-19 ile birlikte yavaşlayan ekonomik aktivite sonucunda sermaye yapısı zarar görme ihtimali taşıyan şirketlere yöneliktir. Geçici md. 13/3 ile de Ticaret Bakanlığına bu maddenin uygulanma esaslarının belirlenmesine yönelik yetki verilmiştir.
Düzenleme ile sermaye şirketlerinde kanunun yayımlandığı tarih olan 17.04.2020 ve 30.09.2020 tarihleri arasında 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilecek, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemeyecek ve genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemeyecektir. Buna göre madde metninde yer alan unsurlar sınırlamaya tabi olacak bunlar dışında pay sahibinin şirketle ilgili olmak üzere elde ettiği ayni yahut nakdi başkaca unsurlar kapsam dışında kalacaktır.
Söz konusu düzenleme ile amaçlanan işletmelerin özkaynak yapılarının korunması ise pay sahiplerinin farklı yollarla kar dağıtım yasağını aşarak düzenlemeyi etkisiz hale getirmeleri her zaman ihtimal dahilindedir. İlk olarak düzenleme, TTK md. 379 ve devamı maddelerinde yer alan şirketin kendi paylarını iktisap etmesi haline (share buy-back) ilişkin bir belirleme yapmamaktadır. Ekonomik krizde zarar gören işletmelerin kâr payı dağıtımı sınırlaması yanında hisse geri alımı yapmaları hususunun da düzenlemeye konu edilmesi ulaşılmak istenen amaca daha iyi hizmet edebilirdi. Bu aşamadan sonra Ticaret Bakanlığı’nın sınırlama kapsamını genişletme yetkisi olmadığı için işletmelerin hisse geri alımı yapmalarında engel bir durum bulunmamaktadır. Buna ilaveten TTK md. 394’de “Yönetim Kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye ve yıllık kardan pay ödenebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Yönetim kurulu üyesi şirket ortaklarına yapılan kâr payı dışında kalan bu tür ödemeler de sınırlama kapsamına alınabilirdi.
Düzenlemenin şirketlerin özkaynaklarını güçlendirmesinin yanı sıra ekonomi üzerinde istenmeyen sonuçlar yaratması da ihtimal dahilindedir. Muhtemel ilk etki, kar payı sınırlanan pay sahibinin olası bir finansman ihtiyacında sahip olduğu payları elden çıkarmak istemesidir. Bu durum ekonomik kriz ortamında kayba uğrayan şirket değerini daha da baskılayabilecektir. Bir diğer husus ise dağıtımda bulunacak şirketin ortaklık yapısına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle tüzel kişilere yapılacak kar payı dağıtımlarında, kar payını elde eden şirketin borçluluk durumu yüksekse söz konusu sınırlama bu şirket için finansman yapısını bozucu bir etki yaratacaktır. Son olarak çok ortaklı yapılarda gerçek kişi pay sahiplerine yapılan ödemelerin sınırlandırılması, bu kişilerin başkaca bir geliri olmaması durumunda mali açıdan sorun yaşamasına sebep olabilecektir. Dolayısıyla Ticaret Bakanlığı’nın kendisine tanınan yetkiyi kullanırken daha geniş bir ekonomik perspektiften konuyu değerlendirmesi elzemdir.
Bu noktada bakanlıkça ilk olarak kar dağıtımı sınırlamasından istisna tutulacak şirketlerin belirlenmesi önem arz etmektedir. Maddenin getiriliş amacına uygun olarak mali açıdan zor durumda olan ve ekonomik krizden en çok etkilenen şirketlerin bu sınırlamaya tabi olması düşünülebilir. Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan 518 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca mücbir sebep kapsamına alınan şirketler somut bir kriter olarak örnek verilebilir. Bu şirketlere ilave olarak kredi sağlama mekanizması ile ekonominin canlanmasında en önemli aktörlerden olan bankaların da hem geri ödenmeyen krediler neticesinde sermayesinde yaşanabilecek aşınmaları önlemek hem de krediye çevrilebilecek fonların muhafazasını sağlamak amacıyla sınırlama kapsamına alınması yerinde olacaktır.
Daha önce de ifade edildiği üzere finansman dengesinde elde ettikleri kar payları önemli yer tutan ticari kazanç elde edenler başta olmak üzere gerçek ve tüzel kişilerin olası mağduriyetini engellemek için uygun çözüm yolları geliştirilmelidir. İlk olarak herhangi bir alt eşik belirlenmeksizin kâr payı dağıtımının sınırlanması uygulamanın etkinliğini azaltabilecektir. Buna göre belli bir tutarı aşan kâr payı dağıtımlarının sınırlamaya tabi tutulması yerinde olacaktır. Gerçek kişi pay sahiplerini desteklemek amacıyla kâr payı dağıtımı üzerinden %15 olarak uygulanan gelir vergisi tevkifatı oranı sınırlama dönemine münhasır olmak üzere daha düşük belirlenebilir. Mali açıdan zor durumda bulunan pay sahibi tüzel kişilere yönelik olmak üzere, kar payı dağıtımında bulunacak şirket, bağlı bulunduğu Ticaret Sicil Müdürlüğüne pay sahibinin zor durumda olduğunu ispat edebilirse sınırlama daha yüksek oranda uygulanabilecektir. Son olarak pay sahibinin şirketle, emsal bedellere aykırı olarak gerçekleştirdiği işlemlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 13 no.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı maddesine aykırı şekilde pay sahibi ve şirket arasında gerçekleştirilen işlemler neticesinde şirket varlığında yaşanan azalmalarında %25’lik sınırın hesabında dikkate alınması yerinde olacaktır.
COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinde işletmelerin finansman yapılarını korumak amacıyla hızla aksiyon alınması ülke ekonomisi için önem arz etmekle birlikte, alınan önlemlerin uygulanmasında etkinliğin sağlanması ve hedeflenen amaca ulaşılabilmesi için hukuki mülahazalarla birlikte, ekonomik etkilerin de göz önünde bulundurulması faydalı olacaktır.